Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.78
Gram Altın
2963.45
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Nisan 2022

Tarımda zihniyet değişimi şart

Atadan kalma usullerle yörenin en iyi karpuzlarını, kavunlarını, sebzelerini ve zeytinlerini yetiştiren tecrübeli bir çiftçinin oğluyum. O yüzdendir ki çiftçilik nasıl yapılır iyi kötü bilen birisiyim.

Benim gibi Ege’nin verimli topraklarında doğup büyüyenler hatırlayacaktır, eskiden yüzlerce dönümlük ovalara pamuk ekilirdi ve o yörenin insanı da bundan ekmek yerdi.

Çarşı, pazar hareketlenir, üretici de tüketici de, okul harçlıklarını çıkarmaya çalışan öğrenciler de bundan nasibini alırdı.

Son yıllarda o tarlaların boş olduğunu görüyorum. Seracılık da neredeyse azaldı. Büyükbaş hayvancılıkla uğraşan insanlarımız da kapasitelerini en aza indirdi.

Bugün bereketli toprakların ülkesinde gıda krizi yaşanıyor ve insanlarımız fahiş fiyatlarla boğuşuyor. Üreticinin de tüketicinin de mağdur edildiği bir tuhaf mekanizma inşa edildi.

Ege’ye her gittiğimde çiftçilikle uğraşan büyüklerimi dinlemeyi severim. Yakın bir zamanda yörenin önemli pamuk ve sebze üreticisi büyüklerimle konuşma fırsatım oldu.

Desteklere rağmen eskiden olduğu gibi tarlalardaki hareketliliğin ve üretimin neden durduğunu sordum.

Hani “bir dokun bin ah işit” derler ya öyle bir durum.

Öncelikle salgın döneminde tarlaya, bahçeye çıkamadıklarını ve yeterli performans gösteremediklerini ifade ettikten sonra mazot ve gübre fiyatlarındaki artışlara dikkat çektiler.

Uzun zamandır çiftçinin üretmek için kullandığı girdilerin fiyatlarında çok hızlı artışların olduğu bir gerçek.

Verilen destek ve mazot fiyatlarına bakıldığında üreticinin 2-3 litre mazotu ancak alabildiği görülüyor. Pamuk ve çeltikte verilen dekar başına 68 lira destekle 2021 yılında 6 litre mazot alınabiliyordu.

Çiftinin kullandığı mazottan alınan ÖTV kaldırılsa ve KDV oranı da düşürülse bu verilen destekten daha önemli ve çiftçinin lehine olmayacak mıdır?

Bazı gübrelerde de yüzde 400 oranında artışlar yaşandı. Örneğin 2020-2021 arası amonyum sülfat gübresinde yüzde 441, üre gübresinde yüzde 394, nitrat gübresinde yüzde 373, DAP gübresinde yüzde 259 oranında artış yaşandı.

Bu durumda çiftçi nasıl üretsin? Buna rağmen üretmeye çalışıyorlar.

Tarım ihracatı 2021 yılında yüzde 22,2 artışla 29 milyar737 milyon dolara ulaştı diye bayram eden arkadaşlarımız birçok ülkenin kendi vatandaşının gıdasını sağlamaya yönelik ihracat engelleri koyduğunu düşünemiyorlar mı?

Örneğin Rusya bunlardan biriydi. Geçenlerde bir gazete, Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı yasakları kaldıracak olmasını sebze ihracatı açısından heyecan verici olarak buluyordu.

Peki, şöyle bir zamanda gıda ürünlerinde yapılacak olan ihracat en çok kime yarar? Bunun iç piyasada fiyatları daha da yükselteceği ortada değil mi?

Bugünlerde okumaya başladığım ve tavsiye ettiğimAli Ekber Yıldırım’ınYeni Tarım Düzeni” adlı kitabında da bu mesele enine boyuna masaya yatırılmış.

Ali Ekber Yıldırım’ın da ifade ettiği gibi; “Dünyada açlık, gıda sıkıntısı yaşayacak son ülke Türkiye’dir. O kadar büyük bir potansiyele sahibiz kihem kendimize yetebiliriz hem de dünyanın önemli bir nüfusunun bazı ürünlerdeki ihtiyacını rahatlıkla karşılayabiliriz.”

Peki, neden bu hedefe yönelik sağlam bir tarım politikası geliştiremiyoruz?

Tarım Düzeni adlı kitapta, “Ülkede et fiyatını düşürmek için 11 yıl aralıksız et ithalatı yapıldığı ancak bunun da soruna bir çare olmadığı” vurgulanıyor. Peki, nasıl aşacağız bu durumu?

Özellikle salgın döneminde neden gerekli tedbirler alınmadı?

Kısacası tarımda ithalata yönelik değil üretime yönelik politikalar geliştirilmelidir. Girdi fiyatları düşürülmeden, hal yasası çıkarılmadan fiyatların düşme ihtimali yoktur.

Açıkçası bir kıtlık olduğunu da düşünmüyorum. Kıtlık senaryosu en az yedi yıl veya daha uzun bir süredir planlanıyor. İşte bu senaryoya karşı neden mücadele edemiyoruz, onu sorguluyorum. Ve Tarım Bakanı neden sessiz?