'Tarikatlar Kapatılsın' Kampanyası'nın Hedefinde Ne Var?
Bir “Sözde Şeyh”in bir “çocuğa” tacizde bulunduğu iddiasından dolayı tutuklanmasının ardından gündeme “28 Şubat” tartışmaları geldi.
Bir başka paylaşım gözümden kaçmadıysa, bu “Sözde
Şeyh/Taciz” hadisenin ardından gündeme taşınan uyarıların ilki bendenize
ait.
Oyun çok basit ve ne yazık ki “Bu oyunun tutma ihtimali
yok” diyemiyoruz.
Her yapıya bir takım tipler sızdırılabilir, bazı
yapılar bölünerek her parçanın başına “Şeyh
Görünümlü” birileri geçirilebilir, sizin sağlam zannettiğiniz kişi “yabancı istihbarat elemanı” olabilir
ya da kullanılmaya çok müsait bir tip olabilir…
Dünyanın belli başlı istihbarat örgütlerinin Türkiye
gibi son derece hassas bir bölgede bulunan ve mutlaka kontrol edilmesi,
yönlendirilmesi gereken bir ülkenin “tarikat”
gibi vatandaşların büyük kısmının bir şekilde “alâkalı” olduğu yapıları boş geçmeleri mümkün değil.
Aslında boş geçilen çok az yer var.
Toplumu tahrik edici, sinir uçlarına dokunucu değerlendirmelerle
öne çıkan bir akademisyeni, gazeteciyi, sivil toplum yöneticisini ya da siyasetçiyi (vs) gördüğünüzde onun ya
doğrudan bir “istihbarat örgütü” tarafından görevlendirildiğinden ya da kişilik
yapısıyla ilgili zaaflarından dolayı “kullanıldığından”
pek şüphe etmeyin.
Çoğu vakit “muhteris” kişilikleri kullanırlar.
“Çok ilgi
çekmek”, “çok okunmak”, “çok izlenmek”, “beğenilmek”, “iltifat görmek” isteyen
muhteris kişiler zokayı kolayca yutarlar.
İmam Hatip Camiası’na son derece çirkin saldırısıyla
gündeme gelen “ünlendirilmiş kişi”nin böyle bir durumda olduğunu zannediyorum.
Her fikri akımda bu türden “gündeme gelmeye çok meraklı”, “gaza
getirilmeye müsait” kişilik yapıları var.
Türkiye üzerinden operasyon yapmak isteyenlerin
bunların zaaflarından istifade etmeleri son derece kolay.
Çoğu zaman “kullanıldığının” farkında olmadan,
üstlendiğini zannettiği “misyon” için ve “doğru bildikleri” için yaparlar bir
şeyleri.
Tabii bir de özel olarak
yetiştirilmiş elemanlar, “Lawrence”larvardır.
Doğrusu, bazı akımların,
ideolojilerin, “kanaat önderi” denilen zatların peşinden giden vatandaşların
çoğu “iyisi ile kötüsünü” ayırt edebilecek durumda değildir.
Bir de insanoğlunun “menfaatçi” tarafı vardır.
Çoğu kişi FETÖ’nün
peşinden inandığı, beğendiği, benimsediği için gitmedi malûm; “ticaretim katlansın”, “çoluğum çocuğum iyi bir yere yerleşsin”
filan diye gitti ve saplandı bitti!..
Uzun lâfın kısası;
Gerek bazı vatandaşların
doğru ile yanlışı ayırt edebilme noktasındaki sıkıntıları, gerekse “menfaat
beklentileri” bazı yapılar ve onları kullanan “istihbarat örgütleri” için fırsat alanları oluşturur.
Memleketi yönetenler için
mesele, “yabancı” istihbarat örgütlerinin ülkeyi nerelere götürmek
istediklerini görebilmeleridir.
Ne var ki, onların da
görüş alanlarını kapatan, “netlik ayarlarını” bozan unsurlar vardır.
Tarihimiz, “anılar”ında “En büyük hatam, şunlara şunlara güvenmek oldu -” diyen nice “samimi” Devlet Büyükleri ile doludur.
Ve bu bölümün sonunda
belirtmek isterim ki, bu “Tarikat, istismar” tartışmaları tuzaklarla doludur.
Şükürler olsun, 35 yıl
boyunca herhangi bir “yapının adamı” olmama, doğru yerde
bulunma hassasiyetiyle sürdüre geldiğimiz bir çizgimiz var.
Elbette aralarda bazı hatalar
yapmışızdır ama şükür yoldan çıkmamışızdır.
Otoyolda ilerlerken
hızlanabilir, yavaşlayabilir, şerit değiştirebilirsiniz ama kaza yapmadığınız,
yolun dışına çıkmadığınız, şarampole yuvarlanmadığınız müddetçe yolunuza devam
edersiniz.
İstikamet şaşmasın,
meselenin özü bu.
Bu özden kopmamaya
çalışan ve memleketin son 35 yıldaki bütün önemli hadiselerini yakından takip
etmeye çalışan bir gazeteci olarak, “Tarikatlar”
üzerinden yürütülen güncel tartışmaların, çok daha iyi tasarlanmış, ayarlanmış
bir “Yeni 28 Şubat”ın hazırlığı
şeklinde geliştiğini görüyorum.
Malûm 28 Şubat
Operasyonu, Rahmetli Erbakan Hoca’nın iktidardan uzaklaştırılması, Bütün
Türkiye’ye “Milli Görüş” siyaset
anlayışının sonuç veremeyeceğinin gösterilmesi
ve memleketimizin “IMF politikalarına mahkûm edilmesi”
için tasarlanmıştı.
Operasyonun sonuç
verdiğini gören Sayın Abdullah Gül de, duygu ve düşüncelerini, “Bizim medeniyetimiz batı medeniyeti
karşısında yenilmiştir!” demek suretiyle ortaya koymuştu.
Uzun yıllar boyunca bu
psikolojinin etkisinde yaşadık.
“Batı’nın
güdümünden çıktığımız takdirde bir yere varamayacağımız” telkinin etkisinde
kaldık.
“Ya Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi alamazsak!” korkularıyla
yaşadık!
Bugün, başımızda bir çok
sıkıntı var ama bir yandan da diyoruz ki, “Hiçbir
devlet, hiçbir güç tek başına dünyaya yön veremez! Bölgesel güç olma noktasının
ötesine geçtik, küresel güç olma yolunda
ilerlemeye çalışıyoruz ve kendimizi hiçbir süper güçten daha az güçlü
görmüyoruz!”
Bu biraz da, “İsrail güdümündeki Batı”nın bizi iyice
sıkıştırmasından dolayı “mecburen”
kuşandığımız “özgüven” zırhı.
Ya “yok” olacaktık ya da “Biz” olacaktık, şimdi “Biz” olmaya çalışıyoruz.
Sayın Erdoğan, “duruşu” ve “kararlılığı” ile bu “özgüven”
havasının oluşmasında öncü misyon üstlendi.
Türkiyemiz bugün,
Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz
kuşatmalarını yarmaya çalışıyor.
Bunu da “kof” kabadayılık gösterileri ile
yapmıyor…
“Altın rezervini” güçlendirmeye çalışmaktan,
finans merkezini İstanbul’a almaya, enerjide dışa bağımlılığı gittikçe
azaltmaya ve en önemlisi de “Yerli
Savunma Sanayii” hamlelerini gerçekleştirmeye kadar bir çok “reel” dayanağı
var özgüven artışının.
Bununla birlikte birçok
risk de yok değil.
Dışarıdaki Türkiye
karşıtı kenetlenme hiç olmadığı kadar güçlü.
Bu kenetlenme, içerideki
“yıkıcı ittifak” arayışlarına yön veriyor, ayar veriyor, motive ediyor.
Hedeflenen Sayın
Erdoğan’ı devirmek, onun da ötesinde, milletimize “Gördünüz
gibi Menderes ile olmadı, Özal ile
olmadı, Erbakan ile olmadı, son olarak Erdoğan ile de olmadı”
dedirtmek.
Bu psikolojiyi
yerleştirmek.
Memleketimiz bu zorlu
süreçten “dağılmadan”, “eğilmeden”, “bükülmeden” çıkabilirse
yolu iyice açılacak.
Çıkamazsa işler iyice
sıkıntıya girecek.
Durum bıçak sırtı yani.
Şimdi, diyeceksiniz ki “Bunun tarikatlar kapatılsın
tartışmalarıyla, taciz, tecavüz işleriyle alâkası ne?..”
Hemen arz edeyim efendim:
Bir “Sosyal Gerçeklik” olan Tarikat yapılanmalarının tamamının; “iyi kötü demeden” tamamının hedef
alınmasını talep edenler, Sayın Erdoğan’ın “yanlış
adımlar” atmasını istiyorlar.
Sayın Erdoğan ile büyük
destek aldığı manevi yapıların arasını bozabildikleri takdirde, amaçlarına
ulaşma yolunda büyük mesafe alacaklarını düşünüyorlar.
Bunun için bir yerlere
yerleştirdikleri, destekledikleri “Sözde
Şeyh”leri ve en az 40 yıllık çalışmanın ürünleri olan “kenarda bekletilen
malzemeleri” kullanarak “Bütün Tarikatlar Kapatılsın!” kampanyasına güç
verecekler.
Sayın Erdoğan’ı “Tacizcilerin üzerine gitmemekle” itham
ettirecekler.
Kendilerini buradan “sıkıştırmaya” ve bazı “sert adımlar” atmasını sağlamaya
çalışacaklar.
Meseleyi “Kötülerle iyilerin ayırt edilmesi”
noktasının ötesine, “sapla samanın
karıştılması noktasına” getirtmeye çalışacaklar.
Birçok medya organına
sızdırılmış “etki ajanlarını” ya da
“kullanıldıklarının farkında
olmayanları” kullanacaklar!..
Mesele 2023 sonrasını
dizayn meselesi.
Her bir “oyun” çok önemli
olduğu “O Seçim”den istedikleri sonucu çıkartabilmek için birçok adımı atmış
bulunuyorlar.
İstedikleri noktaya hâlâ
ulaşamamış olmaları, Sayın Erdoğan ile geniş kitleler arasındaki “muhabbetin” derinliğinden
kaynaklanıyor.
O muhabbete ne kadar
zarar verebilirlerse sonuca o kadar yaklaşmış olacaklar.
Üzerine bir de “pandemi ile mücadelenin” yol açtığı
ekonomik sıkıntıların vatandaş üzerindeki etkisini “sokak hareketlerine” dönüştürebilmeyi, en azından büyük siyasi
tahribat meydana getirecek seviyeye ulaştırabilmeyi başarabilirlerse onlar için
dört dörtlük bir gidişât olacak.
Aile yapımızdaki
çökmenin, eğitim alanındaki sıkıntıların bu sürece destek verdiğini, vermeye
devam edeceğini de unutmadan eklemiş olalım!..
Yani dostlar…
Önümüzdeki günlerde büyük
imtihanlar, büyük sıkıntılar bekliyor bizi, görünen o.
Bunları aşabilir miyiz?
Aşarız Allah’ın izniyle.
Bize düşen,
“kışkırtmalara” kapılmamak, yazdıklarımıza, söylediklerimize “dikkat” etmek,
ağızdan çıkan yanlış sözün “kölesi”
olacağımızı unutmamak…
Bütün manevi yapıları
aynı resmin içine atan “genelleyici” yaklaşımlardan uzak durmak…
“Bütün
tarikatlar kapatılsın” gibi abuk sabuk taleplere karşı
çıkarken, “iç temizliği”ne dikkat etmek…
Aşacağız İnşAllah!