Tarık Buğra
Zeytinburnu Belediyesi, Türkiye’de kültüre,
sanata, edebiyata, medeniyete en çok değer veren kurumlarımızdandır. Belediyenin
kitap yayıncılığı göz dolduruyor, gönül okşuyor. Yeni çıkan eser,Tarık Buğra Kitabı adını taşıyor. İki
yıl önce yapılmış önemli sempozyumun tebliğlerinden oluşan yazılar, ciddi bir
Tarık Buğra portresini ortaya koyuyor. Asım Öz’ün hazırladığı kitap, büyük boy
626 sayfa. Hacmi büyük, muhtevası ondan da iyi ve zengin.
Merhum Tarık Buğra ile hem Tercüman hem de Türkiye gazetelerinde birlikte çalışmak nasip oldu. Hisar ve Türk Edebiyatı dergilerindeki yazılarını düzenli okurdum.
Cumhuriyet devri Türk edebiyatının en iyi romancıları arasında kabul edilen
Buğra, farklı türlerde başarılı eserler vermiş komple bir sanatkâr, cins bir
kafa, yazdıkları okunur mükemmel bir gazeteciydi. Onu, tavizsiz kişiliği ve cesurca
kaleme aldığı yazıları ve konuşmalarıyla hatırlıyorum. Bir de vefatından kısa
bir süre önce Harem Otobüs Terminali’nde karşılaşıp ayaküstü yaptığımız sohbetle.
Yazlık kıyafeti ile Yalova’ya gidiyordu.
“Hatırlayıp Yeniden Bulmak” kitabın
alt başlığı. Belediyenin bu vefa duygusu önemli ama Tarık Buğra bizde hiç
unutulmayacak simalar arasındadır kanaatimce. Sadece seçkin romanları,
hikâyeleri ve tiyatro eserleri ile değil merhum Yücel Çakmaklı ile birlikte
milletimizin istifadesine sundukları o muhteşem “Küçük Ağa” ve “Osmancık” gibi
diziler ile de hep hatırlanacak, rahmet ve sevgiyle anılacaklar ikisi de. Zannımca
bizde topluma ilk tarih şuuru, o dizilerle verilmeye başlandı. Bizim roman ve
sinema tarihinde ilk ‘müspet imam’ tipi, Küçük Ağa’daki ‘İstanbullu Hoca’ ile ortaya
konulmuştur.
Sunuş yazısında, Zeytinburnu
Belediye Başkanımız Ömer Arısoy’un özlü bir metni var. İlk paragrafı şöyle:
“Yazarlığı ‘hür düşüncenin ve bağımsız kafanın sanatı’ şeklinde tanımlayan
Tarık Buğra, romandan tiyatroya, hikâyeden senaryoya neredeyse edebiyatın her
türünde eserler vermiş, ilgi alanı hayli geniş güçlü bir yazar. Türk okurunun
ekseriyetle Küçük Ağa, Osmancık ve Dönemeçte eserleriyle tanıdığı yazar, özellikle romanlarına, Türk
tarihinin dönem noktalarındaki toplumsal yapı ve insan gerçekçiliğini dikkatle
incelemiştir. Her büyük yazar gibi göz kamaştırıcı refleks ve önsezilere sahip
olan Buğra, ülkesine ve insanlarına, bitmek tükenmek bilmeyen bir sevgiyle
bağlıdır.”
Asım Öz yazısında Buğra’nın
romancılığımıza, hikâyeciliğimize, tiyatro
yazarlığımıza, gazeteciliğimize, dergiciliğimize, kısacası kültür sanat
dünyamıza kattıkları üzerinde etraflıca duruyor ve “Tarık Buğra’yı tartışmak
aynı zamanda Türkiye’nin uzun yirminci yüzyılını tartışmak olduğu”nu söylüyor. Elhak
bu tespit doğrudur. Zira o, soylu kalem kavgalarıyla bizim ilk ‘yerli’ ve
‘milli’ ediplerimizdendir. Ötüken’deki eserlerinden biri Düşman Kazanma Sanatı’dır.
Kitapta Beşir Ayvazoğlu, Hatice
Bilen Buğra, Necmettin Turinay, Mehmet Tekin, Kurtuluş Kayalı, Ali Birinci, D.
Mehmet Doğan, İsmailCoşkun, Necati Mert,
Necip Tosun, AbdullahUçman, Muhsin Mete, Cem Sökmen, Yakup Öztürk ve daha
birçok yazar Buğra’nın muhtelif cepheleri üzerinde duruyor. Altı bölümde 42
yazarın makaleleri, kaynakça ve dizin. Tarık Buğra Külliyatı’nın yanına
konulacak son derece muteber ve muhtevalı bir başvuru kitabı olmuş. Tarık
Buğra’nın rahmetle anılmasını sağlayan sempozyum ve bu eser için, emeği geçen
herkesi yürekten kutluyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar.
Pazar günü yayımlanan “Azerbaycan’dan
Karabağ’a Yol Gider” yazıma okuyucu ilgi gösterdi. Sosyal medyada da okundu.
Sevindim. Kafkaslar’daki mücadeleye ‘şairane bir bakış’tı. Düşmanlarına karşı
‘İstiklal Harbi’ni yaşayan kardeşlerimizedua edelim. Allah yâr ve
yardımcıları olsun. Yalnız günümüz şairleri, biraz gül ve bülbül faslına ara
verip Hocalı Katliamı’nı, Karabağ istilasını ve Azerbaycan’ın şanlı
mücadelesini de şiirlerine konu edinsinler. Unutmayalım, Çanakkale Destanı’nı bugünkü
nesle Âkif’in şiiriyle anlatıyoruz.
Pazar günü mübarek bir zatı, Mehmed
Fırıncı ağabeyi Eyüpsultan’da ebedî âleme yolcu ettik. Asıl ismi Mehmet Nuri
Güleç olup Bediüzzaman’ın has talebelerindendi. Yüzünden tebessüm hiç eksik
olmazdı. Türkiye’nin güleryüzüydü âdeta. Daha önce bu sütunda hakkında bir yazı
yazmıştım. Vefatından sonra da yüzlerce güzel yazı kaleme alındı. Demek ki duruşuyla
gönüllerde taht kurdu, hizmetiyle zihinlerde iz bıraktı. Allah rahmet eylesin.
Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı âli olsun.