Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2323.42
BIST 100
9105.8
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Ağustos 2019

Tarih yazımı ve Sekülerlik (2)

Kant’ın aydınlanma hakkındaki meşhur tanımını yeniden hatırlayarak konumuza devam edelim.

Aydınlanma insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır”.

Yasin Aktay’ın bu tanıma “ İslam ve Sekülerleşmenin kaynakları” isimli eserinde iki noktadan itiraz ettiğini belirtmiş ve ilki olan “tarih boyunca insanlığı yeni bir döneme çağıran her düşünce, din ve ideolojinin, insanları akıllarını kimsenin kılavuzluğuna maruz kalmadan özgürce kullanmaya davet ettiği” tespitine değinmiştik.

Hatta bunun için Sayın Aktay’ın İslam dininin Arap müşriklerine, içerisinde bulundukları hali kavrayabilmeleri için atalar dininden bağımsız bir şekilde aklını kullanmalarına teşvik etmesi halini örnek olarak gösterdiğini kaydetmiştik.

Yani kısacası Aydınlanma insanları akıllarını özgürce kullanmaları açısından bir orijinallik taşımamakta idi.

Peki, o zaman Kant bu meşhur sözü ile ne yapmayı amaçlamaktadır?

Sayın Aktay yapılmak isteneni “özne kuruculuğu” ile açıklar.

Kant evvela insanın “kendi suçundan” söz eder. İnsan içerisine düşmüş olduğu “ergin olmama durumuna” kendi kusuru ile düşmüştür. Bu tespiti ile o insanlığa şunu demeye çalışır: “Kendi kusurunla düştüğün bu durumdan yine kendi gayretin ile çıkabilirsin.” Bu ikaz hatta çağrı zımnen insanlara özne olma potansiyellerini hatırlatmaktadır. Devamında ise “aklını kullan” diyerek insanı kendi özne kuruculuğuna davet etmektedir. Açıkçası insanlık gerçekten aklını özgürce kullanmak yerine teklif edilmiş olana yeni bir aklın içeriğine teslim olmaya davet edilmektedir.

İşte bu kelimenin tam anlamı, bir özne kuruculuk gayretidir.

Üstad, sekülerleşme/dünyevileşme denilen çağdaş durumun yeni karşılaşılan bir hal olmadığını; yaşanılanın, tarih yazımı vasıtasıyla tarihin hedefi gibi anlatılmaya çalışılsa da gerek dinsellik ve gerekse dünyevileşmenin çıkış noktasının “insan” olduğunu ve tarih boyunca insanın bu iki halini de görünür kıldığına değinir.

Bunu izah için de olayı farklı bir açıdan yorumlar:

Sekülerliği, dünyayı Allah’tan veya ahiret kaygısından uzak bir biçimde, ilahi düsturları dikkate almadan kurma ve yönetme arzusu olarak tanımlarsak, modernlikle birlikte tanıdığımız yeni bir tarz değil. Bu örnekler sekülerleşme anlatısının evrimsel bir aşama olmadığını, her zaman her yerde, insani bir tutum olarak var olduğunu gösteriyor”

Bu yaklaşım ayrıca şu hususu da dikkatlere sunmaktadır: Müslüman kültürü içerisindeki “dünyevilik” ile “dinsellik” Batılı insanların zihnindeki ayrımdan çok farklı anlam ve mahiyete tâbidir. Mesela bir insanın namaz kılması Allah içinse dinsel bir eylem iken, gösteriş için yapılıyorsa seküler bir fiildir. Keza yine bir kişi işini yahut sanatını yapıyorken “ işlerini ibadet aşkıyla en güzel şekilde yaparlar” düsturunu dikkate alıyorsa dünyevi değil dinsel bir eylem içerisinde demektir.

Hatta bu hususu izah kabilinden yazar kitabının bir yerinde bir eylemin besmele ile İslamileştiğinden söz eder. İslami eylemi tamamlayan şeyin niyet ve amelin uygunluğu olduğunu belirtir.

Konu siyasete gelince Üstad, Carl Schmitt’i hatırlatırcasına “dost-düşman” ayrımına değinir. Buradan da siyasetin öznesi konusunda önemli açılımlar sağlar. İslami siyaset için adında “İslam” olan bir devletin şart olmadığını somut örneklerden hareketle izah eder. Anayasalarında Kur’an ve Sünnetten bahseden kimi devletlerin, İslam’ın ruhundan uzak; uluslararası ilişkilerinde, dost ve müttefik seçişlerinde, husumetlerini dile getirişlerinde dindışı tercihleri ile emperyalizme hizmette kusur etmeyenlerin ikiyüzlü ve dünyevi politikalarını eleştirir.

Oysa Anayasasında Laik olduğu belirtilen Türkiye’nin yürüttüğü siyasetin çok daha insani, ahlaki ve emperyalizme karşı tüm insanlığın değerlerini savunması bakımından çok daha “besmele” ile irtibatlı olduğuna değinir.

Hele bir yerinde kullanmış olduğu “ paket fıkıh” tamlaması ile günümüz İslami hareketlerinin bugünü hakkıyla değerlendiremedikleri gibi geleceğin dünyasını da okumaktan aciz kaldıklarına yaptığı vurguya katılmamak mümkün değildir.

Kitap sekülerlik, aydınlanma, İslami siyaset konularının ötesinde liberalizm ve muhafazakârlık gibi iki önemli konuda da son derece özgün şeyler söylemekte olup ülkemizin fikir dünyasında büyük katkılar sunmak için okuyucuların ilgisini beklemektedir.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan