Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Haziran 2020

Tarih ve Fatih

Tarih dündür, geçmiştir, mazidir. Hâlihazırdaki insanlar bu yaşananlardan ders almalı, hisse çıkarmalıdır. O zaman tarihe bakmanın faydası olur. Bugünlerde biri uzak, diğeri yakın tarihimizle ilgili iki önemli yıldönümünü yaşadık. Biri 27 Mayıs kanlı ve kara darbesinin 60. sene-i devriyesi idi. Şükürler olsun ki, bu konuda toplumda büyük ölçüde uzlaşma sağlandı. Aklı başında olan herkes, 27 Mayıs darbecilerini lanetledi. İki yarı aydın, ekranlarda “İdamlara karşıyız ama…” diye başlayıp infazları ve zırvaları tevil etmeye çalıştılar ama yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Hayırlı bir gelişme! Akl-ı selim hâkim oluyor.

İstanbul’un 567. Fetih yıldönümü ise Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde muazzam törenlerle kutlandı. Şükürler olsun. 2003 yılında da İstanbul’da “İstanbul Fethi’nin 550. Yılı”nı muhteşem bir törenle kutlamıştık. O yıl sağdan ve soldan 700 civarında şair ve yazar, bu kutlamaya katılmıştı. Programa ayırım yapılmadan bütün aydınlar davet edilmişti. Sadece sosyalizmden geçinen ama gerçekte Batı emperyalizmine hizmet eden bir yazarcık, “Ben Fethi işgal olarak gördüğüm için katılmayacağım.” demişti. İşte Türkiye’de oran budur. 700 aydın tarihinin ve milletinin yanında, ruhunu satmış, özüne ihanet etmiş biri öte yanda.

Türkiye büyük bir ülke. Zayıflatmaya yeltenen birkaç kişiye aldanıp ümidimizi yitiremeyiz. Biz Fatih’leri yetiştirmiş büyük ecdadın evlatlarıyız. Bir güzel gelişme de şu ki: Koronavirüste dünyada en başarılı beş ülkeden biri sayılan Türkiye’de okuma oranında ciddi bir artış var. Eve kapanan halkımız hayatında kitaba daha çok yer vermeye başladı. Şimdi tanıtacağım kitap da bugünlerde okunması gereken iyi bir çalışma. Mehmed Fatih Can’ın Mehmed isimli eseri. “12’sinde Sultan 21’nde Fatih” üst başlığıyla sunulan eser, merhum Mehmed Selahaddin Şimşek’in “Deha, ‘imkânsız’ zannedilende ‘mümkün’ü görebilmek demektir. Gemilerin karada da yürüyebileceğini sezmek, mehmedlerden birini FATİH yapar…” sözü ile başlıyor.

Gazeteci yazar Mehmed Fatih Can’ın 604 sayfalık bu hacimli eseri, Fatih hakkında kaleme alınmış eserlerin en üstüne rahatlıkla konulabilir. Tarihî araştırmalarından, neşrettiği seçkin tarih dergilerinden ve televizyon programlarından tanıdığımız Can, çok geniş bir bakış açısıyla Fatih öncesini, padişahın dönemini ve sonrasını mükemmel tahlillerle kaleme almış bulunuyor. Osmanlı’nın kurucu iradesine dikkat çekerek kitaba başlayan yazar, Fetret dönemini, Devlet-i Aliyye’nin Yıldırım Bayezid’den sonra yaşadığı Fetret Dönemi’ni yeniden dirilişini ve ayağa kalkışını tarihî hadiselerden yola çıkarak anlatıyor. Kuru tarihî bilgileri nakletmekten öte sosyolojik ve kuşatıcı bir bakışla devirleri ve değerlerini dile getiren Can, “Ertuğrul Osman oğlusun!/ Oğuz Karahan neslisin!/ Halkın bir kemter kulusun!/ İstanbul’u aç gülzar yap!” anlayışının Mehmed’i nasıl Fatih yaptığını bize gösteriyor. Güzel bir Türkçe ile “Büyükdede Yıldırım”dan başlayan vak’alar zincirini, âdeta nefes almadan okuyoruz. Anadolu Birliğinin “Somuncu Baba” ve diğer maneviyat büyükleri ile nasıl sağlandığı tesbiti yapılıyor. Zahmetli ve uzun bir çabanın, ince bir işçiliğin fark edildiği eserde, esasen sadece tarihimizin belli bir dönemi anlatılmakla kalınmıyor, dünyada tesis ettiğimiz medeniyetimizin teşekkül safhalarına da dikkat çekiliyor. Fatih gibi ‘çağ açan’ büyük dehaların, ancak böyle sağlam inancın hâkim olduğu iklimlerde yetişebileceği ifade ediliyor.

Doğrusu kitap bitsin istemedim. Hele İstanbul’un Fethi öncesi ve sonrası anlatılanlar, bende en sürükleyici tarihî dizilerden daha büyük bir heyecana vesile oldu. Fatih’in etrafını bir hâle gibi çeviren büyük zatların rolleri düşündürücüydü. Hele Molla Gürani, Molla Fenari, Akşemseddin gibi İslam âlimlerinin hizmetlerini gördüğümüzde, Peygamber Efendimizin müjdesine mazhar olan kutlu şehir İstanbul’un fethinin sıradan bir zafer olmadığını idrak ediyoruz. Âdeta kolektif bir şuur ile karşı karşıyayız. Yazar, zaman zaman ayrıntılara da giriyor. Fatih’in ‘çocukluk defteri’ gibi… Ama bu teferruat bizi yormuyor, aksine iyi bir araştırmacının sağlam tecessüsü olarak önümüze çıkıyor. Ve en güzeli, eserde bütün Osmanlı padişahlarında ve askerlerinde hâkim olan anlayışın “İlâ’yı Kelimetullah”, “Nizam-ı Âlem” ve “Kızılelma” kavramlarında kendisini bulan ifadelerin aynı yola çıktığını görmemizdir.

Fetih sonrası İstanbul’a yapılan hizmetler, Fatih’in diğer seferleri, vücuda getirilen müreffeh ve güçlü toplum, bahs-i diğerdir. Kısa bir yazıda, Osmanlı’yı, Sultan Mehmed’i, Feth’i ve ecdadımızı biçimde anlatan bu güzel eseri tanıtabilmek hakikaten güç iş. Lutka Kitap’tan çıkan eseri, tarihsever bütün okuyucularıma hararetle tavsiye ediyor, aziz yazarımızı gönülden kutluyorum.