Dolar (USD)
35.37
Euro (EUR)
36.42
Gram Altın
3040.08
BIST 100
9916.07
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Ocak 2017

Taş Devri değil, 60 lar

3-5 asır önce yazılmış, o günlerde sıradan, gibi görülecek yazma eserler, günlükler, günümüz için paha biçilmez belgeler olabiliyor.

Zannedersem hafızam beni ancak 1957-58 lere kadar götürüyor.

Nereden nereye geldiğimizi yeni nesillere aktarmak, yazılı kayıt bırakmak, geleceğe not düşmek istedim.

Orta Anadolu'nun oldukça canlı ekonomiye sahip, içinden geçen kara ve demiryolu ile bir yandan Konya'ya bir yandan ta İstanbul'a kolayca ulaşabilen, bir Konya ilçesinin o günlerinden, kalemime dökülenler:

-Yaz aylarında elde örülmüş, kışlık yün çoraplar giyilirdi. Tire çorap, fabrikasyon üretilmiş, siyah, pamuklu, dize kadar uzun, nispeten ince çoraptı, ama, ancak yarım gün giyilebilirdiniz. Öğleye mutlaka delinirdi. Alan pişman olurdu.

-Ayakkabılar, bir karton üzerine bastığınız ayağınızın şablonu çizilerek, size özel, siparişle üretilir, üst üste tamirle, son damlasına kadar kullanılırdı

-Pijamadan, paltoya, iç çamaşırlara varıncaya kadar terziye diktirilirdi.

-Elektrik sadece akşamları verildiği için, terzilerin ütüleri odun kömürü ile ısıtılırdı.

-Erkek çocuklar, 3-4 yaşlarına değin, ayak bileklerine kadar uzun entari giyerler, Pantolona 5-6 yaşlarda geçilirdi.

-Henüz kömür yaygın değildi. Sobalar, zayıf bir sacdan yapılmış, öndeki kapısı büyükçe, silindirik, boyasız, gri demir renkliydi. Yanarken borularından duman püskürürdü. Çünkü borular gayet ilkel, bir birine bin zahmetle geçerdi. Saman dolu kalbur("kalbur" a "Google" görsellerden bakabilirsiniz) sobanın önüne konur, içindeki saman elle serpiştirilerek sobaya doldurulur ve yakılırdı. Saman, "saman alevi" tabirine uygun şekilde, hızla yanar ve hemen, alevi, geçerdi. Dışardan, donarak, titreyerek gelenler, soba üzerinde ellerini gezdirerek ısıtırlar, eller ancak ısınırken, soba sönerdi. Günde böyle birkaç kez yakılan soba ile kış geçirilirdi. O zamanın kışlarında, haftada bir en az 70-80 cm kar yağardı.

-Sobada odun yakanlar da olurdu. Odun daha konforlu bir ısı sağlardı. Yanan odunun koru mangala alınır, mangalın çevresinde oturulur, eller mangalın üzerinde gezdirilerek ısınılırdı. Mangalda ısıtılan ekmek, biraz tereyağı sürülerek, yemek yerine yenirdi.

-Kömür denilen, yanan, kara bir taş, çıktığı söyleniyordu. Yaşlılar kömürden hayretle bahsediyor, bir taşın yandığına ve ısıttığına inanamıyorlardı. Anadolu evlerine kömür tek tük o yıllarda ulaşabiliyordu.

-Öğle yemeği, çoğunlukla, genişçe bir tabağa konan, bir kaç kaşık yağsız, süzülmüş yoğurt, üzerine dökülen, bir çay bardağı pekmezdi. Yoğurt o kadar ekşi idi ki, pekmeze rağmen yüzünüzü buruşturarak yerdiniz. Öğleyin yemek yapılmaz, yoğurtlu-pekmez çoğunlukla hem öğle yemeği hem de kahvaltıydı.

-Yemekler, odun-saman-tezek yakılan ocaklarda yapılırdı. Yemek yapılan tencerelerin dış yüzleri simsiyah is olur, bulaşığın kahreden tarafı bu isi çıkarmak olurdu.

-"Güneş" isimli "krem deterjan" piyasaya girdiğinde "soğuk su sabunu" ismiyle müthiş sansasyon yaptı. 1 kiloluk paketi, 1 liraydı. Soğuk su ile köpürüyor yağ-is bırakmıyordu. Cildi asit gibi yakıyordu, ama olsun, büyük nimetti.

-Su genellikle sokak çeşmesinden temin edilirdi.

-Evde lavabo musluk bulunmadığı için çamaşır, bulaşık bahçede yan yana getirilmiş birkaç genişçe taş üzerinde yıkanırdı.

-Düzenli olarak evlerde çay bulunmaz, çay genellikle misafir için yapılırdı.

-Kahvelerde işyerlerine servis edilen çaylar, hep köpüklü ve acımsıydı, ağzınızı burardı. Yanında gelen amorf(şekilsiz), kaya gibi sert küp şekerler, katiyen erimez, kaşıkla habire ezmeye uğraşırdınız.

-Yaz aylarında ayran ve gazoz gibi soğuk içecekler, su kuyusu içine sarkıtılan sepetlere konularak, soğutulurdu.

-Buz dolabı bilinmediği-bulunmadığı için, kasaplar eti "tel dolap" larda, kuzey cephelerde tutarlardı.

Haftaya devam inşallah...