Tanzimat ve Ali Suavi
Ülkelerin tarihi de insanların tarihi gibidir. Burada da geçmiş bazen şan, şeref, şöhretle anılır bazen büyük yenilgiler, kırgınlıklar ve pişmanlıklarla… İnsanların hayatına yön veren olaylar gibi, ülkelerin tarihinde de kırılma anları vardır. Geçmişte yaşanmış bir olay kişilerin iç dünyasında nasıl ağır travmalar veya ufuk açıcı ilhamlara yol açıyorsa devletler tarihinde de makus olaylar üstesinden gelinemeyen yaralara, doğru kararlar bitimsiz umutlara dönüşmektedir. Bireylerin ve ülkelerin tarihinde belli eşikler vardır, akışa yön değiştirten olaylar... Ve bunlar anlaşılmadan o bireyler de o ülkeler de kendilerine salim bir yol bulamazlar. Geçmişimiz şimdimizin habercisi, geleceğimizin aynasıdır. O aynayı arada bir yoklamayanlar kendilerinden habersiz yaşar.
Tanzimat Türkiye tarihinin önemli eşiklerinden biridir. Hatta denebilir
ki Cumhuriyet ile yaşanan kırılmalar bile Batı’yla yapılan o ilk karşılaşmanın,
o ilk depremin ciddi artçı sarsıntısıdır. Bunu olumlu veya olumsuz tarafıyla
söylemiyoruz. Bir deprem her zaman kötü değildir. Bazen oturmamış olanı yerine
oturtur, dengeyi sağlar ve ayakları daha sıkı yere bastırır. Bazen kendini
hatırlatır insanlara, bir tefekkür ve sorgulama alanı açar. Tanzimat
Türkiye’nin siyasal, sosyal, kültürel, sanatsal ve edebiyat hayatındaki en
önemli depremdir ve o deprem anlaşılmadan sonraki hiçbir süreç anlaşılamaz.
Tanzimat’ı bilmeden ne Meşrutiyet’i ne Cumhuriyet’i ne de bugünü anlamak mümkün
değildir. Tanzimat süreci Türkiye’nin makas değiştirdiği yere atılmış bir
çentiktir. O çentiğin içinde sonraki bütün süreçlerin potansiyel riskleri de
enerji alanları da mevcuttur. Ondan yaklaşık 160 yıl sonra, 2000’li yılların
ilk çeyreğinde, bugün yaşadığımız krizlerin altında da Tanzimat vardır, sahip
olduğumuz potansiyel gücün ilham aldığı yer de orasıdır. Tanzimat Türkiye’nin
kozmik odasıdır. O odaya girmeden, o odayı tasnif ve tahlil etmeden, o odanın
haritası ve topolojisi çıkarılmadan, o odanın çekmeceleri açılıp her bir göze
düşülmüş kayıt irdelenmeden bugünün Türkiye’sini anlama ihtimali neredeyse hiç
yoktur. Hatta denebilir ki Tanzimat bitmemiştir, bütün vecheleriyle hala
aramızda, zihnimizde, mukadderatımızın çeperinde dolaşıp durmaktadır.
Yazık ki bir insanın istikbalini belirleyen önemli hadiseleri tefekkür
etmeden yoluna devam etmesi, travmalarıyla yüzleşmeye cesaret edemediği için
bugününü zehir eden kısır döngülerin içinden bir türlü çıkamamasında olduğu
gibi, biz de Tanzimat ile hayatın her alanına yönelik bir yüzleşme içine
girmediğimiz, onu layıkıyla anlamadığımız, ona yönelik sağlıklı ve sağduyulu
bir ölçü kuramadığımız, dahası ne vakit Tanzimat’a eğilsek anında kendimizi
onun nesnesi kıldığımız, birilerinin/bir şeylerin taraftarına dönüşüp ötekileri
mutlak düşman addettiğimiz için bugünün Türkiye’sinde hayatın her alanına
yönelik bir fikir darlığı, perspektif bozukluğu ve istikamet savrulması
yaşıyoruz.
Zamana meydan okuyan eserler, kuşkusuz zamanın kıymetini bilenler
tarafından inşa edilir. Prof. Dr. Hüseyin Çelik’in Ali Suavi ve Dönemi adlı çalışması da geniş zamanlara yayılmış bir
emeğin ürünü. Sadece uzun ve yorucu bir kütüphane yolculuğu değil bu. Yazar
tezinin kendisini çağırdığı her yere gitmiş, Ali Suavi’nin hayatını
parodileştirir gibi onun gezdiği mekanları, iz bıraktığı kütüphaneleri, okuduğu
ve yazdığı sayfaları bir satırını bile atlamadan yeniden keşfe çıkmış, elde
ettiği bulguları da yüksek bir zeka, derin bir merak, entelektüel bir ufuk neyi
gerektiriyor ve hangi sonuçları intaç ediyorsa o şekilde biçimlendirmiş, bizi
de o biçimin içine davet ediyor. Eser Türkiye’nin tarihine kültürel, sanatsal
ve edebiyata yönelik bir arkeolojik kazı niteliği taşıyor. Yazar; Ali Suavi’nin
yaşadığı dönemi, hayatını, Yeni Osmanlılar’ı, Çırağan hadisesi başta olmak
üzere karıştığı olayları, eserlerini ve fikirlerini hem yatay ve o günün
atmosferini gözeterek hem de dikey ve kendisinden sonraya yönelik akislerini
kayda alarak ama her durumda insaf ölçüsünü elinde tutarak büyük bir maharet ve
harika bir üslupla kaleme almış. Şahsen ben son dönemde Batılılaşma sürecindeki
Türk kültür ve edebiyat tarihine yönelik
böylesine kapsamlı ve bir o kadar da ayrıntılı bir çalışma okumadım.
Türkiye’nin zihniyet kodları Tanzimat’ta gizlidir. Tanzimat’ı bilmeyen
Türkiye’yi bilmiyordur ve Tanzimat’ı bilmeden entelektüel olunmaz; bu kitap
Tanzimat’a giden yolun en önemli köprülerinden biri. Prof. Dr. Hüseyin Çelik’i
ve yayınevini tebrik ederken, bilme yolculuğuna çıkmış sanat, kültür, düşünce
ve edebiyatseverlerimizi de bu köprüyü geçmeye davet ediyorum. Şunu bilmeli ki
bir köprüyü geçmeden karşı yakaya asla varılmaz. Ve hayat bir kıyıdan ötekine
geçmekten başka ne ki?