Tarihi yanılgı
“Tarihi yanılgı”, Ecevit’in tarihi sözüdür.
İnsanların hem dindar, hem de
ilim ve liyakat sahibi olabildiği, Ecevit’in itirafıdır.
Osmanlı’nın son asrında, her
türlü fenalığın, başarısızlığın sorumlusu İslam olarak görülmeye başlandı. Bu Frankofon
eğitimin sonucuydu.
Bu dogma zamanla
bir saplantı ve fikri sabit haline geldi. Cumhuriyet döneminde resmi görüş yapıldı.
Ecevit, bu saplantının prenslerindendi.
Dindar insanlarla ilk kez yüz
yüze geldiği CHP-MSP koalisyonunda, muhatap olduğu insanların hiç de kendine
öğretildiği gibi olmadığını gördü, bu tarihi sözü sarfetti.
Ülkemizde laikçi/sol kesimde bu dogma sürgit devam etmekte, bu ön yargı
bir türlü onarılamamaktadır.
Ülkedeki, kutuplaşmanın temel
sebebi bu dogmadır.
Bu dogma sahipleri, muhataplarına
“dindar” yerine “dinci” aşağılayıcı sıfatıyla hakaret ederken;
“Din bir saçmalıktır. Dinin bir saçmalık olduğunu elbette
herkes bilir. Dindar gözükenler, kullanmak amacıyla dindar gözükürler. Din, ilkel
insanların tabiat karşısında acze düştüklerinde sarıldıkları, sığındıkları
hurafeler yığınıdır. Artık biz tabiata hükmediyoruz. Böyle hurafelerle işimiz
olmaz” demektedirler.
“Dindar”
yerine” “dinci” sıfatını tercih
edenlerin beyinlerinin gerisi budur.
Sanırsınız ki bizim laik
kesimlerden bilim damlamaktadır, Nobel almaktan bitab düşmüşlerdir! İlimle
zerre kadar alakaları da yoktur.
Laik kesim iki asırlık bir tarihi
yanılgı içindedir.
Ülke yönetimi, iki asırdan
beri, laik/sol’un tekelindedir. Abdülhamit, Menderes, Özal, dönemlerinde dahi
iktidarın ana gövdesi onlardır.
Erdoğan’la sadece biraz güç
kaybetmişlerdir.
İki asırlık iktidarlarının
sonucuysa tam bir fiyaskodur.
Her istedikleri yapılmıştır.
Rejim mükerreren değiştirilmiş, her türlü devrime maruz kalınmış, darbelere
katlanılmışsa da sonuç sıfırdır.
Bunların ne kadar
yanılabildiklerinin en bariz örneği 1980 öncesidir.
1960 darbesinin verdiği zafer
sarhoşluğu ile soluğu sosyalizm/komünizmde aldılar.
Laik/sol’a göre komünizm
insanlığın Nirvana’sıydı!
Er geç beşeriyet komünizmde karar
kılacaktı!
Rusya’da, o zamanki adıyla
Sovyetlerde insanlar cennette yaşıyorlardı!
Sovyet insanları; sinemalar,
orkestralar, balolar, danslar, valslerdeydiler. Bir elleri yağda bir elleri
uzaydaydı. Refah içinde yüzüyorlardı. Hakeza Küba, Kuzey Kore de cennetten
birer köşeydiler.
Şu beyinsiz gericileri bir
etkisiz hale getirebilirlerse, Türkiye de o cennetlerden biri olacaktı!
Ah şu gericiler, ah! Şu
gericiler, baş belasıydılar. Ülkenin ayağında bağdılar. Onlar bir etkisiz hale
getirilse cennet olmamız işten değildi!
Bu kafayla etkisiz hale getirmeye
başladılar.
Ülkeyi iç savaşa
sürüklediler. 80 darbesine gelindiğinde çoğu üniversiteli 5 bin çocuğumuzu
öldürdüler. Sokaklardan kan damlıyordu.
Ne uğruna?
Rusya’ya Sovyet olma uğruna!
Gerçekteyse Sovyet halkları
sürünüyorlardı.
Perişandılar.
Açlık, sefalet, hastalık,
yoksulluk, yolsuzluk kol geziyordu. Cennet değil, Gulag cehennemlerinde
yanıyorlardı. Bir avuç buğdaya muhtaçtılar.
Öyle yoksuldular ki,
Sovyetler yıkıldığında, Sovyetlerin masum kadınları, ailelerini geçindirmek
için Türkiye’ye, çevre ülkelere fuhuş için akın ettiler.
Bizim laikçi/sol kesimin bilimleri
vizyonları, basiretleri budur.
Hep
“tarihi yanılgı” içindedirler.
PKK da bunların eseridir.
Abdullah Öcalan, Dev-Sol’da bunların kurucu ortağıdır.
“Akılsız başın cezasını
ayaklar çeker”, laik/sol’un faturasını hep millet öder.
Bunlar bugünlerde ülkede
adalet, hukuk, diktatörlük, cumhuriyet, yoksulluk, yırtınıyorlar.
Yine millete fatura
çıkaracaklar.