Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Ocak 2023

Taş bağırlı dağlar

Uzayan bozkırlarda bir pınar… Suyu kesilmiş ve ıssızlığa terk edilmiş. Bir yudum hasret… Kurumuş. Solmuş. Üzgün ve kavrulmuş çiçekler… Şifası nedir bu hâlin?

Mahrumiyet öldürür. Her varlığın yaşamak uğruna tükettiği bir ömrü vardır. Mahrum kala kala ne kadar yaşar ki canlılar? Yaşamak ne uğruna, niçindir onulmaz yaralara katlanmak? Ağrısı olmalı her kalbin. Ve beklediği şifası. Biliyorum, kolay değil. Kolay olmayacak ışığı çekilmiş günleri atlatmak. Kolay olmayacak suyu kesilmiş pınar başında beklemek. Kolay olmayacak üşüye üşüye kışı geçirmek. Kolay olmayacak bu zelzeleden sağ salim kurtulmak. Çünkü kalbinden sarsılanlar çabuk yıkılır. Tez ölür kalbinden vurulanlar.

Tutunmak çaresini kaybedenlerin derbeder ruhunu kim avutur? Hangi hana sığınır, hangi kalbe sığar bir yolcu? Hanlar virane. Gök çökmüşse güneş kime yarar? Üç günlük dünyanın ağrısını savmak meğerse bir ömür sürüyormuş. Nedir ki bu ağrı? Hangi ağrı kesici dindirir bu ağrıyı? Tabipler neden çare sunamaz da diyar diyar gezdirir bir deliyi?

Şehirleri çöle çeviren nedir? İçinden çıkılmaz kalabalıklardan yüzünü eline alıp kaçıran şu garip kimdir? Ve posta güvercinlerinin uçuş yollarını kesen gökdelenler, sadece gökleri mi delip geçiyor? Nedir bu plansız kompozisyonun ana duygusu? Yok, yok! Olmuyor, bu paragraftan bir ana fikir çıkarmak çok zor. Okuyorum, yine okuyorum ve tekrar tekrar okuyorum yüzünü ve yükünü alıyorum dünyanın. Yükü kalıyor elimde. Güzelliği uçup gidiyor ve yükünü bırakıyor her suret. İşte dünya yükü denilen aldandığımız fânilik.

Her merhem şifa olacağı bir yara aramaz mı? Nereye gider bunca yol? Çaresiz midir dertler? Öğrendim ki Can Yücel de benzer bir ağrıya çare arıyordu: “Çaresiz dertlere düştüm/Yok mu bunun çaresi?/Var:/Yaşamayı ölecek kadar sevmek”

“Yaşamayı ölecek kadar sevmek” ne demek? Ölecek kadar… Neyin uğruna ise onun için ölecek kadar… Evet, korkusuzca ve delice. Dayanır mı kalp? Dayanan, sabreden ve ızdırap mahzenlerinde pişenler bu yolun yolcusu olabilir. Kalbini taş dibeklerde dövdürenler var mıdır? Buğdayın dövülmesi gibi. Özü kalır buğdayın, onu kaplayan kabuk uçup gider. Şimdi bir taş dibeğe kalbimizi bırakma vakti. Özümüz kalsın, kalsın ki arınsın gayrı sevgiler.

Nazım Hikmet bizim yerimize söylemiş: “Biz insanız çok şükür/çok şükür biliriz,/ilacımıza/umudu katmasını/yaşamak gerek diyerek/ayak direyip/dayatmasını” Ölmek erken, ben geç ve güç olanı seçiyorum, sevmek, ölecek kadar sevmek…

Çarh-ı pîr misaliyim. Gördüm göreceğimi, sustum, çekildim. Asırlık köprüdür dilim. Nice ağır ve acı kelimeler geçti üstünden ama hep içimde kaldı. Tutukludur her sözüm. Mahkûmiyet giymemiştir ama her acının giysisini taşır üstünde. Bir saka nasıl taşırsa suyu, öylece taşırım kalbimde her acıyı. Şimdi bir dünya ağrısı misafirdir kalbimde.

Düştü duvarın taşı. Sayfası kopuk bir roman. Kurgu bozuldu. Dil mahrum kaldı, anlam yitik. Eli böğründe kalan ne kadar cümle varsa sökün etti. Yine de hikâyenin düğüm bölümünde kaldı umut.

Kâğıttan gemilerle yola çıkılır mı? Batacak ya da karaya oturacak. Denizler kabaracak. Yine de vazgeçmeyecek deli gönül. Derviş Yunus işbu hâli şöyle anlatır ve ben son kez seslenirim: “Ben toprak oldum yolunda/Sen aşırı gözetirsin/Şu karşıma göğüs geren/Taş bağırlı dağlar mısın?”