Tamamen küresel
SON ASRIN büyük felaketini yaşadık, tam bir ay önce. Mahşer gününü andıran, bir hadiseyle yüzleştik tabiri caizse. Dile kolay, 46 bin vefat ve yine on binlerce yaralı… Evet, yarılan yollar, ağır hava koşulları ve büyük yıkıntılar, çalışmaları zorlaştırmıştı belki. Hatta Sn. Cumhurbaşkanımız bu yüzden, “helallik” isteğinde bile bulunmuştu. Ama bu isteği her ne kadar ÇARPITIRSALAR da, ilk andan itibaren DEVLETİMİZ TÜM UNSURLARIYLA sahaya inmişti malumunuz üzere. 82 Milyon Türk Milleti ise ayni ve nakdi yardımlarıyla, bu mücadeleye omuz vermişti can siperane. Ve artık yaraları sarma vakti, gelip çattı. Sn. Erdoğan’ın “bir yıl içerisinde bitirme sözü verdiği 500 bin konut”, bunun ilk adımıydı aslında. Bilim kurullarınca belirlenen yerlere, temel atma çalışmaları dahi başlamıştı. Kurulan/kurulacak olan konteyner kentler de, o zamana kadar bir nebze olsun yaralara pansuman olacaktı. Öyle ki kreşlerden sosyal faaliyetlere, ticari olanaklardan spor ananlarına, her şey düşünülmüştü konteyner kentlerde. Yani hiç kimse aç ve açıkta değildi artık çok şükür. Devlet ve Millet dayanışması da, zaten bunu gerektirirdi.
Ama gelin görün ki bizler,
üstün bir mücadele örneği sergilerken, bu seferde farklı sıkıntılarla yüzleşmek
dorumunda kaldık maalesef. Tip’lisine tipsizine röportaj verdirerek, sabah
akşam devlet yöneticilerine SALDIRTMALARI zaten bu demekti. “Enkazdan
falancaları çıkarıyorlar, filancaları çıkarmıyorlar” söylemleri de, hiç masum
değildi. Tabi yıkılan binaların %98’inin 1999 ÖNCESİ YAPILMASINA BAKMADAN, Sn.
Erdoğan’ı sorumlu tutmaları ise cabası. Madem öyleyse; “sahada olmadığını iddia
ettikleri devlet, 1999 öncesi Kızılay muhalefetin elindeyken mi vardı” diye,
sormadan edemiyor insan. Peki, 99’da toplanan yardım paralarıyla, maaşlar
ödenirken olan devlet, şuan kalıcı konutların temelleri atılırken mi yoktu? Yahut
yabancı büyükelçilerden direktif alırken devlet iyiydi de, şu an kimseye boyun eğmeyen
devlet mi kötüydü? Yapmayın Allah aşkına! Neyin ne olduğunu, VİCDAN SAHİBİ herkesin
çok iyi bildiğinden şüphe duymuyorum. Ancak bir elin fırsattan istifade, DÜĞMEYE
BASTIĞINI da kesinlikle yadsımamak elzem. Zira Sn. Cumhurbaşkanımızın, her
fırsatta kentsel dönüşümden bahsetmesi ve vatandaşına ricada bulunmasına rağmen,
bunu ENGELLEYENLER TARAFINDAN “suçlu” ilan edilmesi fazla söze hacet
bırakmamakta. Gelip geçici makamlar için miydi tüm bunlar, yâda üç kuruşluk menfaat
uğruna mı? Bunların cevabını, takdirinize bırakıyorum. Lakin seçimlere 3 ay
kala, “istifa” söylemlerinin statlardan sosyal medyaya sıçratılması, bir “KAOS”
tezgâhladıklarını inkâr edilemez kılıyor.
Hülasa her şeyi, batılı
basında yer alan haberler özetliyor aslında. Kaldı ki Reuters’in Türkiye’deki
muhalefeti göklere çıkardığı haberinde; Türkiye’nin NATO’ya sadakat göstermesi,
Rusya yaptırımlarına katılması, İMF ile yeniden iş birliği yapması… için, muhalefetin desteklemesiyle ilgili yazının,
bir ip ucu niteliği taşıdığı muhakkak. O sebeple BİR İRADENİN masadaki malum
son olaylarla, HDP ve diğeri için ittifak yolunu açmasına şaşırmamak gerekir. Sadece
buradan bile incelediğimizdeyse, birilerinin; “ERDOĞAN’I İNDİR TÜRKİYE’Yİ
KIVAMA GETİR” amacını taşıdığı, bir kes daha ortaya çıkıyor. Bunun için
ülkedeki psikolojik ortamı hazırlamaktan da, çekinmeyecekleri tartışılmaz
konumda. Mesela böyle bir demde, Yunanistan’ın deniz yetki ananlarını 12 Mil e
çıkartma OLASILIĞINI, yabana atmamalı en basitinden. Keza bazı yürek yemiş
Yunalı eskilerin, Türkiye depremle uğraşırken bunu kaşımaları hiçte hayra
alamet seyretmiyor. Anlayacağınız yaşadığımız süreç, bilin ki çok ama kritik…
Her yönden, oyun içinde oyun kurdukları aşikâr. Zira onlar için, “amaca giden her
yolun mubah” olduğunu, bugün çocuklar dahi biliyor. Kim mi onlar! Şekli, cismi,
cibilliyeti ne mi? Hala tereddüdüz mü var? O halde söyleyeyim: Ne kare, ne
üçgen nede dikdörtgen, tamamen KÜRESEL…