Tanrı’nın egemenliği
Yahudiler yemekten önce ellerini yıkayarak yasanın gereğini yerine getirirken, öldürdükleri Filistinli bir çocuğun kanı nedeniyle hiçbir ahlaki sorumluluk hissetmezler.
Çünkü onlar o çocuğu öldürürken de Tanrı’nın yasasının uygulandığı kanaatini taşıyorlardı. Zira itikatlarına göre kutsal yasaya uymak “İsrail”i gerçekleştirmektir. İzahı apaçık: Teolojilerine göre Tanrı tüm insanlığın değil sadece İsrail’in Tanrısıdır.
Oysa Hz. Musa On Emir’le gelirken “öldürmeyeceksin” diyordu. “Öldürmek yasak” değil “öldürmeyeceksin”. Jacques Ellul Sözün Düşüşü isimli eserinde bunu iç dönüşümle izah eder. O denli manevi gelişim göstereceksin ki artık öldüremez olacaksın; öldüre bilemez olacaksın.
Tıpkı Hz. İsa’nın Tanrıyı seveceksin sözünde kast ettiği incelik üzere.
Yahudiler Tanrıyı sevmedikleri için Hz. İsa’dan hiç hazzetmediler. Daha doğrusu onlar kendilerini seviyor, ırklarını kutsuyorlardı. Tanrı dahi onlara hizmet içindi; kaldı ki diğer toplumlar… Dolayısıyla vahyi bırakıp mitin peşine düşmüşlerdi. Evrensel hakikat hiç umurlarında değildi. Zihinsel müktesebatlarında hakikate dair ne varsa hepsini taammüden yok etmişlerdi. Geriye sadece yasa kalmıştı. Kupkuru yasa, ruhsuz lakin şekle boğulmuş kaideler manzumesi. Evrensellikten uzak, elleriyle tahrif ve tağyir ettikleri yasa.
Kur’an nefsin İlahlaştırılmasından söz eder. Kelimelerin yerlerinin değiştirilmesinden bahseder. Ve Kitap ehline seslenir: “Ey Kitap ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın!”
Tanrıyı sevmek O’nun iradesine tabi olmayı iktiza eder. Buna mukabil nefsini/ırkını/cemaatini sevmek, ilahlaştırmak ise Tanrı’nın iradesini göz ardı edebilmek cüretinin tezahürüdür. Yahudilerin eksiği işte burada idi. Onlar dünya görüşlerini Tanrı’ya göre belirlemediler. Tanrıyı kendi dünya görüşlerine göre tanımladılar. Dinlerini ulusal bir din haline getirdiler. Onlar Tanrının hizmetinde değil, Tanrı onların hizmetinde olacakmış gibi Tanrı’ya bir sınır çizdiler.
Ne bedbaht bir aldanış! Yasaya karşı ne kötü bir itaat. İtaat ne kelime, bozmak... Üstelik tahriplerin en fütursuzu ile bozmak. İşte buna “Siyonizm” denir. Siyonizm’i sadece Yahudilere has kılmak; başka din mensuplarının başına gelmeyeceğini, yalnızca onların yuvarlanabileceği dereke olarak varsaymak, gafletlerin en vahimi olsa gerek.
Yahudileri fırınlarda yakan Hitler onlardan daha mı az Siyonist idi? Evrensel yasaya karşı daha mı az kusurlu idi? Şüphesiz ki hayır!
İşte Allah tarafından görevlendirilen Hz. İsa Yahudileri İsrail’in egemenliği yerine Tanrı’nın Egemenliğini çağırıyordu. Tanrı sadece Yahudilerin; İbrahim, Yakup ve İshak’ın ve onlardan gelen nesillerin değil tüm insanların Tanrısıydı. Kısacası Hz. İsa kavmi tarafından kapatılan Göklerin Egemenliğinin kapısını, insanlık adına tekrar açmak emrini yerine getiriyordu. Bu nedenle babası olma sıfatının Yahudilere yakışanının “Tanrı” değil “şeytan” olduğunu söyledi.
İncil’in ifadesi ile:
“Siz babanız İblis’tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. O başlangıçtan beri katildi”
İşte Hz. İsa’nın bu tebliğine o gün kulak kapatan Yahudiler hâlâ daha yıkanmış elleri ile yemek yedikten sonra gönül rahatlığı ile çocukları katledebilmektedir.
Peki, Hz. İsa iddia edildiği gibi yasadan tamamen muaf bir din mi getirmişti?
Elbette ki hayır! Hz. İsa bozulan, kelimelerinin yerleri değiştirilen yasayı yeniden ihya etmek için görevliydi. Bunun için önündeki en büyük engel ve tahrifatın altında yatan, zihinlerdeki “Tanrı” telakkisini değiştirmeye çalışıyordu. Bu bağlamda “Tanrıyı sev” diyerek kavminin “nefsini ilah edinmesinin” önündeki en büyük tıkanıklığı yok etmeyi hedefliyordu.
Yasayı şekilden ibaret, ruhsuz, anlamsız ve kuru halinden kurtarıp asli mevkisine yerleştirmenin; olandan, olması gerekene yükseltmenin kavgasını veriyordu. Zira onun zamanın da eksik olan bu idi. Sadece sevgi, ahlak, terbiye ve benzeri kavramlarla salt metafizik bir maneviyatçılığın tesisi gibi bir hedefi yoktu.
Ancak ne var ki Hz. İsa’dan çok kısa bir süre sonra tarih sahnesine çıkacak olan Pavlus, peygamberin bütün gayretini boşa çıkaracak ve Ferisi’lerin Yahudiliğe yaptığının aynısını Hıristiyanlık için yapacaktı.
Belki çok daha vahimini…