Tarihin içinde derinleşmek
Bu aralar T. İş Bankası Yayınları’ndan çıkan ve epeydir okumak istediğim Jack Goody’nin Rönesanslar kitabını okudum. Doğrusu epey meraklı olduğum Batı’daki dönüşümün kırılma noktalarından biri olan Rönesans’a dair varolan bilgi boşluklarını doldurmak istiyordum. Yakın zamanlarda buna dair yine bir kitap okumuştum.
Goody’nin kitabı beklediğimden biraz farklı çıktı. Doğrusu büyük oranda Batı modernitesinin temelini sadece sınırlı bir Batı Rönesans’ı içindeki gelişmelere referansla açıklayacağını beklemiştim. Ancak kitap, Batı modernitesinin beslenme kaynakları olarak İslam düşüncesi, Hint ve Çin düşüncesi ve Rönesanslarını da incelemiş. Bu haliyle olabildiğince orijinal.
Elbette medeniyetler arasında alışverişler olur; dolayısıyla kapalı bir evren olarak Batı modernitesinin sadece kendi içerisinde beslenme kaynaklarına bakmak yetersiz bir yaklaşımdır. Nitekim bilmekteyiz ki, İspanya ve Endülüs üzerinden İslam düşüncesinin ve biliminin birikimlerinin Batı’ya aktarılması söz konusu. Bu tarihi bir gerçek.
Fakat bu söylemin Müslümanlar tarafından sadece tarihe kaçmak ve aktüel anlamda bugün yapacaklarımızı bir sorumluluk olarak üstlenmeyi ertelemek bağlamında bir manivelaya dönüştürülmesinden bıktım. Yani “biz geçmişte iyiydik” sözünün gerçekliğini bugünün sorumluluk üstlenmemenin bir bahanesi haline getirmek. Tam da bu sebeple epeydir bu söylemi kullanmıyorum.
Goody’nin önce temel iddiasından bahsedelim. O, Rönesans’ın herkesin bahsettiği dinamiklerin ötesinde bir şeye dikkat çeker. Bu tür gelişmelere mutlaka okur yazarlıktaki artışın eşlik ettiğinden. Tabii ki bu okur yazarlıktaki artış da ekonomik girişimler, yeni yolların ve ticaretin artışı ile direkt ilintilidir. Doğrusu Goddy’nin bu yaklaşımını geçmişi birçok açıdan tekrar okumak bağlamında anlamlı bulduğumu belirtmeliyim.
Fakat Goody’nin kitabında, belki kitabın dolaylı olarak bahsettiği bir şeye İslam düşüncesi açısından dikkat çekmek isterim. Öncelikle bugün Müslümanların sistemli bir düşünce oluşturmaya ihtiyaçları vardır. Yani tikel düzeyde, birbirinden kopuk ve sadece anlık ihtiyaçları halletmek üzere yapılan düşünce üretimleri bize bir fayda sağlamıyor.
İşte bu sistemli düşünce üretiminin farklı gerekirlikleri var. Bu gerekirlikler arasına Batı dünyasıyla ciddi bir yüzleşme ve kritik de dahil edebiliriz; fakat Batı’dan kopmadan ve ona aynı zamanda öykünmeden. Daha başka gerekirlikler de var. İnşaallah onları geniş bir şekilde analiz ettiğim kitabımı yakında kamuoyuna sunacağım.
Bu arada konumuzla bağlantılı gerekirlik ise, İslam düşüncesinin kendi geleneğiyle tekrar buluşması, sonra yüzleşmesi ve onu da kritik etmesidir. Bu da bir adım olarak kendi tarihinin içinde yeniden derinleşmesini gerektirmektedir. Bu hem Müslümanların yeniden kendilerine güven duymaları hem de ciddi bir ilmi sondaj anlamına gelmektedir. Çünkü Müslüman toplumların kendilerini sağlıklı bir şekilde inşa edebilmeleri için bir usul olarak gelenekten kopmamaları ve tarihe sağlıklı bakmaları gerekmektedir.
Tarih ile sağlıklı ilişki hakikaten benim açımdan çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü bugün için temel sorun, tarihi bir yandan bir hamaset unsuru olarak kullanmak ve bu sebeple de günümüzün devasa sorunları karşısındaki başedemeyişten ona sığınarak kurtulmak ve rahatlamak tavrıdır. Halbuki tarih geleceği sağlıklı bir inşa için, hamaset yapacağımız, hikaye anlatacağımız bir alan olmayıp, kendimizi ve usulümüzü bulacağımız derinliktir. Bu derinliğe yapacağımız yolculuklar bahsettiğimiz riskleri barındırırlar. Ama orada derinleşmekten başka yol da yok.