'Tanrı öldü' ekonomisi
‘Gott is tot’ yani ‘Tanrı öldü’…
1882’de
Alman filozof Nietzsche tarafından Aydınlanma dönemi sonrası ayakta kalması
mümkün olmayan, her tarafından tahrif edilmiş, tanrı-insan formuna indirgenmiş,
sömürü aracı edilmiş Hristiyanlık anlayışının mantıkla ilişkilendirilemeyen
Tanrı’sının Sanayi Devrimi ile bambaşka bir fizik ve metafizik koridora giren
insanlık tarafından geride bırakılmasını ve hatta ortadan kaldırılmasını
anlatan bu söz aslında kapitalizmin en merkezi kodlarından birini oluşturmakta.
4.
yüzyılda Hristiyanlığın yaygınlaşıp her türlü tahrifatla Kilise tarafından
Batı’nın tahakküm altına alınıp hemen hemen 15 asır sömürülmesinden sonra
ortaya çıkan büyük devrimler çerçevesinde gelişen yeni bir dünyanın; bozulmuş,
metalaşmış, soygun ve zulüm düzeninin en önemli aparatı haline gelmiş, Kilise
tarafından uydurulmuş bir dinle beraber monoteist inancı terk edip bilimin
peşinde metafiziğe meydan okuduğu ve insan olarak tüm var oluşa bakış açısını
değiştirdiği bir dönemden bahsediyoruz.
Aydınlanma
ile birlikte kopan bu bağ insana yeniden varlığı ve varoluşunu sorgulatmış, ne
ve nasıl sorularına yeni cevaplar aratmış olup Batı medeniyetini metafiziksel
meseleler hakkında bizlerin aşina olmadığı düşünsel sınırlara getirip bırakmış,
netice itibariyle de dünyaya, maddeye ve metafiziğe bambaşka gözlerle bakan
yeni bir medeniyetin oluşmasına neden olmuştur.
Bu
yolculuk içerisinde bulunan nesillerde oluşturduğu birikimle ekonomiye yönelik
birçok ön kabul oluşturmuş, kaynakların sınırlı ihtiyaçların ise sınırsız
olduğu paradigması çerçevesinde ekonomik meselelerin okunmasını şart koşmuş ve
iktisadi düşüncesindeki tüm ilerlemesini bu temel üzerine kurmuştur.
İşte
bu maddi ve manevi yönlerinde binlerce fırtınaya ev sahipliği yapan yolculuktan
uzak olan bizim medeniyetimiz oluşan bu yeni paradigmanın maddeye ve insana
gelişen yeni bakışın acımasız faaliyetleri kapsamında Batı’nın ciddi
saldırılarına maruz kalmış, kendi içindeki maddi ve manevi tembellikler sebebi
ile güçsüz düşüp istismar edilmiştir.
Kurtuluşu
düşmanın tecrübelerinden faydalanmak yerine bizzat onun tecrübelerinde aramaya
çalışılması ile tamamen zihinsel bir esarete sürüklenilmesi ise yapılmış en
kötü hata olarak tarihsel yolculuğumuza kayıt düşülmüştür.
Ne
yazık ki son iki asırlık ekonomi tarihimiz bu en kötü hatanın karnesi olarak
karşımızda duruyor.
Bizim
kendi medeniyetimize, kendi gök kubbemize, kendi değerlerimize ve aynı zamanda
kendi problemlerimize, kendi çatışmalarımıza dahi uygun bir varoluş kavraması
sürecine yeniden dönmemiz, her şeyi en baştan tartışmamız, varlığımız ve
metafiziksel meselelerimizi yeniden ele alıp “Ölen sizin putlaşmış
Tanrılarınız, bizim Rabbimiz ezeli ve ebedidir” dememiz, bu perspektifte her
şeyi en baştan yerli yerine oturtmamız, var oluş nedenimizi bu değerler
üzerinden özümsememiz ve maddi manevi hayatımızı en baştan bu kodlara uygun
olarak düzenlememiz lazım.
Böyle
bir yolculuk sonrası hayatımızın maddeye bakan tarafında alacağımız kararlar ve
göstereceğimiz dirayet milletçe ekonomik problemlerimizi aşmada son derece
etkili olacak, “ihtiyaçların değil ihtirasların sınırsız olduğunu” merkeze
koyduğumuz bir anlayışla iktisadi faaliyetlerimizi gerçekleştirdiğimizde
nelerin ne denli değişeceği tüm dünyaya örnek gösterilecektir.
Önce
oyunun kurallarını zihnimizde değiştirmemiz lazım ki sonuçlar değişsin. Bunun
için de her şeyden evvel Kuran’ı Kerim’de defalarca emir ve teşvik edildiği
üzere “düşünmemiz” lazım…