Tarih tekerrür etmez!
“Tarih tekerrür etmez, hatalar tekerrür ediyor “ dediği söylenir yüz iki yıl önce dün vefat eden cennet mekan Abdülhamid Han’ın. Tarih tekerrür etmez. Ne zamanın ruhu, ne de insanların şuuru buna müsaade etmez lakin ders alınmazsa benzer hatalar benzer sonuçlar doğurur.
Hataları tekerrür etmeye ne gücümüz, ne vaktimiz ne de imkanımız var. Çok cepheli bir savaşın içerisindeyiz. Her cepheye gücümüz ama yeter ki içimizde birliği sağlayabilelim.
Askerimizin İdlib sevkiyatı son hızla devam ediyor. Şimdiye kadar yüzlerce zırhlı araç ve binlerce muharip personel bölgeye geçiş yaptı. Bu açık ve ciddi bir savaş hazırlığı adeta.
Diğer yandan Akdeniz’den bizi kazımak isteyen ülkelerin oyununu bozan anlaşma ile dahil olduğumuz Libya cephesinde direk olmasa da dolaylı şekilde savaş halindeyiz. Hafter ve onu destekleyen ülkeler ile aynı zamanda Akdeniz’deki hakimiyet ve dolayısıyla Kıbrıs meselesinde de karşı karşıyayız.
Kıbrıs meselesi ise artık bir nokta konulmasını zaruri kılacak duruma evriliyor.
Kıbrıs’ı Türkiye’den kopartma hamleleri yeni değil. AB referandum çalışmaları, ülke içinde oluşturulan sosyal ve siyasi muhalefet ve maalesef meseleyi sadece siyasi cephesiyle değerlendirip orada yaşayan soydaşlarımızın zihin haritasını Batı’ya çizdiren, ülkemizdeki devlet aklının bizi getirdiği durum sıkıntılı yeni bir süreci işaret ediyor.
Mustafa Akıncı’nın açıklamalarındaki zamanlama özellikle dikkatimizi çekti. Akdeniz’de devam eden hakimiyet mücadelesinde, Kıbrıs’ın belirleyici rolünü düşündüğümüzde, Libya’da devam eden çekişme, Akdeniz’de yapılan gaz ve petrol arama çalışmaları, Suriye-İdlib meselesinin bir yönünün Akdeniz ile olan alakası, meselenin aslında bir bütün çerçeveden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.
Kıbrıs sadece Türk tarafıyla değil bir bütün olarak Türk toprağıdır. Bu hem içimizdekilere hem dışımızdakilere hatırlatılmalı artık...
Zamanın ve mevcut konjonktürün dayattığı şey, bu mücadeleyi kaç cephe olursa olsun sürdürmek zorunda olmamızdır. Tarihi olarak Osmanlı’nın son dönemini andıran bir durumu yaşıyoruz. Birçok cephede aynı anda savaş girdik ve maalesef yenildik. Yenilme sebebimiz çok cephede savaşmamız değil, merkezin, yani Payitahtın içerden çökertilmesiydi. Düşman sadece cephede değil ki. İçimizde, yanı başımızda, yaşam tarzımız, düşünme şekillerimiz, alışkanlıklarımızla adeta ruhumuzu sarmış durumda.
Yeni bir anlayış ve ruhla ayağa kalkmamız hayati öneme sahipken, eskinin köhne zihniyeti ayaklarımızdan kendi çukurlarına çekmeye çalışıyor koca milleti.
Uzun bir zaman sonra Türkiye olması gerektiği gibi, dış politikada kendi çıkarını önceleyerek doğrusuyla yanlışıyla politika üretme gayretinde. Savunma sanayiinden tarım araçlarına teknoloji hamlesinden bölgedeki çıkarlarını koruma gayretine Batı’nın hoşuna gitmeyen bağımsızlık çabasıdır bunlar.
Libya ile olan anlaşma, idlib’de yaşanan katliama hem insani olarak hem de güvenliğimizi ilgilendirdiği için müdahil olmamız, yerli üretimlerimize karşı çıkan kesim yine içimizde. Ellerinden gelse İHA-SİHA üretimini bile durduracak, üretilenleri de yok edecek kadar gözü dönmüş bir kesimden bahsediyoruz.
Aynı yüz yıl önceki gibi. Yalanlar, iftiralar, olmayan şeyleri olmuş gibi göstermeler, yapılan onca doğru içinden yapılan yanlışları öne çıkartıp doğruları da yok etme hevesine girenler, milleti bir birine kırdırma hazırlıkları derken elimizde kalan son vatan parçasını da parçalamaya dönük siyasi sivil ve askeri hareketler…
Fiili ve zihni olarak hadiseleri Batı penceresinden izleyen, o çerçeveden yorumlayıp tavır alan kesimlerin sesinin gür çıkması ve buna dair doğru düzgün politika oluşturulamaması yakın zamanda ciddi sonuçlar doğuracaktır. Kıbrıs buna en güzel misaldir. Orada yaşayan halkın az ama sesi gür çıkan bir kesimin, maalesef zihniyetlerinin tezahürü olarak Batı ile birleşmeyi Türkiye’ye tercih etmeleri durumun vehamet noktasını gösteriyor. Aynı şey ülkemiz için de geçerli.
Tarih tekerrür etmez. Hataları da tekerrür etmeme fırsatımız var. Tarih boyunca bize vurulan darbelerin ana gücünü oluşturan içimizdeki yapıların tasfiyesi ve politik aidiyetlerin ötesinde birliği sağlayıcı doğru adımların atılması için artık son dönemler.
Bu gerçekleşirse zaten içten içe çürümeye başlayan Batı’nın oyunları kar etmez ve ülke olarak yeni bir sürecin içine gireriz.
Rabbim yöneticilerimize basiret ve feraset, milletimize birlik ve dirlik, askerimize zafer nasip etsin…