Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2977.18
BIST 100
9949.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Kasım 2012

Tasavvuf modası geçti mi?

Her şeyin modası olur da tasavvufun olmaz mı? Bir zamanlar yoganın, Budizm'in moda olduğu, insanların farklı inanışları keşif için uzak diyarlara gittikleri, nefes almayı öğrenmek için kurslara yazıldıkları günler vardı. Hatta bunlar bir tür elitist zümreye ait olunduğunun ispatlanması, asaletin belirginleştirilmesi, zinhar sonrada görme olunmadığının kanıtlanması için lüzumlu göstergelerden de kabul edilirdi.

Devir değişti devran döndü, şimdilerde de hem modern hem inançlı olmak, hem dini hem dünyevi nimetlere sahip olmaya aday gözükmek, hem rasyonalizme hem mistisizme inanmak trend olunca ortaya başka alışkanlıklarının başka modalar çıkması gecikmedi. İşte bu paralelde neşv-ü nema eden ritüellerden olarak nasıl sosyetenin umreye gitmesi gösterilebilirse, buna diğer bir madde olarak da sufizmi benimsemek eklenebilir. Moda değişip talep farklı alanlara yönelince de eskiden evleri süsleyen Buda heykelcikleri yerine şimdilerde hat ve tezhip sanatının nadide eserlerini görmek mümkün olmuştur...

Paraya doymuş üst ve orta kesimin huzura duyduğu ihtiyacı aradığı yerler egemen güce paralel şekillendiğinden, sermayenin daha geniş ve muhafazakar bir alana kaymasından dolayı, içsel varış noktasının İslam'la entegre olmuş akımlarla ilintili olması sosyolojik bir gereklilik. Aynı zamanda kapitalin büyüsüne kapılan mütedeyyin kesim, sabit ibadet ve stabil bir hayattan çıkarak mobil bir yaşam ve sınırlı ibadeti arzulamasından dolayı kendisine çıkış noktası arayışı içerisine girmiştir. Geçmişte beslendiği dini düşünceler, seküler yaşamın ona sunduğu cazibeli hayat içerisinde çalkantı yaşayan cenah için de semboller, sınırlı ve sayılı ibadet biçimleri, örtük ve gizemli bir inanış ve sunuş, göstergeye değil de içe, şekle değil kalbe bakılan tasavvuf öğretisi bir cazibe unsuru olmuştur. Öyle ki burası onlar için, beşeri arzularını tatmin ederken ruhu ve inancı susturmaya çalışmanın son durağı gibi görünmüştür.

Ayrıca tasavvufun kendi içinde çokça bölüme ayrılması, her kişinin dilediği inanç ve ibadet dizgesini bulabileceği format ve yelpazede olması, tasavvufun çeşitli kolları, daha doğrusu bu kisve altında faaliyet gösteren bilumum zevatın kişisel yönelimleri sebebiyle de ayrıca bir çekim noktasına dönüşmüştür. Geldiği durum itibarıyla gelir durumlarına sosyal ve kültürel yapılara göre bölümlenmiş, neredeyse sınıflara göre şekillenmiş olan bu mekanizmalarda da insanlar, ait olduğu yeri kolayca bulup aidiyetlik duygusunu hissetmişlerdir.

Tasavvuf akımın üst ve orta sınıftan halk kesimine yayılmasında ise edebiyatın etkisi küçümsenemez. Hatta tasavvufu burada yaygınlaştıran ilk ciddi manevranın Elif Şafak'ın "Aşk" isimli romanıyla yapıldığı iddia edilir. Bilhassa gençler ve kadınlar tarafından ilgi gösterilen eserin ardından piyasa bir anda tasavvufi içerikli romanlar, çalışmalarla dolmuştur. Bu vesileyle, kalemi tasavvuftan güç alan yeni isimler şöhret ve para kazanırken insanlarımız da Mevlana, Şems, Kimya Hatun gibi isimleri ve onların aşka dair sözlerini dillerine pelesenk etmeye başlamışlardır. İş öyle bir hal almıştır ki, nerdeyse her mecliste tasavvuf üzerine konuşulur, her muhabbette ilahi aşka nasıl ulaşılacağına dair fikirler serdedilmeye başlanır olmuştur...

Medyada gördüğümüz manzara da bundan farklı değildi kuşkusuz. Öncelikle her konuya ilişkin uzman bolluğu olan sektörde bir anda tasavvuf uzmanları peyda olmuştur. Şimdiye kadar nerde olduklarını bilmediğimiz, yahut bu yönlerine vakıf olmadığımız yığınla uzman ekranlarda arz-ı endam etmeye başlamıştır. Yüzlerinde sert ve hareketsiz bir ifade, dillerinde yumuşak bir tını halkı tasavvuf konusunda bilgilendirip, bilinçlendirme faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu bilge görünümlü akademisyenlere, araştırmacılara söz konusu eserlerin yazarları da eklenince ortaya daha renkli bir tasavvuf uzmanı kadrosu çıkmış olmuştur.

Umumiyetle hakim yakalı, buruşuk keten gömlek; işlemeli yelekvari üstlük giyinmiş yazar-şair taifesi, şimdiye kadar tasavvuf uzmanı olarak gördüğümüz araştırmacılardan daha farklıydı nedenseu2026 Hani insan görüntülerine, yazdıklarına ve kelam ettiklerine bakacak olsa; tası tarağı bırakıp ilahi aşka, Allah'a varacak yolu keşfedecek gücü kendinde bulacak kadar da özgecidirler. Üstelik tasavvuf musikisi eşliğinde okudukları şiirler, döktürdükleri dizeler insanın ruhuna inecek kadar sahici görünür.

Bu yazar-şair takımı insanlar üzerinde o kadar etkili olmuştur ki artık ekranlardan çıkıp salonlara geçmesi, halkla buluşması bir gerekliliğe dönüşmüştür. Ancak bu mutasavvıfları bir organizasyona davet etmek, ağırlamak göründüğü kadar kolay olmayacaktır. Nitekim davetçi, bu sufilerin dillerinden düşürmedikleri "bir lokma bir hırka" felsefesinin edebiyat için kullanılan bir malzeme mi olduğu konusunda akıl karışıklığı dahi yaşayabilecektir. Televizyonlardaki mütevazı görünümlerine rağmen konaklama ve iaşe noktasındaki müşkülpesentliklerini şahısların hassasiyetine yorsa da, katılım ücreti adı altında talep edilen meblağı yorumlamakta güçlük çekecektir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen yaşadığı düş kırıklığını izleyicilerin ruhlarında bırakılan güzel iz sebebiyle gidermeye, bu vesileyle kendisini mutmain hissetmeye çalışacaktıru2026

Twitter:sabihadogann