Taksim'in 'Siber' Dili
Taksim gösterileri sırasında, sosyal hareketlerin yönlendirilmesi, sosyal hareketlerin oluşumu, yönlendirilmesi ve değişimiyle ilgili yeni durumları Türkiye olarak tecrübe ettik. Böyle bir tecrübe en azından on yıl önceki sosyal durumlarımız ve sosyal hareketlerin biçimi konusunda ne kadar farklılaştığımızı bize daha net olarak göstermiştir. Her ne kadar Tunus, Mısır ve Libya üzerinde daha yoğun izlediğimiz Arap uyanışı ismi verilen süreçte, sosyal medyanın sosyal hareketleri oluşturma ve yönlendirme konusunda etkinliğini biliyor olsak da, bunu Türkiye'de Taksim üzerinden tecrübe ettik.
Ortadoğu'da ve Türkiye'de meydana ge(tiri)len bu sosyal hareketlerin yönlendiricilerinin özellikle sosyal medya ve sosyal hareketler konusunda Sırbistan'da eğitilmiş insanların yönlendiriciliğinde olduğunu biliyoruz. Bu durum, gelecekte gazete, televizyon ve hatta internet haberciliğinin ötesinde sosyal medyanın daha aktif bir işlev göreceğini bize gösteriyor. Nitekim gazete ve televizyonlar bile twitter ve facebooklardan atılan mesaj, görüntü ve haberler üzeriden analiz yaptılar. Hatta olayların seyri ve tavır alışlar da, bu mesajlar üzerinden gelişti.
Taksim gösterileri öncelikle bir cepheleştirme siyaseti üzerinde yürüdü. Gösteri boyunca ve hatta hala devam eden süreç, bu cepheleştirme dilini yaygınlaştırdı. Bundan dolayı, hükümetin gösterileri sona erdirme konusundaki kararlılığını benimsemekle birlikte, gösteri boyunca üslupların cepheleştirmekten uzak kalması yönündeki uyarılarımızı hep yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü unutmayalım ki, bu süreç boyunca söylenenler, gelecekte muhtemel bazı sosyal muhalefetlerin ve hareketlerin de manivelası olacaktır. Bundan sonra da cepheleştirmeye zemin hazırlayacak bir dil üzerinden konuşulmamalıdır ve buna en fazla hükümet dikkat etmelidir.
İşte tam da böyle bir noktada sosyal medyanın etkisinin konuşulması daha anlamlıdır. Belki bundan elli yıl önce Anadolu'nun birçok yerine gazete ulaşmaz, birkaç günlük gazeteler bile yeni diye okunurdu. Ama şimdi gazete baskıya verildiği andan itibaren aslında eskimektedir. Gazetelerin bugün en etkin fonksiyonel boyutu köşe yazıları ve yorumlarıdır. Televizyonlar da gazetelere göre hızlı olsa da, internete göre yavaş kalmaktadırlar. Şimdiki internet kuşağı anında attığı tweetler ve twitter facebook sayfalarındaki paylaşımlarıyla olaylardan anında haberdar olmakta; hatta televizyonlardan farklı olarak aktif bir biçimde olayların içine dahil olabilmektedirler. Aslına bakılırsa, olaylara müdahil olabilmek için eskiden olduğu gibi bizzat reel mekanlara gitmek gerekmiyor. Ama mekanlardaki olayların bu sayfalardan yönlendirildiği bir gerçek.
Taksim olayları sırasında birçok gerçek olmayan haberlerin mesajlarla kitlelere aktarıldığını gördük. Esasta olayların gelişimindeki stratejileri belirleyen de bu noktadır. Çünkü geçilen mesajların doğruluğu ya da yanlışlığı önemli değildir ilk başta. Önemli olan kitlelerin belirli stratejiler doğrultusunda yönlendirilmesidir, bu fonksiyonel işlemin sağlanmasıdır. Mesajların yanlışlığı anlaşıldığı zaman, zaten olay olup bitmektedir. Bu sebeple evrensel mesajı hep hatırda tutmak gerekir; "Bir fasık size bir haber getirdiği zaman onu iyice araştırın. Sonra bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de, yaptığınıza pişman olursunuz." (49/Hucurat, 6) Sosyal medya üzerinden herkes anında yazar, yönetmen, katılımcı olabilmektedir. Buradaki en önemli sorun bilgi-iktidar ilişkisidir. Sosyal hareketler de u2013Taksim de olduğu gibi- belli merkezlerden sosyal medya üzerinden yönlendirilmişlerdir.
Bundan sonra özellikle sosyal medya üzerinden sosyalleşen yeni nesil gençliğin, elindeki bu imkanları hangi zihniyet ve ufuklara yönelik olarak kullanacağı büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple çocuklara tablet dağıtmak, notebooklar hediye etmek meselenin maddi boyutudur. Bundan daha önemlisi ise, dünya insanlığı ile dertlenmiş ve değerlerle bezendirilmiş bir gençlik en baştaki hedef olmalıdır.