Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2958.06
BIST 100
9619.69
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Tanrı mı insandan kopuk, insan mı Tanrı'dan

İnsanın kendisini kuşatan varlıklarla farklı ilişki tarzları ve bu ilişkilerin mahiyetçe bir farklılığı söz konusudur. İnsanın insanla ve tabiatla olan ilişkisi yatay türde seyreder ki, bunlar mahiyet olarak yaratılan varlıklar olduğundan aralarında segment açısından bir farklılık yoktur. Fakat insanın Tanrı ile ilişkisi dikey bir ilişki olup mahiyetçe farklılık arz eder.

Bir makalemde etraflıca incelediğim üzere Tanrı ile insan ya da toplum arasında tarih boyunca ve bugün izdüşümsel ilişkilerin olduğu gözlemlenmektedir. Nitekim gerek Ortaçağ’a gerekse modern zamanlara bakıldığında bu dönemlerdeki Tanrı anlayışları insani ilişkilerde izlenebilmekte, toplumdaki işleyişlere ve kültüre bakarak Tanrı anlayışları ile ilgili bilgi sahibi olunabilmektedir.

Geçen yazımda sağlıklı bir kelamın inşası için Tanrı ile insan arasındaki ilişkinin karşılıklı bir seyrü sefer olarak düşünülmesi gerektiğinden bahsetmiştim. Başlangıç noktası Tanrı olmakla birlikte (yani Tanrı merkezi hareket noktası olacaktır) buradan insana doğru dikey bir hereket, ardından insandan başlayan dikey hareketin de Tanrı’da sonlanması şeklinde devam edecek ve bu gidişler tekrarlanacaktır.

Burada Tanrı’nın merkez olması, Onun mahiyetçe insandan farklılığı, yaratıcılığı ve tüm evrenin anlamının oradan doğması sebebiyledir. Tam da bu sebeple insandan başlamak ya da modern zamanlarda olduğu gibi insan merkezli bir inşa en azından bir anlam kaybını getirmektedir. Seferin insana doğru gelmesi, insanın aynı zamanda ciddi bir muhatap olması ve fenomenal dünyaya dair bilgi üretmesi (bilim) sebebiyledir. Tanrı’yı burada örtük ve açık biçimde insana sadece ültimatom veren bir varlık olarak görmek yanlıştır.

Elbette Tanrı’nın insan üzerine egemenliği ve otoritesi vardır. Fakat Tanrı insanı bir kere “emanet” sahibi bir varlık olarak yarattıktan sonra onu özel bir muhatap kabul etmiştir. İnsan açısından bakıldığında kılavuzluk yapmak üzere gelen kutsal kitap fenomenal dünyanın bilim kısmında detaylı bilgiler vermez. İnsanın bu üretimleri aynı zamanda dünyadaki hayatı ve bu hayatın inşasında önemlidir. Dolayısıyla insanı burada paranteze alarak bir kelamın inşası problemli olacaktır.

Bugün İslam dünyasının temel problemi insan onuru ve şahsiyetinin gündelik pratiklerde zedelenmiş olmasıdır. Bunun devamında ise fenomenal dünyayı inşa edecek bilimsel öncülükten yoksunluktur. Bu durum İslam dünyasında Tanrı’dan başlayan hareketin insana gelemediğini; gelemediği için de insandan Tanrı’ya herhangi bir seferi başlatmaktan uzak olduğunu bize göstermektedir. Burada Batı dünyasının sorunu ise modernlikle birlikte insanı merkeze alan yaklaşımın giderek Tanrı’dan uzaklaşması; dolayısıyla fenomenal dünyaya dair ürettiği bilginin Tanrı’dan bir kopuş yaşamasıdır.

Genel olarak İslam dünyası yukarıda belirttiğimiz “insan” ayağında bir kriz içindedir. Özelde Neo-selefi hareketler de, dikkat edildiğinde insan üzerine baskıcı bir Tanrı anlayışı üretmektedirler. Bu anlayışta insanın yaşaması için bir “kendi”lik üretmekten kaçınması gerekmektedir. İslam dünyasında sağlıklı kelamın göstergesi, gündelik hayatta insana verilen değer ile inşai bilgiler üretmek olacaktır.

Batı dünyası da insanı Tanrı’dan kopararak bir başka krizi derinleştirmiştir. Küresel kapitalizm her şeyi önüne katıp yeni despotizmin uç vermesini sonuçlamıştır. Doğrusu Baudrillard’ın dolaylı Nasr’ın direkt olarak belirttiği üzere Tanrı’dan kopuş zaten özünde bir şiddet üretmektedir. Dünyanın ıstırabı da bugün budur.