Dolar (USD)
34.42
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2834.30
BIST 100
9389.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Şubat 2024

Tarihi eserlerimiz göz göre kaçırıldı

"Dünyada toprakları en çok talan edilen iki yer var. Biri Mısır diğeri Anadolu" diyor Yaşar Yılmaz. O, bir mühendis ama Anadolu'dan kaçırılarak yurt dışına götürülen tarihi eserlerin peşinde bir ömür harcamış bir yurttaş. Yıllardan beri kendi imkanlarıyla dünyadaki müzeleri dolaşıp tek tek bu topraklara ait tarihi eserleri belgeliyor.

Anadolu'nun Gözyaşları adlı kitabında da bu eserleri ve sistematik hırsızlığı ifşa ediyor. Yılmaz, Anadolu topraklarından çıkarılan ve kaçırılan eserlerin sayısının yaklaşık 150 bin olduğunu söylüyor. Bu eserlerin çoğu müzelerde, bir kısmı da özel koleksiyonlarda yer alıyor. Müzelerde bulunan ve sergilenen Anadolu'ya ait 84 bin eseri tek tek tespit etmiş Yılmaz ve "Bizim topraklarımıza ait olan ve Batı ve ABD'deki müzelerde sergilenen eserlerin yüzde 90'ı tespit ettim" diyor.

Dr. Yaşar Yılmaz Bey’le Erkam Radyomuz’da İstanbul’un Sırları Programında yaptığımız röportajın ayrıntıları şöyle: DR. Yaşar YILMAZ: Anadolu’ndan 1830’dan itibaren eserler götürüldü, daha çok 1848-1920 arası eser götürüldü. Bu eserlerimiz yurt dışına eser çıkışı yasak olmasına rağmen götürüldü. Bir nevi zorla sökülerek götürüldü çünkü Osmanlı savaş şartları içindeydi, ekonomik olarak batılılar olarak diz çöktürülmüştü. Eserlerimiz bu şartlarda götürüldü ama en çok da götürülmelerindeki etken halk ve aydınlar arasında tarihi eserin kıymetini takdir edememe, bilmeme, eğitim eksikliği sebep oldu. En çok etken kültür varlıklarının bilincinde olmamaktır.

Fahri SARRAFOĞLU: Tarihi eserlerin kıymetini bilmediğimiz için altını şeker ile değiştiriyoruz diye bilir miyiz?

DR. Yaşar YILMAZ: Evet! Halende günümüzde tarihi eser bilinci oturmuş değil ve bu tarihi eser bilincinin, kültür varlıkların bilincinin bizim geçmiş Anadolu tarihinin parmak izleri olduğunu kavrayamamak bize çok şey kaybettiriyor, halen bile çok şey kaybettiriyor. Bunun önlemini Türkiye almak zorunda. Bunun köklü yolu tarih kitaplarında Anadolu coğrafyasının tarihini okutmaktır.

Aksi halde 1071 ile tarihi başlatmak bizi Anadolu’nun geçmiş tarihinden kopartıyor ve geçmişten kalan tarihi eserlere yabancılaştırıyor. Oldu ki biz Anadolu’nun coğrafi tarihini ders kitaplarımızda ortaokuldan itibaren okursak böylece yazılı kültür olan, yazılı belgelerin (Anadolu için söylüyorum) başlangıcı sayacağımız Hititlerden bu yana, Anadolu’nun yazılı tarihini okumamız ve içselleştirmemiz gerekiyor.

O zaman çocukluktan itibaren, bu coğrafyanın kültür varlıklarını okuyacak, bilinçlenecek ve içselleştirecek yurttaşlarımız bu tarihe kendini yabancı hissetmeyecek. En önemli etken tarih bilincimizin yanlış oturtturulması, daha doğrusu eksik oturtturulmasıdır. 1071 ile olan tarihimiz okutulmaya devam etsin, onun bir zarar yok çünkü orada ulus bilincine vurgu yapılmıştır ama buna ek olarak Anadolu’nun coğrafi tarihi, kültür tarihi okutulması gerekiyor ve bu tarih kitaplarımıza eklenmesi gerekiyor.

tarih-4_8045a7b10ffa514b47e2437f2af43e89.jpg

OSMAN HAMDİ BEY TARİHE GEREKTİĞİ GİBİ SAHİP ÇIKAMADI

Fahri SARRAFOĞLU: Osman Hamdi Bey’den bahsedebilir misiniz? Biz kendisini yanlış mı tanıyoruz, biz onu tarihe sahip çıkan, eserlere sahip çıkan, müzeliğin gelişmesine katkıda bulunan diye biliyoruz?

DR. Yaşar YILMAZ: Osman Hamdi Bey ve kadrosu Muğla’daki tarihi eserlerimize gereği gibi sahip çıkmamıştır. Osman Hamdi Bey kendisinin de içinde bulunduğu 1884 Asar-ı Atîka Nizamnamesi ile bir inenin bile yurt dışına çıkması kanunen yasaklanmıştı ancak 1884’ten sonra Bergama, eserleri başta olmak üzere bugün Berlin’deki Altes müzede, Pergamon müzede ve Yeni müzedeki (Neues müzede) salonları dolduran eserlerimiz o dönemde yurt dışına çıkmıştır.

Burada asıl etken Osman Hamdi Bey’in de tarihi eser ve genel olarak kültür varlıklarının bilincinde olmaması diye düşünüyor çünkü bu kadar eser göz göre-göre yasalara rağmen yurt dışına çıkarttırılamazdı. Batılılar bize Sultanınız izin verdi, onun izni ile eserleri götürdük tezini bugüne kadar hep ileri sürdüler, bence bu tez biraz geçersiz. Bence biraz geçersiz, sadece bizi oyalamak için bir tezdir çünkü 1839’da Gülhane Hatt-ı Hümâyunu ile Osmanlı sultanlarının yetkileri kısıtlanmıştı ve yasalar olmadan mutlak irade her şeye artık hâkim değildi.

Yani Osmanlı sultanı herhangi bir yazı ya da sözlü emir verse bile eserlerimizin yurtdışına çıkışı yasal olamaz çünkü Sultanın yetkisi yerine artık yasalar hâkim olmuştu, Meclisler kurulmuştu bu eserlerin götürüldü dönemlerde ve yasalarımız vardı. O bakımdan tarihi eserlerin yurt dışına götürülüşünde batılılar bu gerekçeleri gerekçe gösteremez. Bunda haksızlar. Eğer bizim tarihi eserlerimizin artık sahip çıktığımızı görürlerse batılar üzerlerine alacakları yeni eserler konusunda iki kere düşünmek zorunda kalırlar. Bizler ne yazık ki bu konuda iyi bir sınav veremiyoruz çünkü 18’lerde başlamış olan Bergama kazısı sene 2017 aynı ekip tarafından devam ediyor… Almanya’da Türkler kazı yapsaydı bugüne kadar eserlerini gelip istemezler miydi? Kazıyı durdurmazlar mıydı? Bunu iki kere düşünmemiz gerekir, nerede eksiğimiz var, hala bilinçlenmedik mi, neden bilincimiz eksik diye.

YUNANİSTAN’NIN UYANIKLIĞINI GEÇ FARKETTİK

Fahri SARRAFOĞLU: Sevgili Yaşar Hocam İstanbul’dan özellikle kaçırılan eserlerimiz var mı acaba? Şu anda British Muzeum’da, Londra’da, Paris’te veya Avusturya’da eserlerimiz var mı?

DR. Yaşar YILMAZ: İstanbul Kadıköy’den, İstanbul’un karşı Trakya yakasından birçok eserimiz yurtdışındaki müzelerde sergileniyor. Yunanistan konusu gelmişken şunu söylemek isterim ki, Yunanistan’ın kendisi soyulduğunu dünyaya feryat figan anlatmaya çalışıyor, eserlerini geri istiyor, hatta 1919’yılında ordularının İzmir’e girmesi ile iki ay sonra hemen ordularının peşinden bir arkeoloji ekibi gönderdiler ve Aydından, Sultanhisar’dan, Afyon’dan başta olmak üzere birçok Anadolu antik kenti kazmaya başladılar alelacele ve eserlerimiz Atina’ya taşıdılar…

tarih-2_ea49cd21d615e1d0a4f2e2ca746ce9fe.jpg

Fahri SARRAFOĞLU: Yani Yunanlılar eserlerimizi yağladılar mı?

DR. Yaşar YILMAZ: Gayet tabi çünkü işgal etmişlerdi oraları. Bunun anlamı şu, demek ki bir ülkenin başka bir ülkeyi soyması, yağmalaması için sadece emperyalist güçte olması gerekmiyor; savaş şartları, ekonomik şartlar nedeniyle de olsa bir ülke zor duruma düşünce o ülkenin eserleri böyle küçük çapta ülkeler tarafından, fırsatçılık yapıp yağmalanabiliyor… Ben geçenlerde meclise verdiğim 10 önergeden, araştırma komisyonuna davet edildiğimde, birisi yakın vadeli isteklerim idi, bunun bir maddesi de Yunanistan’dı çünkü bu ülke madem ki kendisi dert yanıyor dünyaya soyulmaktan dolayı, bizimde ülkemizden soyup götürdüğü eserleri istememiz gerekiyor.

EN ÇOK ESERİMİZ AB ÜLKELERİNDE

Ve tahmin ediyorum Yunanistan bu işi fazla uzatmaz, verir. İkincisi kısa vadeli istek konusunda Avusturya’dır. Avusturya’da dünyanın en uzun kabartması, 211 metre boyunda, yanlış değil 211 metre boyunda Trysa kabartmaları var. Trysa Anıtı Demre’nin kuzeyinde Gölbaşından (bugünkü Davazlar köyunun yakınından) yine Osman Hamdi Bey döneminde bu eserlerimiz develerle, mandaların ve öküzlerin çektiği kızaklarla Demre limanına indirilmiş ve sadece Demre’deki bir gümrük memuru ben bunları nasıl kıymetlendireceğim, hangi değer üzerinden gümrük vergisi alacağım diye itiraz etmiş, onun dışından hiç itiraz eden olmamış…

Rahatla bir savaş gemisine yüklenmiş ve eserimiz gitmiştir… Yalnız bu 211 metrelik mermer kabartmalı eserimizin sadece iki şerit halindeki kabartmalar söküldü. Bu eserlerimiz götürüldükten sonra, orada sandıklarda, halen günümüze kadar bir depoda bekletiliyor. Bir de bu kabartmaların yanında 4 tane çok önemli Likya lahitti vardı, boyları yaklaşık 7 metre yüksekliğinde lahit, bunlardan götürürken Osman Hamdi Bey bir telgraf ile bari bunları bize bırakın dediği, bu telgrafın üzerine gemi İstanbul’a uğrayarak İstanbul’a bıraktı. O lahit bugün İstanbul arkeoloji müzesinde çok da kıymetli lahittir. Demek ki biz bir deniz sandıkları açılmamış, Avusturya’da depoda duran eserlerimizi, Yunanistan’ın yağmaladığı eserlerimizi öncelikli olarak istemeliyiz…

GERÇEKTEN İNANIRSAK ESERLERİMİZ GERİ DÖNEBİLİR

Fahri Sarrafoğlu: Bu eserlerin geri döneceğine inanıyor musunuz?

Yurt dışından tarih eser istemek 50 yıldır bir projedir ve başarılı olmak için Türkiye’nin önceliğinde, örneğin çok soyulmuş Antalya belediyesi, İstanbul, Antep gibi, sivil toplumların katılacağı Cin, İran, Suriye, Mısır, Irak gibi Yunanistan gibi ülkeleri davet ederek burada konferanslar, sempozyumlar düzenlenmeli ve ortak bir karar almak eserlerin ülkesine dönmesi için konuşmak gerekiyor. Bu yapılırsa kamuoyları aydınlanır. Birleşmiş milletlerdeki daimî temsilcilikler yolu ile bu ülkeler ortak hareket edebilir ve kolaylıkla eserler döner. Taze haber: dün gazetede yer almıştı. Çingene mozağı diye ünlenen, bir genç kız mozaiği var, Antep müzesinde sergilenen o bölüm aslında mozaiğinin küçük bir parçadır. Etrafındaki mozaikler kaçırılmış ve bugün Amerika’da bir üniversitenin sergi salonunda bulunuyor… 55 yılına yakındır sergileniyor.

Hükûmetimiz bunu istediği zaman şöyle cevap veriliyor, bunun kaçırıldığına dair kanıt verin diyorlar. Neden bu zorluğu gösteriyorlar? Çünkü eser iade yönetmenliğinin bunda onlarca yıl önce dünyayı soyan 5 emperyalist ülkenin temsilcileri hazırladılar. Onlar hazırladığı için eserlerin iade şartnamesi kendi çıkarlarına göre belirlendiği için, eserlerin geri gitmemesi için her türlü zor maddeler taşıyor. Bunu değiştirmemiz lazım, bunu değiştirebilmek içinde soyulmuş ülkelerin birlikte hareket etmesi lazım. Bilim adamların verdiği rapor yeterli olmalı… Bilim adamları tarafından hazırlanan raporlar yeterli olmalı, raporda mozaiğin ustalığı, şeklini, yapılış şekli yapıldığı dönemi belirlemeye yeterlidir.

ÇOK AZ ESERİMİZ GERİ DÖNDÜ

Fahri SARRAFOĞLU: Ne kadar eserimiz yurtdışından geldi? Sahip çıktığımız ve ülkemize dönen eserimiz var mı?

DR. Yaşar YILMAZ: Yurtdışında 150.000 civarında eserimiz var. Ben 84.000 civarında fotoğraf çekmişim yurtdışında, özel arşivler ve müze depolarında bulunan eserler haricinde, var), ancak bugüne kadar bu rakamlar karşılığında çok küçük çapta eserlerimiz geri dönebildi. Bu tatmin edici değil. Esas eserlerimiz dünya müzelerini dolduruyor. Bir salona girdiği zaman ağaç ormanı gibi heykel dolu, hepsi bu milletten gitmiş.

tarih-3_0296892ea5dccc93fd41b981a346c5b4.jpg

Fahri SARRAFOĞLU: Yani Anadolu’dan giden eserler olmasaydı o müzeler boş mu kalacaktı?

DR. Yaşar YILMAZ: Anadolu’dan giden eserler olmasaydı boş kalacaktı. Hatta size bir şey söyleyeyim bugün Anadolu sınırlarında olmayan Babil, Bağdat vilayeti, Şam vilayeti sınırındaki Mısır, Suriye, Irak eserleri olmasaydı dünya müzelerin yüzde 90’ni bomboştu. Sadece Osmanlının halinden yararlandılar ve XIX yüzyılında tarihin ilk yağmasını yaptılar… Bugün bize düşen yeni nesiller olarak, kültürel tarihimize sahip çıkmak, bunların peşini bırakmamaktır. Bizden sonraki nesillerde.

Kaynak:https://www.sabah.com.tr/yasam/o-eserleri-mutlaka-...