Tam Bir Barbarlık!
Geçtiğimiz haftalarda Anadolu Ajansı tarafından bir haber servis edildi. Görüntüleriyle birlikte haber sitelerince yayınlanan habere göre Esed’in generallerinden birisi olan 9. Tümen Komutanı Tümgeneral Ramazan Yusuf’un emriyle, İran destekli terörist gruplar, Suriye'nin İdlib kentinin Maaratünnuman ilçesi yakınlarındaki Deyr Şarki köyünde bulunan Halife Ömer bin Abdulaziz'in türbesini ve mezarını yağmaladılar, sonra da yaktılar. Daha sonra kabrin içini boşaltan terörist gruplar sosyal medya üzerinden bu görüntüleri yayınladılar.
İkinci İslam Halifesi Hazreti Ömer'in torunlardan olan ve beşinci halife olarak bilinen Ömer bin Abdulaziz'in mezarının içinin boş olduğu servis edilen görüntülerde açıkça yer alıyor. Halife'nin naaşının kalıntılarının akıbeti ise bilinmiyor. Suriye rejim güçleri İran destekli terörist gruplarla bir olarak Soçi mutabakatı ve Astana anlaşmalarını hiçe saydılar ve Maaratünnuman ilçesindeki İslam Halife'sinin mezarını da türbesini de fütursuzca tahrip ettiler.
Neresinden bakılırsa bakılsın tam bir rezalet. İslam tarihinin bölgedeki izleri, adı İslam Ülkesi olan ülkelerin terörist grupları ve yabancı soyguncular tarafından bir bir siliniyor. Tarihe, insana ve inanca ait her türlü miras pervasızca yok ediliyor. Irak’ın işgalinden bu yana gerek Irak’ta gerekse Suriye’de İslam ve İslam öncesi döneme ait yüzlerce eser tahrip edildi, ortadan kaldırıldı ya da batıya kaçırıldı.
İşin en acıklı tarafı ise Ömer Bin Abdülaziz gibi İslam’ın beşinci halifesi olarak anılan, yaşadığı dönemde adaleti ve hakkı ayakta tutmuş, İslam’ın yüce değerlerinin bizzat bayraktarlığını yapmış bir halifenin mezarının başına geliyor bütün bu olanlar.
Ömer Bin Abdülaziz Emeviler dönemindeki icraatları ile bütün İslam dünyasının gönlünü kazanmış bir halifeydi. Saraydaki lüks eşyaları devlet hazinesine katmış, köleleri azad etmiş ve halktan birisi gibi yaşamıştı. Bu yüzden İslam’ın beşinci halifesi olarak tesmiye edilmişti.
Ömer Bin Abdülaziz, kendi idaresine kadarki dönemlerde halktan gasp edilen malların, toprakların hak sahiplerine iadesini gerçekleştirmiş, Ehlibeytin elinden alınan arazilerin hak sahiplerine iadesini sağlamıştı. Halifelik görevi karşılığında hazineden maaş almayan Ömer Bin Abdülaziz, Emevi dönemi hutbelerinde adet haline gelen Hz. Ali’yi lanetleme geleneğine de son vermişti. Bütün bu yaptıkları hürmetine Şii dünyası tarafından gerekli saygıyı görmeyi hak eden bu büyük şahsiyetin kabri yine Şii milisler tarafından yağmalanıyor, harabeye çevriliyor.
Mesele aslında Şii-Sünni meselesi değil. Şiiliği ötekileştirerek ya da terörize ederek yer altına itmek, İslam’ın dışında saymak ne kadar tehlikeli ise, Şiilik kisvesi altında en başta Allah’ın sonra insanlığın ve tarihin affetmeyeceği cinayetlere imza atmak da bir o kadar tehlikeli.
Maalesef Şii İran Suriye’yi, Sünni Suud ise Yemen’i mahvetti. Buralardaki insanlık dramından önce Batılı emperyalistler, sonrasında da İran ve Suud gibi devletlerin yöneticileri sorumludurlar.
Gelelim işin sonuna. İslam’ın büyük halifesinin kabrini tahrip eden kişi ya da kişilere ne oldu dersiniz? Bu rezalete imza atan Tümgeneral rütbeli Ramazan Yusuf bir TSK füzesiyle Hama’da infaz edildi. Neticede belasını Müslüman Türklerin elinden buldu.
Tarihin belli dönemlerinde İslam’ın Kılıcı rolünü üstlenen Müslüman Türkler bölgede sadece tarihin değil insanlığın ve insani değerlerin de yağmalanmasına karşı duruyorlar! Yoksa 4,5 milyon Suriyeli mültecinin Türkiye’de ne işi vardı?