Taş-Kâğıt-Makas
İlk baskısını 2003 yılında yapmış olan eser, Ayfer Tunç’un. Birbirinden çarpıcı dört öyküden oluşan kitabın ilk 70 sayfası, üç kısa ama kuvvetli öyküden oluşuyor. Geri kalan 120 sayfası ise Türk öykücülüğünün zirvelerinden birine ayrılmış: Suzan Defter
‘Suzan Defter’ ilk etapta okuyucunun baskı hatası zannına
kapılacağı bir tarzda dizayn edilmiş. Aslında günlüklerden oluşan iki farklı
öykü var ve birbiriyle ilintili bu iki öykü bir anlamda iç içe akıyor.
Kitabın sol tarafındaki sayfalarından öykünün bir kanadı,
sağ tarafındaki kanadından diğer öykü akıyor. Yalnız herhangi bir uyarı yer
almadığı için meseleyi anlayıncaya kadar bir 20 sayfa kadar okumanız icap
ediyor. Muhtemelen öykülerin ikisi aynı anda gün gün okunsun düşüncesiyle
kurgulanmış ancak bu yorucu olacağı gibi öykülerden alınacak keyfi
öldüreceğinden önce (özellikle) sol tarafın, o bitince de sağ tarafın okunması
daha etkili olur diye düşünüyorum.
Ayfer Tunç, henüz kadri kıymeti yeterince anlaşılamamış çok
değerli bir yazar. Öykülerinin de bir çoğu kült seviyesinde olan romanlarının
da Türk edebiyatının nadide eserleri olduğunu söylemek hiç de abartı
olmayacaktır.
Eserlerinde tüm yönleriyle insanı ele alıyor Ayfer Tunç;
erkeğiyle kadınıyla karakterlerinin ruhlarına sinen gizli kötücülüğü ortaya
çıkarmaya çalışıyor, kentin rahimlerine sinen hayatı, hayatları anlamaya,
anlamlandırmaya çalışıyor.
Taş-Kâğıt-Makas’ta şöylesi karakterleri anlatıyor mesela:
Hayatındaki büyük boşluğu boşlukla doldurmaya çalışan ve
zamanın ipini kopararak hayatın döngüsünün dışında kalmaya çalışan, gidenin
enkaz bıraktığı, kalanın boşluğun acısını çektiği ayrılıkların anaforunda
yutulup giden, sevdiğini ezen bir sevdayla seven, kaldırabileceğinden çok
sevdiği maşukunun "unut beni" darbesiyle ruhunda iyileşmez yaralarla
yaşamak zorunda kalan, büyük aşktan korkan küçük bir adama âşık olduğu için de
"dünya ağrısı" çeken, kuruyan iki su damlası gibi birbirinden
uzaklaşarak bir hiçi yaşayan ve bu hiçliğinden acı çeken evliliklerin
çürüttüğü, benliğini başka bir karakterin ruhuna yapıştırıp onun hayatını
yaşayan ve içinde onun hayaletiyle dolaşan, kendi olamadığı için de "orta
malı bir hayat" yaşamak zorunda kalan, anlatmak ve dinlemek için para ile
arkadaş tutacak kadar koyu ve kederli yaşanan bir yalnızlığın içini boşalttığı,
amaçsızlaştırdığı, çektiği şiddetli yalnızlığı paylaşacağı bir dosta
kavuştuğunda dahi yarenine, yaralarını tüm çıplaklığı ile değil de çarpıtarak
açabilen, ruhunu orta yere serdiği bir anda dahi samimi olamayan insanlar...
Ayrıca…
Dokunaklı bir aşkın gönüllü kurbanı olacak kadar aşka değer
atfeden ya da "seçmediği bir aşkın ecesi olmanın yarattığı sonu gelmez bir
kinle" yaşadığı hayatta "aşk" kelimesine hiçbir anlam
yüklemeyen, yanlış yerde ve yanlış zamanda ömür tüketen, hayata çaldığı maya
tutmayan, hayatın iz bıraktığı, anlam arayışında manalı bir yaşam derdinde
olanların yanı sıra salak bir mutlulukla hayatı kıyıdan ve yüzeyden yaşayan
karakterler...
Suzan Defter'in başını çektiği dört öyküden oluşan
Taş-Kağıt-Makas; hayatın, anlamın peşindeki böylesi karakterle dolu edebi bir
ziyafet sunuyor ve her bir karakterle okurunu başka bir deryaya daldırıp
götürüyor.