Tarkan'ın şarkısı
Tarkan, yurt dışında en fazla bilinen "Türkiyeli" şarkıcılardan..
Türkiye’ye gelen Avrupalı
turistlerin “raki, şiş kebap şoh gozel
yine gelecek ben” muhabbetlerine ilâve “Tarkan
övgüsü” de işitilebilir.
Bu yönüyle Türkiye’nin (iyi ya da
kötü, baktığınız yere göre değişir) tanıtımına katkıda bulunan bir şarkıcı.
Tarkan’dan bugüne kadar hiçbir
yazımda bahsedilmiş değildir.
“Popüler
kültür ürünlerinden”
uzak durmaya çalışmamın üzerinden en az 35 yıl geçmiştir.
Malûm, ağırlıklı olarak Ankara
merkezli politik gelişmeleri tâkip ediyor, politikanın ve bürokrasinin karanlık
dehlizlerinde, “habercilik, yorumculuk”
yapmaya gayret ediyoruz.
Tarkan’ın “geççek” ya da “geccek” adlı
şarkısı, birden bire patlayınca mevzu “Abbas
Yolcu”, “Hayır efendim Abbas Hancı,
yuvarlak masa ekibi yolcu!” muhtevalı politik tartışmalara döküldü.
Okuyucularımız, “konu hakkındaki
düşüncemizi” ifade etmemizi istedi.
Böyle olunca da, bizim de “topa” girmemiz gerekti!
E, tabi, Ahlatlıbel’deki “Benzemezler Zirvesi”nin hemen ardından,
“Geççek
geçcek elbet bu da geççek
Oh
oh zilleri takıp oynıycaz o zaman!”
denirse,
“O çiçekten günler çok yakın inan!” diye de eklenirse…
Birçok sanatçının “sanat değeri taşımadığını” ifade
ettiği şarkı da, politikaya ilişkin tartışmalar da patlar haliyle.
Mesele, Tarkan meselesi olmaktan
çıkar, “memleket meselesi” haline
gelir.
Yanı başımızda bir “savaş” daha çıkmak üzereyken, ülke bu
meseleye kilitlenir.
Tarkan, her ne kadar, bu şarkının
politikayla değil de “pandemi” (plandemi)
işleriyle alâkalı olduğunu, bu salgın ortamında çok bunaldığı için bunu şey
ettiğini söylese de, tartışma yine “politikadaki
çekişmeler” üzerinden yürüyor.
“Recep
Tayyip Erdoğan gitsin de memleketin başına ne gelirse gelsin!” diyenler ile “Sayın Recep Tayyip Erdoğan giderse, memleketin vay haline!”
diyenlerin atışmaları ( hatta çatışmaları) ayyuka çıkıyor.
Dedim ya, birçok okuyucum, benim de
topa girmemi istiyor
“Usta
ne düşüyorsun bu hususta?”
Öncelikle…
Bendeniz, bir şarkıcının, hangi mesleği icra ederse etsin, oy kullanma
hakkına sahip olan bir vatandaşın “siyasi
görüşünü” belirtmesinde, bunun propagandasını yapmasında sıkıntı
görmüyorum.
Velev ki, Tarkan’ın bu şarkısı “İktidar çok yakında gidecek!” mesajını
vermeye matuf olsun, sıkıntı yok bence.
Efendim, Ekrem İmamoğlu ve Tunç Soyer’e övgüler düzmüş, ilişki “tamamen duygusal”mış, şuymuş buymuş…
Olabilir, bilemem.
Bu memleket “ilişkiler” memleketi, bir mesleği ne kadar iyi icra ediyor
olursanız olun, “ilişkiler ağı”ndaki
yerinizi almazsanız haksız rekabete maruz kalıyorsunuz.
Zaman zaman milletvekili odalarında
“teknik direktörler” görürüm..
Sebeb-i ziyaretleri,
milletvekillerinin temsil ettiği illerin takımlarına “teknik direktör” olabilmekmiş!
Bu işler için kulis de lâzımmış!
Yoksa, kim takar senin bu alandaki
birikimini!..
Bu işler sağda da böyledir, solda
da…
Dolayısıyla, dünya görüşüne karşı
olduğum, hâl ve hareketlerini hiç beğenmediğim, ismiyle hiç uyumlu bulmadığım
Tarkan’ın kendi dünyasına uygun politikacılara yakın olmasını yadırgamam.
Gerçekten inanmış da olabilir, hiç
sıkıntı yok, herkesin inancı kendine.
İsteyen istediği şarkıyı söylesin,
isteyen yere çakmaya çalışsın, isteyen istediğinin propagandasını yapsın…
Ortada. “illegal organize işler yoksa”, “Mukaddesâta hakaret yoksa”, herkes istediğini söyleyebilir.
Bir vakitler, çok ağır
eleştirilerin yer aldığı “skeçler”
televizyonlarda bolca yer bulurdu.
Gülerdik, eğlenirdik, oyumuzu da
gidip bildiğimiz, beğendiğimiz yere verirdik.
*
Dünya görüşümüz belli.
“Recep
Tayyip Erdoğan gitsin de memleketin başına ne gelirse gelsin!” zihniyeti ile mücadelemiz uzun
yıllardır devam ediyor.
Bunlar, Rahmetli Özal’a da,
Rahmetli Erbakan’a da, Rahmetli Muhsin Başkan’a da demediklerini bırakmayan
insanlardır.
Dolayısıyla onların olduğu yerde
olmayız, bununla birlikte “doğruya
doğru, yanlışa yanlış” demekten de çekinmeyiz.
Her şeyi her yerde ve her zaman
söylemeyiz elbette ama demeden olmuyorsa, mutlaka deriz.
Kimsenin adamı olmamak güzel
şeydir, herkese tavsiye ederiz.
*
Bu Tarkan meselesi önüme gelince…
Şunu düşündüm:
Birileri, kendi adamlarını
yetiştirmiş, yetiştirdiklerinin kıymetini bilmiş, onlara sürekli olarak destek
vermiş…
Memleket gençliğinin büyük bölümüne
etkileyen, yönlendiren de bunlar.
Birileri istedikleri kadar
kızsınlar, bizler istediğimiz kadar “Bu
ne iştir arkadaş!” diye hayıflanalım…
İstediğimiz kadar “Böyle rol model mi olur, Aman Allah’ım!”
diyelim…
Sonuçta, gençler için “rol model” dendiğinde, ağırlıklı
olarak bu “tipler” öne çıkıyor.
Kültür ve Sanat alanındaki “manevî değerlere bağlı, büyük isimlerin”
birçoğunun kıymetlerini vefat ettikleri ana kadar bilemiyoruz.
(Rahmetli Abdurrahim Karakoç misali, ne zaman vefat etti, bazıları o zaman anladı kıymetini!)
Zaten çok az sayıda olan “büyük şahsiyetler”i kenara itiyor,
yalnızlığa terk ediyor ya da birileriyle birlikte “linç” ediyoruz!..
“Büyük
kabiliyetlerin”
önlerini açmak için geliştirdiğimiz
plânlı, projeli, sürdürülebilir, akıllı uslu çalışmalarımız yok gibi…
Kültür-Sanat, akademi, bürokrasi
dünyasındaki “Sabetaycı”
etkinliğinden şikâyet edip duruyoruz ama “Biz”i
görmüyoruz…
Dediğim gibi, “Biz”den birileri, kabiliyet
ve gayretleri ile öne çıktığında da hasetle, hamasetle yerle bir ediyoruz…
Yine dediğim gibi kenara
itiyoruz!..
Son Youtube yayınımın başlığı ile
bitireyim:
“Tarkan’a
kızmayalım,
Kendimize
kızalım!”