"Tarikatlar nerede?!"
Marmara Depremi…
“Sütü bozuk” 28
Şubat Darbesi’nin medya ayağındaki gazeteler, televizyonlar, yazarlar, vs.,
deprem bölgesinde faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerini hedef alıyor,
bunların alanda “irtica propagandası”
yaptıklarını filan öne sürüyorlardı o
günlerde.
Sakallı, sarıklı, türbanlı, çarşaflı “tipler”, aslında depremzedeye yardım etmek için değil, “gericiliğin reklamını yapmak için” uğraşıyorlarmış!
Dönemin “algı
operasyonu” bu şekildeydi.
*
O günlerde sosyal medya (pek)yoktu, doğru dürüst cep
telefonu da yoktu.
Bizler, bir yandan bugünküyle kıyaslanamayacak kadar kısıtlı
imkânlarla yazı ve haber geçmeye, depremzede kardeşlerimize yardım etmeye çalışıyorduk,
diğer yandan da bunlara lâf yetiştirmeye…
*
Şimdi, o günlere bakıyorum da, “Zamanın 28 Şubat medyası bile bugünkü kadar hesapsız, kitapsız hareket
etmiyormuş!” demekten alamıyorum kendimi.
O günlerde, “Herkes
burada, tarikatçılar nerede?” demiyordu bu zihniyet.
Aksine “Her yerde
tarikatçılar var, her yerde sarıklılar, türbanlılar, çarşaflılar var!”
diyordu.
O sivil toplum örgütlerinin alanda çok yoğun faaliyet gösterdiklerini
söylüyor, bu gayreti “irtica
propagandası” yapma arzusuna bağlıyordu.
O günlerde gazetecilik ölmemişti.
Onlar bile, “alanda
faaliyet gösterenleri yok saymanın” mümkün olmayacağını hesap
edebiliyorlardı.
“Ordu gibi resmi
geçit yapan entarili sarıklılar, nerede onlar?” demiyorlardı mesela…
“Bir işin ucundan
tutmazlar mı? Neredeler? Ancak sala okunurken mi ortada olacaklar? Hayat
kurtarmak yerine öldükten sonra mı ortaya çıkacaklar!” demiyorlardı.
Demiyorlardı, zira, o günün “sosyal medyasız” ortamında bile, alanda faaliyet gösteren sivil
toplum örgütlerinin faaliyetlerini gizleme imkânlarının olmadığını çok iyi biliyorlardı.
O gün yaptıkları, “hassas” sivil toplum örgütlerinin canla başla
çalışmalarını başka yerlere bağlamaktı.
İşte bildik mevzular; “Laiklik
elden gidiyor, irtica hortluyor” muhabbeti!..
Bugün ise iş bambaşka taraflara varmış durumda.
Malûm, “laiklik
karşıtlığı” söylemi artık iş yapmıyor…
Orta yerde, sözde “helâlleşme”
mevzuu var…
Bir de “masadaki
malûm dengeler”!
Bundan dolayı da…
Böyle saçmalamalar!
Bu zihniyet dünyası, böyle “tarikatçılar nerede, örtülüler nerede, çarşaflılar nerede, sakallılar
nerede?” diye saçmalayınca…
O sivil toplum örgütlerinden “İşte burada!” paylaşımları geliyor haliyle…
Böyle olunca da, hadi bakalım, “Reklam yapıyorlar, iyiliğin gizli olanı makbuldür!” mevzuları!..
Ya arkadaş, gidin şuradan!
Bırakın bu işleri, memleket acılar içinde…
Büyük bir yıkımın pençesinde…
Sivil toplum örgütleri yaraları sarmak için var gücüyle
uğraşıyor.
“Tarikatlar niye yok, çarşaflılar niye yok,
sarıklılar niye yok, örtülüler niye yok!”
Aha işte buradalar!..
“Tamam oradalar da
niye reklam yapıyorlar!”
Hoppalaaa!..
*
Ya arkadaş;
Sizin maksadınız ne?
Marmara Depremi’nde tarikatçılar, Kahramanmaraş Depremi’nde
yine tarikatçılar!
Ne yapmaya çalışıyorsunuz siz!..
*
Ben, 28 Şubat sürecinde “irtica” (!) avına çıkanlar vardı…
Eşi başörtülü biri Cumhurbaşkanı olmasın diye miting üstüne
miting düzenleyenler vardı…
Ben, memleketim bu
haldeyken, onların hepsini göz ardı ediyorum.
“O günlerde ortalığı birbirine katanlar, bugünlerde neredeler?”
diye sormuyorum.
Ben, yardım kuruluşları arasında ayrım yapmıyorum.
Efendim;
Bazıları “işin şovuna
kaçıyor”muş, devleti “aciz”
göstermek istiyormuş…
Onlara teslim edilen kaynaklar da güvende değilmiş…
Bu memlekette yargı var, nizam var, kanun var…
Ortada suç varsa, yargı yapsın gereğini…
*
Şu ideolojileri,
grup taassuplarını bir kenara bırakın artık!..
Bunca acı, bir nebze olsun ders vermedi mi?
Servet denilenin bir anda nasıl uçup gittiğini,
yaşadıklarımız göstermedi mi?
Yok, insanoğlunun gafleti ölene kadar…
Bir yanda, “fırsat bu
fırsat” diyerek ev kiralarını, nakliye bedellerini katlayanlar…
Diğer yanda da, “Çarşaflılar
nerede, sarıklılar nerede, tarikatlar nerede” diye saçma sapan lâflar
edenler…
Ve hatta…
Deprem Bölgesi’ne yardım götüren hanımefendilerden bir
bölümünü “Bir depremzede sizi görse
kalpten gidebilir, şok geçirir, şaka yapmıyorum, insan mı bunlar?” diyebilecek
kadar kendilerinden geçenler!
Neyse!..
Bize yakışan dua…
“Allah kurtarsın!”
diyelim biz, nefsimizi bastırarak!
İşimiz çok, memleketin başına gelinin ne olduğunu çoğumuz
tam olarak idrak edebilmiş değiliz galiba…
Acısı, sıkıntısı gittikçe artacak büyük felâket.
Dua edelim:
Rabbim milletimizi, devletimizi her türlü tehlikeden
muhafaza buyursun!