Dolar (USD)
34.62
Euro (EUR)
36.24
Gram Altın
2926.08
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Eylül 2020

'Tarikatlar Kapatılsın' Kampanyası'nın Hedefinde Ne Var?

Bir “Sözde Şeyh”in bir “çocuğa” tacizde bulunduğu iddiasından dolayı tutuklanmasının ardından gündeme “28 Şubat” tartışmaları geldi.

Bir başka paylaşım gözümden kaçmadıysa, bu “Sözde Şeyh/Taciz” hadisenin ardından gündeme taşınan uyarıların ilki bendenize ait.

Oyun çok basit ve ne yazık ki “Bu oyunun tutma ihtimali yok” diyemiyoruz.

Her yapıya bir takım tipler sızdırılabilir, bazı yapılar bölünerek her parçanın başına “Şeyh Görünümlü” birileri geçirilebilir, sizin sağlam zannettiğiniz kişi “yabancı istihbarat elemanı” olabilir ya da kullanılmaya çok müsait bir tip olabilir…

Dünyanın belli başlı istihbarat örgütlerinin Türkiye gibi son derece hassas bir bölgede bulunan ve mutlaka kontrol edilmesi, yönlendirilmesi gereken bir ülkenin “tarikat” gibi vatandaşların büyük kısmının bir şekilde “alâkalı” olduğu yapıları boş geçmeleri mümkün değil.

Aslında boş geçilen çok az yer var.

Toplumu tahrik edici, sinir uçlarına dokunucu değerlendirmelerle öne çıkan bir akademisyeni, gazeteciyi, sivil toplum yöneticisini ya da siyasetçiyi (vs) gördüğünüzde onun ya doğrudan bir “istihbarat örgütü” tarafından görevlendirildiğinden ya da kişilik yapısıyla ilgili zaaflarından dolayı “kullanıldığından” pek şüphe etmeyin.

Çoğu vakit “muhteris” kişilikleri kullanırlar.

“Çok ilgi çekmek”, “çok okunmak”, “çok izlenmek”, “beğenilmek”, “iltifat görmek” isteyen muhteris kişiler zokayı kolayca yutarlar.

İmam Hatip Camiası’na son derece çirkin saldırısıyla gündeme gelen “ünlendirilmiş kişi”nin böyle bir durumda olduğunu zannediyorum.

Her fikri akımda bu türden “gündeme gelmeye çok meraklı”,gaza getirilmeye müsait” kişilik yapıları var.

Türkiye üzerinden operasyon yapmak isteyenlerin bunların zaaflarından istifade etmeleri son derece kolay.

Çoğu zaman “kullanıldığının” farkında olmadan, üstlendiğini zannettiği “misyon” için ve “doğru bildikleri” için yaparlar bir şeyleri.

Tabii bir de özel olarak yetiştirilmiş elemanlar, “Lawrence”larvardır.

Doğrusu, bazı akımların, ideolojilerin, “kanaat önderi” denilen zatların peşinden giden vatandaşların çoğu “iyisi ile kötüsünü” ayırt edebilecek durumda değildir.

Bir de insanoğlunun “menfaatçi” tarafı vardır.

Çoğu kişi FETÖ’nün peşinden inandığı, beğendiği, benimsediği için gitmedi malûm; “ticaretim katlansın”, “çoluğum çocuğum iyi bir yere yerleşsin” filan diye gitti ve saplandı bitti!..

Uzun lâfın kısası;

Gerek bazı vatandaşların doğru ile yanlışı ayırt edebilme noktasındaki sıkıntıları, gerekse “menfaat beklentileri” bazı yapılar ve onları kullanan “istihbarat örgütleri” için fırsat alanları oluşturur.

Memleketi yönetenler için mesele, “yabancı” istihbarat örgütlerinin ülkeyi nerelere götürmek istediklerini görebilmeleridir.

Ne var ki, onların da görüş alanlarını kapatan, “netlik ayarlarını” bozan unsurlar vardır.

Tarihimiz, “anılar”ında “En büyük hatam, şunlara şunlara güvenmek oldu -” diyen nice “samimi” Devlet Büyükleri ile doludur.

Ve bu bölümün sonunda belirtmek isterim ki, bu “Tarikat, istismar” tartışmaları tuzaklarla doludur.

YENİ VE ÇOK DAHA “USTACA TASARLANMIŞ” 28 ŞUBAT ARAYIŞI!

Şükürler olsun, 35 yıl boyunca herhangi bir “yapının adamı” olmama, doğru yerde bulunma hassasiyetiyle sürdüre geldiğimiz bir çizgimiz var.

Elbette aralarda bazı hatalar yapmışızdır ama şükür yoldan çıkmamışızdır.

Otoyolda ilerlerken hızlanabilir, yavaşlayabilir, şerit değiştirebilirsiniz ama kaza yapmadığınız, yolun dışına çıkmadığınız, şarampole yuvarlanmadığınız müddetçe yolunuza devam edersiniz.

İstikamet şaşmasın, meselenin özü bu.

Bu özden kopmamaya çalışan ve memleketin son 35 yıldaki bütün önemli hadiselerini yakından takip etmeye çalışan bir gazeteci olarak, “Tarikatlar” üzerinden yürütülen güncel tartışmaların, çok daha iyi tasarlanmış, ayarlanmış bir “Yeni 28 Şubat”ın hazırlığı şeklinde geliştiğini görüyorum.

Malûm 28 Şubat Operasyonu, Rahmetli Erbakan Hoca’nın iktidardan uzaklaştırılması, Bütün Türkiye’ye “Milli Görüş” siyaset anlayışının sonuç veremeyeceğinin gösterilmesi ve memleketimizin “IMF politikalarına mahkûm edilmesi” için tasarlanmıştı.

Operasyonun sonuç verdiğini gören Sayın Abdullah Gül de, duygu ve düşüncelerini, “Bizim medeniyetimiz batı medeniyeti karşısında yenilmiştir!” demek suretiyle ortaya koymuştu.

Uzun yıllar boyunca bu psikolojinin etkisinde yaşadık.

“Batı’nın güdümünden çıktığımız takdirde bir yere varamayacağımız” telkinin etkisinde kaldık.

Ya Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi alamazsak!” korkularıyla yaşadık!

Bugün, başımızda bir çok sıkıntı var ama bir yandan da diyoruz ki, “Hiçbir devlet, hiçbir güç tek başına dünyaya yön veremez! Bölgesel güç olma noktasının ötesine geçtik, küresel güç olma yolunda ilerlemeye çalışıyoruz ve kendimizi hiçbir süper güçten daha az güçlü görmüyoruz!”

Bu biraz da, “İsrail güdümündeki Batı”nın bizi iyice sıkıştırmasından dolayı “mecburen” kuşandığımız “özgüven” zırhı.

Ya “yok” olacaktık ya da “Biz” olacaktık, şimdi “Biz” olmaya çalışıyoruz.

Sayın Erdoğan, “duruşu” ve “kararlılığı” ile bu “özgüven” havasının oluşmasında öncü misyon üstlendi.

Türkiyemiz bugün,

Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz kuşatmalarını yarmaya çalışıyor.

Bunu da “kof” kabadayılık gösterileri ile yapmıyor…

“Altın rezervini” güçlendirmeye çalışmaktan, finans merkezini İstanbul’a almaya, enerjide dışa bağımlılığı gittikçe azaltmaya ve en önemlisi de “Yerli Savunma Sanayii” hamlelerini gerçekleştirmeye kadar bir çok “reel” dayanağı var özgüven artışının.

Bununla birlikte birçok risk de yok değil.

Dışarıdaki Türkiye karşıtı kenetlenme hiç olmadığı kadar güçlü.

Bu kenetlenme, içerideki “yıkıcı ittifak” arayışlarına yön veriyor, ayar veriyor, motive ediyor.

Hedeflenen Sayın Erdoğan’ı devirmek, onun da ötesinde, milletimize “Gördünüz gibi Menderes ile olmadı, Özal ile olmadı, Erbakan ile olmadı, son olarak Erdoğan ile de olmadı” dedirtmek.

Bu psikolojiyi yerleştirmek.

Memleketimiz bu zorlu süreçten “dağılmadan”, “eğilmeden”, “bükülmeden” çıkabilirse yolu iyice açılacak.

Çıkamazsa işler iyice sıkıntıya girecek.

Durum bıçak sırtı yani.

Şimdi, diyeceksiniz ki “Bunun tarikatlar kapatılsın tartışmalarıyla, taciz, tecavüz işleriyle alâkası ne?..

Hemen arz edeyim efendim:

Bir “Sosyal Gerçeklik” olan Tarikat yapılanmalarının tamamının; “iyi kötü demeden” tamamının hedef alınmasını talep edenler, Sayın Erdoğan’ın “yanlış adımlar” atmasını istiyorlar.

Sayın Erdoğan ile büyük destek aldığı manevi yapıların arasını bozabildikleri takdirde, amaçlarına ulaşma yolunda büyük mesafe alacaklarını düşünüyorlar.

Bunun için bir yerlere yerleştirdikleri, destekledikleri “Sözde Şeyh”leri ve en az 40 yıllık çalışmanın ürünleri olan “kenarda bekletilen malzemeleri” kullanarak “Bütün Tarikatlar Kapatılsın!” kampanyasına güç verecekler.

Sayın Erdoğan’ı “Tacizcilerin üzerine gitmemekle” itham ettirecekler.

Kendilerini buradan “sıkıştırmaya” ve bazı “sert adımlar” atmasını sağlamaya çalışacaklar.

Meseleyi “Kötülerle iyilerin ayırt edilmesi” noktasının ötesine, “sapla samanın karıştılması noktasına” getirtmeye çalışacaklar.

Birçok medya organına sızdırılmış “etki ajanlarını” ya da “kullanıldıklarının farkında olmayanları” kullanacaklar!..

Mesele 2023 sonrasını dizayn meselesi.

Her bir “oyun” çok önemli olduğu “O Seçim”den istedikleri sonucu çıkartabilmek için birçok adımı atmış bulunuyorlar.

İstedikleri noktaya hâlâ ulaşamamış olmaları, Sayın Erdoğan ile geniş kitleler arasındaki “muhabbetin” derinliğinden kaynaklanıyor.

O muhabbete ne kadar zarar verebilirlerse sonuca o kadar yaklaşmış olacaklar.

Üzerine bir de “pandemi ile mücadelenin” yol açtığı ekonomik sıkıntıların vatandaş üzerindeki etkisini “sokak hareketlerine” dönüştürebilmeyi, en azından büyük siyasi tahribat meydana getirecek seviyeye ulaştırabilmeyi başarabilirlerse onlar için dört dörtlük bir gidişât olacak.

Aile yapımızdaki çökmenin, eğitim alanındaki sıkıntıların bu sürece destek verdiğini, vermeye devam edeceğini de unutmadan eklemiş olalım!..

Yani dostlar…

Önümüzdeki günlerde büyük imtihanlar, büyük sıkıntılar bekliyor bizi, görünen o.

Bunları aşabilir miyiz?

Aşarız Allah’ın izniyle.

Bize düşen, “kışkırtmalara” kapılmamak, yazdıklarımıza, söylediklerimize “dikkat” etmek, ağızdan çıkan yanlış sözün “kölesi” olacağımızı unutmamak…

Bütün manevi yapıları aynı resmin içine atan “genelleyici” yaklaşımlardan uzak durmak…

“Bütün tarikatlar kapatılsın” gibi abuk sabuk taleplere karşı çıkarken, “iç temizliği”ne dikkat etmek…

Aşacağız İnşAllah!