Tarikat ve taciz
Tarikatlar,
kendilerine ait dini ritüelleri ve kuralları uygulamak üzere dizayn edilen
sosyal yapılardır. Tarikatlar, bir güç hiyerarşisine dayanmaktadırlar. Şeyh
denilen kişiler, tarikatın başında olan kişiler olup, onların takipçilerine
mürit denilmektedir. Şeyh konumunda olan kişi, dini bir otorite olmasının
yanında sosyal, siyasal ve ekonomik güç olma pozisyonunu da temsil etmektedir. Şeyhler,
müritlerinin bütün varlıklarına hükmedebilen güce sahiptirler. İradesini
tamamen şeyhe teslim eden müritler, yüzde 100 bir şekilde şeyhlere itaat etme
ve onları sorgulamama mecburiyetindedirler. Müritten beklenen, gassalın
elindeki ölü gibi mutlak bir şekilde şeyhe teslim olmasıdır. Müridin değeri,
şeyhe gösterdiği teslimiyet derecesiyle değerlendirilmektedir.
Şeyhlerin ve
onların çevresindekiler, tarikat yapılanması için büyük bir güç ve nüfuz
sahibidirler. Lord Acton’un dediği gibi güç, yozlaştırmakta, mutlak güç, mutlak
şekilde yozlaştırmaktadır. Şeyhlerin sahip olduğu mutlak güç, tarikat liderlerinin
ve yöneticilerinin yozlaşmalarına neden olmaktadır. Tarikat liderleri,
müritleri üzerinde sahip oldukları mutlak hakimiyeti kendileri için ekonomik,
sosyal, siyasal, ticari ve cinsel zevkler ve çıkarlar elde etmek için
kullanmaktadırlar.
Tarikatlar,
şeffaf ve kontrol edilebilir kurumlar değildirler. Şeyh ve müritleri arasında
ne olup bittiğini hiç kimse bilmemektedir. Şeyhler ve müritler arasında bir
eşitlik ilişkisi olmadığı gibi, akla, sorgulamaya ve iletişime dayalı sağlıklı
bir diyalog da bulunmamaktadır. Şeyh-mürit ilişkisi, tek taraflı bir monolog
ilişkisidir. Şeyh, her açıdan aktif pozisyonda iken, mürit ise tamamen pasif
durumdadır. Pasif durumunda olan mürit, şeyhten gelen her türlü talimatı
uygulamakla yükümlüdür. Tarikatların şeffaf olmayışı, insan ilişkilerinin açık şekilde
cereyan etmeyişi ve tarikatların iç işlerini kontrol eden mekanizmaların
olmayışı, tarikat içinde cinsel, ekonomik ve sosyal nitelikte birçok çürümüş ve
kokuşmuş işlerin yapılmasına neden olmaktadır. Bütün insani kurumlar gibi
tarikatlar da, kokuşabilmekte, yozlaşabilmekte ve çürüyebilmektedir.
Tarikatlar,
taciz, cinsellik ve kadın etrafında dönen skandallarla gündeme gelmektedirler. Uşşaki
tarikatı şeyhi olan Fatih Nurullah isimli şahıs, müritlerinden birinin 12
yaşındaki kız çocuğuna tacizde bulunmuştur. Aklın, bilginin, iletişimin ve
eşitliğin olmadığı tarikat yapılarında çarpık cinsel ilişkilerin, tacizlerin ve
tecavüzlerin olması kaçınılmazdır. Cinsel tacizler, tecavüzler ve çarpıklıklar,
tarikatların karanlık ve kirli tarafını oluşturmaktadır. Taciz, tecavüz ve
çarpık ilişkilere karşı tarikatların kendi karanlık taraflarıyla kamuoyu önünde
yüzleşmesi gerekmektedir. Tarikatlar, şimdiye kadar kendi içlerindeki
skandalları, kol kırılır, yen içinde kalır anlayışıyla örtmeyi, karartmayı ve
karanlıkta bırakmayı başarmış olabilirler. İletişim imkanlarının çoğaldığı
günümüz şartlarında tarikatlardaki bütün ilişkiler ve işler, herkesin gözü
önünde açık bir şekilde gerçekleşmek zorundadır. Kapalı yapılar olan tarikatların
içindeki tecavüz ve taciz skandalları ifşa olduğunda, toplum bu skandallar
karşısında şok olmakta ve dini ve manevi değerlerin değersiz olduğu gibi bir
kanaate ulaşabilmektedir. Taciz ve tecavüz, insanlığa karşı işlenen bir suçtur.
Çocuklara ve kadınlara yönelik her türlü cinsel suçla mücadele etmek için suçlu
kim olursa olsun hesap vermelidir ve cezasını çekmelidir. Tarikatlar dahil
bütün yapılar, suçluyu değil, mağduru korumalı ve yanında yer almalıdırlar.
İslam;
insanlardan akıllarını kullanmalarını, bilgi sahibi olmalarını ve karanlık ve
kirli tuzaklara düşmemeleri için öğrenmelerini istemektedir. İslam; insanlardan
Allah’a kul olmalarını, kula kul olmamalarını emretmektedir. Allah, kendisine
kul olma dışında başkalarına kul olmayı kesin olarak yasaklamış, insanın iradesini
başkalarına teslim etmesini şirk olarak kabul etmiştir. İslam’da kulluk, sadece
Allah’adır. Allah, insanların iradelerini şeyh, mehdi, kutup, üstat, seyda, hocaefendi
gibi değişik unvanlarla anılan kişilere teslim etmelerini yasaklamıştır.
İslam’da hiçbir dini sınıf ve kurum olmadığı gibi, Allah ve insan arasında da
hiçbir aracı bulunmamaktadır. İnsanlar, direkt olarak akıllarını kullanarak,
ahlak ve adalete uygun bir hayat yaşayarak Allah’ın huzurunda kulluk
vazifelerini yerine getirebilirler.
İslam,
insanlığa mürit olmayı yasaklamış ve hiç kimseyi de şeyh ve kutup olarak
atamamıştır. Şeyh, kutup ve hoca ünvanlı kişilerin ahlak, akıl ve adalet dışı
çarpık davranışları, rezillikleri ve suçları, bütün bu iğrençliklerin
faturasının İslam’a çıkmasına neden olmaktadır. Bursa’daki badeleme
rezillikleri ve en son ortaya çıkan sapkın suç, kişilerin insani, ahlaki, dini
ve manevi değerleri değersiz, gereksiz ve işlevsiz görmesine yol açmaktadır.
Gençler dahil toplumsal kesimlerin, dine ve maneviyata yabancılaşmasının ve
uzaklaşmasının nedeni, dinin içeriğinin ahlaktan ve akıldan arındırılmasıdır.
Ahlaklı, adil ve akıllı Müslüman insanlar olarak Allah’a kulluk görevini yerine
getirmemiz için insanlığa karşı işlenen her türlü, taciz, tecavüz, sapkınlık ve
iğrençlikle yüzleşmeli, hesaplaşmalı ve arınmalıyız. Son skandal gibi
iğrençlikler karşısında ilke şu olmalıdır: Hiçbir şey karanlıkta kalmamalı,
hiçbir iğrençlik karşılıksız kalmamalıdır!