Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Eylül 2020

Tasavvuf önderleri ve kumpaslar

İmam Cafer-i Sadık (ra) “Vallahi nikahlımız olmayan bir kadınla birlikte olmak haram olmasaydı bile nikahlı hanımımdan başkası ile birlikte olmaya tenezzül etmezdim” buyurarak bir insana yakışan ve yakışmayan fiiller konusunda muhteşem bir çıta belirlemiştir.

Resulullah’ın (sav) torunlarından olan İmam Cafer Sadık (ra), insanoğlunun şehvetin esiri olunca hangi durumlara düşeceğini biliyordu. İşte o durum, yani insanın şehvetin peşinden koşması zillettir, acizliktir, düşüklüktür, hafifliktir. Öyle ki muteber pek çok şahsiyet bu arzulara yenik düşerek toplum nezdinde itibarsız kalmıştır.

Herkesten İmam Sadık gibi olmasını bekleyemeyiz lakin insanım diyen ama bilhassa iddia sahibi bir Müslüman olduğunu söyleyenin Allah’tan korkmasını, kuldan haya etmesini ve kendisini alçaltacak fiil ve davranışlardan uzak durmasını beklemek hakkımızdır.

Çember sakalı uzun olsa da,

Giydiği giysi tarikat şeyhlerinin giysisine benzese de,

Zikrederken kendinden geçme numarası yapsa da,

Hatta çevresinde kendisine bağlı müridleri de olsa bir şahıs İslam ve tasavvuf ehlinin ahlak ve adabına uymuyorsa o merduddur. Yani, tasavvuf (ehlinin) halkasından çıkmış sayılır.

Ehl-i tarik “düşüklük” göstermez çünkü “Ölmeden önce ölünüz” düsturu tasavvuf ehlinin serlevha ilkesidir. Bu ilke mutasavvıfın hayatının her saniyesinde ve her metre karesinde yer alır.

Ehl-i tarik ama özellikle bilinen tarikat şeyhleri ile ilgili düşüncemiz, inancımız yukarıda yazdığımız gibidir. Çıkan haberler, yayımlanan resimler, ortaya saçılan iddialar bizi peşinen “Bu haberler tasavvuf ehline karşı kampanyadır” düşüncesine sevk eder, etmelidir. Algının hibrit savaşın önemli aparatlarından olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden temkinli olmak gibi bir mecburiyetimiz vardır. Kaldı ki bu ülkede milyonları bulan üyelerini “tezekki” ile canlı tutan tasavvuf önderlerinin bu güne kadar ahlaka mugayir bir tek davranışlarına şahit olmadık.

Bu sebeple tarikatlarla ilgili haberlerin sebep ve kaynağı hakkında dikkatli olmak büyük bir sorumluluktur.

Elbette ki bu söylediklerimiz insanları masum göstermeye yönelik bir çaba değildir. Elbette ki her kesimden nefsine yenik düşmüş ve düşecek insanlar olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Ancak asırları bulan tecrübe bizleri, bu camiaya karşı hangi proje kumpaslarla karalama kampanyaları başlatıldığı ve hangi saiklerle hareket edildiği gerçeğine götürmelidir.

Ne Ali Kalkancı ne Müslüm Gündüz ne Sakarya’daki Fatih Şağban adındaki şarlatanın bu camia ile bir alakaları olmuştur. Hatta bu isimlerden sonuncusu tarikatlardan kovulmuş ama ne yazık ki buna rağmen kendi kurduğu korsan hücrede çevresine insanları toplayabilmiştir.

Burada Diyanet İşleri Başkanlığı sorumluluğunu bihakkın gereğini yerine getirmelidir. Olaylar patlak verdikten sonra DİB’nin reddiye türü açıklamalarının bir kıymeti de etkisi de olmaz. Kendimden yani bildirimlerimden biliyorum, DİB bu tür sapıklıklara karşı çok uzun yıllar sessiz kaldı. FETÖ’ye de sessiz kalan bizdik, bizim Diyanet’imizdi. Geçmişte pek çok sapık oluşumlara dair tek ses vermeyen de bizim diyanetimizdi. Bugün de insanlık ve İslam dışı faaliyetlere sesini çıkarmayan (en azında biz duymadık) yine bizim Diyanet’imiz değil mi?

Hiçbir dini oluşum aziz ve mübarek İslam’dan değerli olamaz. Biz Diyanet’ten kolluk görevi icra etmesini istemiyoruz. Sadece insanları kapıda (avfınıza sığınıyorum) havlattıktan sonra içeri alan 1-2 marjinal gruba, ”Yapmayın! Bunun din-iman ile alakası yoktur” demesini bekliyoruz.

Son yıllarda büyük ve değerli görevler ifa eden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu konularda da hassasiyet göstereceğine inancım tamdır. Ancak gecikmesinin vereceği hasarın çok ağır olacağını ifade etmeliyim.

Ki böylece asırlardır beşeri insan, insanı da insan-ı kamil kılma yolunda “terk eyleyenlerin cehd ve gayretlerine bir halel gelmesin.