Tarihi eserlerimiz göz göre kaçırıldı
"Dünyada toprakları en çok talan edilen iki yer var. Biri Mısır diğeri Anadolu" diyor Yaşar Yılmaz. O, bir mühendis ama Anadolu'dan kaçırılarak yurt dışına götürülen tarihi eserlerin peşinde bir ömür harcamış bir yurttaş. Yıllardan beri kendi imkanlarıyla dünyadaki müzeleri dolaşıp tek tek bu topraklara ait tarihi eserleri belgeliyor.
Anadolu'nun Gözyaşları adlı kitabında da bu eserleri ve
sistematik hırsızlığı ifşa ediyor. Yılmaz, Anadolu topraklarından çıkarılan ve
kaçırılan eserlerin sayısının yaklaşık 150 bin olduğunu söylüyor. Bu eserlerin
çoğu müzelerde, bir kısmı da özel koleksiyonlarda yer alıyor. Müzelerde bulunan
ve sergilenen Anadolu'ya ait 84 bin eseri tek tek tespit etmiş Yılmaz ve
"Bizim topraklarımıza ait olan ve Batı ve ABD'deki müzelerde sergilenen
eserlerin yüzde 90'ı tespit ettim" diyor.
Dr. Yaşar Yılmaz Bey’le
Erkam Radyomuz’da İstanbul’un Sırları Programında yaptığımız röportajın
ayrıntıları şöyle: DR. Yaşar YILMAZ: Anadolu’ndan 1830’dan itibaren eserler
götürüldü, daha çok 1848-1920 arası eser götürüldü. Bu eserlerimiz yurt dışına
eser çıkışı yasak olmasına rağmen götürüldü. Bir nevi zorla sökülerek götürüldü
çünkü Osmanlı savaş şartları içindeydi, ekonomik olarak batılılar olarak diz
çöktürülmüştü. Eserlerimiz bu şartlarda götürüldü ama en çok da
götürülmelerindeki etken halk ve aydınlar arasında tarihi eserin kıymetini takdir
edememe, bilmeme, eğitim eksikliği sebep oldu. En çok etken kültür
varlıklarının bilincinde olmamaktır.
Fahri SARRAFOĞLU:
Tarihi eserlerin kıymetini bilmediğimiz için altını şeker ile değiştiriyoruz
diye bilir miyiz?
DR. Yaşar YILMAZ: Evet! Halende günümüzde tarihi eser
bilinci oturmuş değil ve bu tarihi eser bilincinin, kültür varlıkların
bilincinin bizim geçmiş Anadolu tarihinin parmak izleri olduğunu kavrayamamak
bize çok şey kaybettiriyor, halen bile çok şey kaybettiriyor. Bunun önlemini
Türkiye almak zorunda. Bunun köklü yolu tarih kitaplarında Anadolu
coğrafyasının tarihini okutmaktır.
Aksi halde 1071 ile tarihi başlatmak bizi Anadolu’nun geçmiş
tarihinden kopartıyor ve geçmişten kalan tarihi eserlere yabancılaştırıyor.
Oldu ki biz Anadolu’nun coğrafi tarihini ders kitaplarımızda ortaokuldan
itibaren okursak böylece yazılı kültür olan, yazılı belgelerin (Anadolu için
söylüyorum) başlangıcı sayacağımız Hititlerden bu yana, Anadolu’nun yazılı
tarihini okumamız ve içselleştirmemiz gerekiyor.
O zaman çocukluktan
itibaren, bu coğrafyanın kültür varlıklarını okuyacak, bilinçlenecek ve
içselleştirecek yurttaşlarımız bu tarihe kendini yabancı hissetmeyecek. En
önemli etken tarih bilincimizin yanlış oturtturulması, daha doğrusu eksik
oturtturulmasıdır. 1071 ile olan tarihimiz okutulmaya devam etsin, onun bir
zarar yok çünkü orada ulus bilincine vurgu yapılmıştır ama buna ek olarak
Anadolu’nun coğrafi tarihi, kültür tarihi okutulması gerekiyor ve bu tarih
kitaplarımıza eklenmesi gerekiyor.
OSMAN HAMDİ BEY
TARİHE GEREKTİĞİ GİBİ SAHİP ÇIKAMADI
Fahri SARRAFOĞLU:
Osman Hamdi Bey’den bahsedebilir misiniz? Biz kendisini yanlış mı tanıyoruz,
biz onu tarihe sahip çıkan, eserlere sahip çıkan, müzeliğin gelişmesine katkıda
bulunan diye biliyoruz?
DR. Yaşar YILMAZ: Osman Hamdi Bey ve kadrosu Muğla’daki
tarihi eserlerimize gereği gibi sahip çıkmamıştır. Osman Hamdi Bey kendisinin
de içinde bulunduğu 1884 Asar-ı Atîka Nizamnamesi ile bir inenin bile yurt
dışına çıkması kanunen yasaklanmıştı ancak 1884’ten sonra Bergama, eserleri
başta olmak üzere bugün Berlin’deki Altes müzede, Pergamon müzede ve Yeni
müzedeki (Neues müzede) salonları dolduran eserlerimiz o dönemde yurt dışına çıkmıştır.
Burada asıl etken Osman Hamdi Bey’in de tarihi eser ve genel
olarak kültür varlıklarının bilincinde olmaması diye düşünüyor çünkü bu kadar
eser göz göre-göre yasalara rağmen yurt dışına çıkarttırılamazdı. Batılılar
bize Sultanınız izin verdi, onun izni ile eserleri götürdük tezini bugüne kadar
hep ileri sürdüler, bence bu tez biraz geçersiz. Bence biraz geçersiz, sadece
bizi oyalamak için bir tezdir çünkü 1839’da Gülhane Hatt-ı Hümâyunu ile Osmanlı
sultanlarının yetkileri kısıtlanmıştı ve yasalar olmadan mutlak irade her şeye
artık hâkim değildi.
Yani Osmanlı sultanı herhangi bir yazı ya da sözlü emir
verse bile eserlerimizin yurtdışına çıkışı yasal olamaz çünkü Sultanın yetkisi
yerine artık yasalar hâkim olmuştu, Meclisler kurulmuştu bu eserlerin götürüldü
dönemlerde ve yasalarımız vardı. O bakımdan tarihi eserlerin yurt dışına
götürülüşünde batılılar bu gerekçeleri gerekçe gösteremez. Bunda haksızlar.
Eğer bizim tarihi eserlerimizin artık sahip çıktığımızı görürlerse batılar
üzerlerine alacakları yeni eserler konusunda iki kere düşünmek zorunda
kalırlar. Bizler ne yazık ki bu konuda iyi bir sınav veremiyoruz çünkü 18’lerde
başlamış olan Bergama kazısı sene 2017 aynı ekip tarafından devam ediyor…
Almanya’da Türkler kazı yapsaydı bugüne kadar eserlerini gelip istemezler
miydi? Kazıyı durdurmazlar mıydı? Bunu iki kere düşünmemiz gerekir, nerede
eksiğimiz var, hala bilinçlenmedik mi, neden bilincimiz eksik diye.
YUNANİSTAN’NIN
UYANIKLIĞINI GEÇ FARKETTİK
Fahri SARRAFOĞLU: Sevgili Yaşar Hocam İstanbul’dan özellikle
kaçırılan eserlerimiz var mı acaba? Şu anda British Muzeum’da, Londra’da,
Paris’te veya Avusturya’da eserlerimiz var mı?
DR. Yaşar YILMAZ: İstanbul Kadıköy’den, İstanbul’un karşı
Trakya yakasından birçok eserimiz yurtdışındaki müzelerde sergileniyor.
Yunanistan konusu gelmişken şunu söylemek isterim ki, Yunanistan’ın kendisi
soyulduğunu dünyaya feryat figan anlatmaya çalışıyor, eserlerini geri istiyor,
hatta 1919’yılında ordularının İzmir’e girmesi ile iki ay sonra hemen
ordularının peşinden bir arkeoloji ekibi gönderdiler ve Aydından,
Sultanhisar’dan, Afyon’dan başta olmak üzere birçok Anadolu antik kenti kazmaya
başladılar alelacele ve eserlerimiz Atina’ya taşıdılar…
Fahri SARRAFOĞLU:
Yani Yunanlılar eserlerimizi yağladılar mı?
DR. Yaşar YILMAZ: Gayet tabi çünkü işgal etmişlerdi oraları.
Bunun anlamı şu, demek ki bir ülkenin başka bir ülkeyi soyması, yağmalaması
için sadece emperyalist güçte olması gerekmiyor; savaş şartları, ekonomik
şartlar nedeniyle de olsa bir ülke zor duruma düşünce o ülkenin eserleri böyle
küçük çapta ülkeler tarafından, fırsatçılık yapıp yağmalanabiliyor… Ben
geçenlerde meclise verdiğim 10 önergeden, araştırma komisyonuna davet
edildiğimde, birisi yakın vadeli isteklerim idi, bunun bir maddesi de
Yunanistan’dı çünkü bu ülke madem ki kendisi dert yanıyor dünyaya soyulmaktan
dolayı, bizimde ülkemizden soyup götürdüğü eserleri istememiz gerekiyor.
EN ÇOK ESERİMİZ AB
ÜLKELERİNDE
Ve tahmin ediyorum Yunanistan bu işi fazla uzatmaz, verir.
İkincisi kısa vadeli istek konusunda Avusturya’dır. Avusturya’da dünyanın en
uzun kabartması, 211 metre boyunda, yanlış değil 211 metre boyunda Trysa
kabartmaları var. Trysa Anıtı Demre’nin kuzeyinde Gölbaşından (bugünkü Davazlar
köyunun yakınından) yine Osman Hamdi Bey döneminde bu eserlerimiz develerle,
mandaların ve öküzlerin çektiği kızaklarla Demre limanına indirilmiş ve sadece
Demre’deki bir gümrük memuru ben bunları nasıl kıymetlendireceğim, hangi değer
üzerinden gümrük vergisi alacağım diye itiraz etmiş, onun dışından hiç itiraz
eden olmamış…
Rahatla bir savaş gemisine yüklenmiş ve eserimiz gitmiştir…
Yalnız bu 211 metrelik mermer kabartmalı eserimizin sadece iki şerit halindeki
kabartmalar söküldü. Bu eserlerimiz götürüldükten sonra, orada sandıklarda,
halen günümüze kadar bir depoda bekletiliyor. Bir de bu kabartmaların yanında 4
tane çok önemli Likya lahitti vardı, boyları yaklaşık 7 metre yüksekliğinde
lahit, bunlardan götürürken Osman Hamdi Bey bir telgraf ile bari bunları bize
bırakın dediği, bu telgrafın üzerine gemi İstanbul’a uğrayarak İstanbul’a
bıraktı. O lahit bugün İstanbul arkeoloji müzesinde çok da kıymetli lahittir.
Demek ki biz bir deniz sandıkları açılmamış, Avusturya’da depoda duran
eserlerimizi, Yunanistan’ın yağmaladığı eserlerimizi öncelikli olarak
istemeliyiz…
GERÇEKTEN İNANIRSAK
ESERLERİMİZ GERİ DÖNEBİLİR
Fahri Sarrafoğlu: Bu
eserlerin geri döneceğine inanıyor musunuz?
Yurt dışından tarih eser istemek 50 yıldır bir projedir ve
başarılı olmak için Türkiye’nin önceliğinde, örneğin çok soyulmuş Antalya
belediyesi, İstanbul, Antep gibi, sivil toplumların katılacağı Cin, İran,
Suriye, Mısır, Irak gibi Yunanistan gibi ülkeleri davet ederek burada
konferanslar, sempozyumlar düzenlenmeli ve ortak bir karar almak eserlerin
ülkesine dönmesi için konuşmak gerekiyor. Bu yapılırsa kamuoyları aydınlanır.
Birleşmiş milletlerdeki daimî temsilcilikler yolu ile bu ülkeler ortak hareket
edebilir ve kolaylıkla eserler döner. Taze haber: dün gazetede yer almıştı.
Çingene mozağı diye ünlenen, bir genç kız mozaiği var, Antep müzesinde sergilenen
o bölüm aslında mozaiğinin küçük bir parçadır. Etrafındaki mozaikler kaçırılmış
ve bugün Amerika’da bir üniversitenin sergi salonunda bulunuyor… 55 yılına
yakındır sergileniyor.
Hükûmetimiz bunu istediği zaman şöyle cevap veriliyor, bunun
kaçırıldığına dair kanıt verin diyorlar. Neden bu zorluğu gösteriyorlar? Çünkü
eser iade yönetmenliğinin bunda onlarca yıl önce dünyayı soyan 5 emperyalist
ülkenin temsilcileri hazırladılar. Onlar hazırladığı için eserlerin iade
şartnamesi kendi çıkarlarına göre belirlendiği için, eserlerin geri gitmemesi
için her türlü zor maddeler taşıyor. Bunu değiştirmemiz lazım, bunu
değiştirebilmek içinde soyulmuş ülkelerin birlikte hareket etmesi lazım. Bilim
adamların verdiği rapor yeterli olmalı… Bilim adamları tarafından hazırlanan
raporlar yeterli olmalı, raporda mozaiğin ustalığı, şeklini, yapılış şekli
yapıldığı dönemi belirlemeye yeterlidir.
ÇOK AZ ESERİMİZ GERİ
DÖNDÜ
Fahri SARRAFOĞLU: Ne
kadar eserimiz yurtdışından geldi? Sahip çıktığımız ve ülkemize dönen eserimiz
var mı?
DR. Yaşar YILMAZ: Yurtdışında 150.000 civarında eserimiz
var. Ben 84.000 civarında fotoğraf çekmişim yurtdışında, özel arşivler ve müze
depolarında bulunan eserler haricinde, var), ancak bugüne kadar bu rakamlar
karşılığında çok küçük çapta eserlerimiz geri dönebildi. Bu tatmin edici değil.
Esas eserlerimiz dünya müzelerini dolduruyor. Bir salona girdiği zaman ağaç
ormanı gibi heykel dolu, hepsi bu milletten gitmiş.
Fahri SARRAFOĞLU:
Yani Anadolu’dan giden eserler olmasaydı o müzeler boş mu kalacaktı?
DR. Yaşar YILMAZ: Anadolu’dan giden eserler olmasaydı boş
kalacaktı. Hatta size bir şey söyleyeyim bugün Anadolu sınırlarında olmayan
Babil, Bağdat vilayeti, Şam vilayeti sınırındaki Mısır, Suriye, Irak eserleri
olmasaydı dünya müzelerin yüzde 90’ni bomboştu. Sadece Osmanlının halinden
yararlandılar ve XIX yüzyılında tarihin ilk yağmasını yaptılar… Bugün bize
düşen yeni nesiller olarak, kültürel tarihimize sahip çıkmak, bunların peşini
bırakmamaktır. Bizden sonraki nesillerde.
Kaynak:https://www.sabah.com.tr/yasam/o-eserleri-mutlaka-...