Taliban mı Zaliman mı? (1)
1993-1994 yıllarında siyaset sahnesine çıkan bir gurup din bilimleri talebesi ilkinde Rusya’ya şimdi de Amerika’ya rağmen Afganistan’da ikinci kez iktidarı ele geçirdi.
Kim ne derse desin; tanklara, toplara, uçaklara, en gelişmiş savaş makinalarına hafif silahlarla göğüslerini gerdiler; canlarıyla, kanlarıyla. sabır ve metanetleriyle iki süper gücü sırayla dize getirdiler; güç dengelerini alt üst ettiler.
‘Talebeler’ anlamına gelen Pakistan’ ve Afganistan medreselerinde dini dersler alan ‘Taliban’ yani Talebeler hareketi; amaçlarıyla, inançlarıyla, hatalarıyla, sevaplarıyla çok tartışıldı ve bu gidişle daha çok tartışılacak.
Taliban’ın ilk kurucusu Molla Ömer; aslen Afganıstan’ın Kandahar eyaletindendir. Bir süre Pakistan'da, ardından da Kandahar'ın kuzeyindeki Meyvend ilçesinde medrese eğitimi aldı. Örgütünü yaklaşık 50 medrese öğrencisiyle birlikte 1994'te kurdu.
Kısa süre sonra Pakistanlı Peştun etnik kökenden Mevlana Samiul Hak liderliğindeki Darul Ulum Hakkaniye medresesi öğrencileri de bu örgüte dâhil oldu. Birkaç ay sonra örgütte savaşçı sayısı 20 bini buldu.
Öğrenciler hareketi ülkenin güneyindeki Peştun kökenlilerden ve Pakistan'daki medreselerde eğitim gören Afganistanlı mülteci ailelerin çocuklarından oluşmuştu.
1979-1989 yılları arasında Afganistan‘daki Sovyet işgalinde işgal karşıtı direnişçi guruplara destek olmak konjonktür gereği ABD’nin işine geliyordu.
Direnişçiler ABD’den silah, Pakistan ve Suudi Arabistan’dan da lojistik destek sağladılar.
Yaklaşık 10 yıl süren işgal, 15 Şubat 1989’da direnişçilerin zaferiyle sonuçlandı. Sovyetler Birliği bu topraklarda 15 bin civarında askeri kayıp bırakarak, on binlerce yaralı ve hasta askeriyle geri çekilmek zorunda kaldı.
Muhammed Necibullah Ahmedzai, 1986’da Vatan Partisi'nin Genel Sekreterliğine, 1987'de de Devlet Başkanlığına karşılık gelen Devrim Konseyi başkanlığına getirildi.
Sovyet Rusya 1991’de dağılınca Sovyet Rusya desteğiyle ayakta duran Necibullah’ın da sonu geldi.
Necibullah, Kabil'deki Birleşmiş Milletler binasına sığındı.
Mısır’ın El Ezher Üniversitesinde dini eğitim almış ve Sovyet işgali yıllarında direnişçi Mücahitlerin önderlerinden Burhaneddin Rabbani, 1992 yılında mücahit örgütlerce devlet başkanı ilan edildi.
Rabbani’nin yıldızı çığ gibi büyüyen Taliban hareketiyle bir türlü barışmadı.
Taliban, 26 Eylül 1996'da başkent Kabil'e girince Rabbani de Tacikistan'a geçti.
Önlerine altın bir tepside gelen ilk Kabil yönetimi sınavını bu din öğrencilerinin hakkıyla eda ettiklerini söylemek mümkün değil.
Din ilimleri eğitimi alan öğrencilerde olması ön görülen bazı meziyetler vardır şüphesiz;
Eğitimli insanların hayata bakışları değişmeli, hayata madde penceresinden değil mana penceresinden bakmalılar. Hikmetleri artmalı, mantıkları gelişmelidir. Allah korkusu, insan sevgisi, kul hakkına riayet temelinde; affedici, alçak gönüllü, başı dik, gönlü geniş olmalılar.
Ancak Taliban’ın birinci iktidarlarında bu meziyetlerin birçoğundan çok uzak olduklarını gördük.
İlk icraat olarak Muhammed Necibullah'ı ve kardeşi Şahpur Ahmedzai’yi halkın önünde bir elektrik direğine asarak öldürdüler.
10 yaşının üstündeki kız çocuklarının okula gitmelerini engellendiler. Televizyon, müzik ve sinema yasaklandı. Erkeklere sakal, kadınlara da peçe zorunluluğu getirildiler.
Siyaset, dış politika, ekonomi ya da kamu politiği hakkında herhangi bir yazılı plan ortaya koyamadılar.
1980’lerde Sovyetlere karşı birlikte savaştıkları “El Kaide” örgütünün Afganistan’daki varlığını iyi yönetemediler, El Kaide’yle aralarına mesafe koyamadılar.
Ve 1996'dan 2001'e kadarki acemiliklerinin faturasını çok ağır ödediler.
ABD Başkent Washington ve New York'ta kaçırılan uçaklarla düzenlenen saldırılarda ‘El Kaide’nin ismi geçince Afganistan 2001 yılında ABD tarafından işgale uğradı.
İşgal sonrası dağılan Taliban Hareketi, 2002-2005 yılları arasında tekrar toparlanmaya ve Amerikan işgaline karşı direnmek üzere tekrar teşkilatlanmaya başladı.
2006 yılına gelindiğinde Taliban Hareketi ABD işgaline karşı 17 bin savaşçı ile mücadele etmekteydi.
İşgalin üzerinden 20 yıl geçti
20 yıllık savaşta 3586 ABD ve müttefik asker, 75971 Afgan polis ve asker, 84191 Taliban ve diğer muhalif güçlerden savaşçı ve 78314 Afgan sivil hayatını kaybetti.
2012'den bu yana yaklaşık 5 milyon insan ülkeden kaçtı ve yurtlarına geri dönemedi.
Sonunda ABD ve müttefikleri de Afganistan’ı terk etmek zorunda kaldı ve iktidar payesi 25 yıl içinde ikinci kez Taliban’ın önüne altın tepside gelmiş oldu.
Bu defaki Taliban eski Taliban değil.
Dini ilimler öğrenciliği hasletlerine en yakın çizgide seyreden bir Taliban görüntüsü var. Çok acı tecrübelerden ders çıkarmışa benziyorlar; Zaliman görüntüsü vermemekte ısrarlılar.
ABD yirmi yıl içinde 83 Milyar Dolarlık bir harcamayla 350 bin Afganlı eğitmiş, en gelişmiş silahlarla donatmıştı.
Saatli bombalarını yerleştirdiğinden emin bir şekilde arkasında bitmeyecek bir iç savaş bıraktığından emin bir şekilde apar topar çekildi.
Afgan haklı da eski halk değil. Yirmi yıl onlara çok şeyler öğretmiş olmalı.
Bu defaki tuzak karavana çıktı; tuzakçının kendi başına geçti.
Güneyden gelen Taliban güçleri hızla ilerledi. Başkent Kabile yaklaştığında da devlet Başkanı Eşref Gani pılı pırtısıyla ülkeyi terk etti.
Taliban’ın ilk demeci Türkiye ile ilgili oldu;
‘Türkiye bizim için kardeş ülkedir, İslami bir ülkedir, kardeş ülkenin burada bizimle olması çok güzel. Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istiyoruz. Herhangi bir parasal yardım ya da işbirliği için Türkiye ile yakın olmak isteriz’, dedi.
Ve hemen herkes için genel af ilan ettiler ve işe geri dönme çağrısı yaptılar. Kadınların hicap taktıkları sürece evden yalnız çıkmalarına, çalışmalarına ve eğitime erişimlerine izin verileceğini açıkladılar. ‘Hakları tanıyarak yönetim kurmak istiyoruz. Herkesin içi rahat olsun. Kimse için tehdit oluşturmuyoruz’ dediler.
İç savaş ihtimalini tamamen bitirdiler.
Böylece Taliban, hazır asker, hazır silah, hazır düzen ile ABD’nin yirmi yılda yaptıklarının tümünün üzerine oturmuş oldu.
Apar topar Afganistan’dan kaçan ABD’nin geri dönme şansı da asla kalmamıştır.
ABD ve müttefiklerinin Afganistan’da bundan böyle tutunacağı tek dalı varsa o da Türkiye Cumhuriyeti’dir.
1800’lerde İngiliz işgali, 1900’lerde Rus işgali ve 2000’lerde Amerikan işgalini yaşayan Afganlara bu işgaller esnasında tel el uzatan tek millet yine Türk milletidir.
Nitekim son anlarda da sahneden kaçmayan tek ülke ve tek silahlı güç de; Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri olmuştur.
El Kaide faciasıyla birlikte El Kaide’yi Afganistan’ın başına bela eden Suudi Arabistan ve Arap Emirlikleriyle yollarını ayıran Taliban, mezhep ayrılığı nedeniyle de İran ile çok mesafelidir.
ABD Başkanı Trump'ın Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’ın gözetiminde Katar'ın başkenti Doha'da Afganistan hükümeti ile Taliban arasındaki tarihi barış görüşmelerinin ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecine çok katkısı olduğu biliniyor.
Bu görüşmelerle birlikte Taliban Suudi Arabistan ve Arap Emirlikleri ekseninden tamamen çıkıp Türkiye-Pakistan-Katar eksesine girmiştir.
Türkiye, Pakistan ve Katar üçlüsü; Afganistan bilmecesinin şifrelerine hâkim bölgesel üç önemli kardeş güçtür.
Rusya, Çin, Hindistan, üçgeninde geçiş noktası ve İran’ının Türki Cumhuriyetleri sarmalındaki kontrolü tarih; Türkiye, Pakistan ve Katar’a altın tepside sunmuştur.
Önemli olan bundan öncesinde olduğu gibi bundan sonrasını da iyi idare etmektir..
Tabii ki vızıltılara da asla itibar etmeden!!