Taksim'e cami yapmak sizin ne haddinize!..
Galata, Pera, Taksim bölgesi çağ
açılıp çağ kapanmasına vesile olan İstanbul’un fethinden sonra bile eman
dileyenlerin özgürlüğünü alabildiğine yaşayabildiği “dokunulmazlığa sahip” bir bölgedir. 29 Mayıs 1453 Salı sabahı
Cenevizler, sur içindeki Galata Kolonisi’nin anahtarını direnmeden Fatih Sultan
Mehmed’e takdim etti. Galata’nın teslimi 1 Haziran Cuma günü gerçekleşti. Bölge
“kılıç hakkı”yla değil de “emannâme” ile alındığından demografik
yapıya hemen hemen hiç dokunulmadı. Diğer bir ifadeyle burada “Bizans ruhu” yaşamaya devam etti.
Meyhaneler, kerhaneler, bitimhaneler, batakhaneler, pavyonlar, bankerler dahası
bütün gayrimeşru hadiseler bu bölgeyi mesken tuttu.
Hele işgal yıllarında (13 Kasım
1918 / 6 Ekim 1923- 4 yıl 10 ay 23 gün) yaşanan öyle olaylar var ki, vicdanı
olanın yüreği dayanmaz. Sadece Nâzım Hikmet Ran’ın Hüseyin Ağa Camii için
yazdığı şu dizeleri bile anlatır hicranımızı: “Havsalam almıyordu bu hazin hali önce / Ah, ey zavallı cami, seni böyle
görünce // Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; / Allahımın ismini daha çok
candan andım. // Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! / Böyle sokaklarda
ki, anası can verirken, // En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, / Üstünde
orospular yükseltiyor sesini...”
Galata, Pera, Taksim üçlemesinden
oluşan Beyoğlu bölgesi; Fetih’ten sonra Galatasaray ağalarından Hüseyin Ağa
tarafından 1594 yılında yaptırılan Hüseyin Ağa Camii ve 3. Selim devrinde
başlanıp siyasi istikrarsızlıklar sebebiyle 4. Mustafa devrinde (2 Haziran1808)
tamamlanabilen Topçu Kışla Camiileri (Mihrişah Vâlide Sultan Camii) ve birkaç
mescid dışında İslâmî mâbed açıdan hep mahzun kaldı. Bölge her dönem olduğu
gibi Cumhuriyet döneminde de gayrimüslimlerin egemenliğinde bugünlere kadar
geldi.
***
Burada bir prantez açmakta fayda
var. Türkiye’nin güzel simâlarından İrfan Özfatura ağabey Taksim’i “camili şehrin camisiz semti” diye tarif
ederek öyle bir güzel tespitte bulunuyor ki, başka söze hacet yok. Hüseyin Ağa
Camii, Demirören AVM yapılırken yıkılma tehlikesi geçirse de, şükürler olsun
hâlâ ayakta ve ibadete açık. Fakat Topçu Kışla Camii’nin öyle bir hüzünlü
hikâyesi var ki, “Ahhh orasını ne siz
sorun, ne ben söyleyeyim” diyeceğim, fakat içimde ukde kalır. Yeri
gelmişken içim yana yana, yüreğim kanaya kanaya paylaşacağım.
Galata, Pera, Taksim üçlemesinden
oluşan Beyoğlu bölgesi İstanbul’un fethinden önce de sonra da gayrimüslimlerin
yoğun olarak yaşadığı bir bölge. Cadde-i Kebir’den sonrası alabildiğine boş bir
arazi... Ne zamana kadar? 3. Selim 1806’da bu bölgeye bir kışla yaptırana
kadar. Yaptırır amma ve lâkin isyan eden Yeniçeri artıkları, kışlayı dağıtır.
Sultan 2. Mahmud Han 1812’de tekrar yaptırır. Ermeni Kirkor Balyan’ın
mimarlığında imar edilen kışlayı bil’âhire Sultan Mecid tekrar onartır.
Mehmetçikler “Talimhâne”de talime
çıkar.
İstanbul’u basan ittihatçıların Hareket
Ordusu kışlayı topa tutar, komitacılarla kışlayı yerle yeksan eder. Kışla bir
süre metruk kalır, sonra Bolşeviklerden kaçan Rusları ağırlar.
Yani bir anlamda kışla
kışlalıktan çıkar. Sportif faaliyetler için kiraya verilir.
Türkiye ilk millî futbol maçına 26
Ekim 1923 tarihinde burada çıkarak Romanya ile 2-2 berabere kalır. Artık mekânın
yeni adı da Taksim Stadı’dır.
Ha unutmadan kışlanın Valide
Sultan’dan yadigâr bir (Mihrişah Valide Sultan Camii) camisi vardır, 5 vakit
ezan okunur, müminler burada 5 vakit saf tutar.
Sıkı durun Tek Parti’nin zulmü
geliyor!..
Tarihi eser katliamı için kolları
sıvayan İsmet İnönü’yü tutabilene aşk olsun!..
İnönü’nün onayıyla Dolmabahçe’nin
Has Ahırları üzerine 19 Mayıs 1939’da İnönü Stadyumu’nun temelleri, Taksim
Meydanı’na da bir Opera Binası dikilir.
Dedik ya İnönü’yü tutabilene aşk
olsun!..
Hızını alamaz bu sefer de gözünü
kışlaya diker ve Tek Parti’nin atanmış Belediye Başkanı ve de valisi Lütfi
Kırdar’a “yık” emrini verir. Kırdar
da vandalların eline verir balyozu o güzelim kışla ve içindeki Topçu Kışlası
Câmii’sini moloz yığınına çevirir.
Yerine “Gezi Parkı” yaptırılır.
Aradan yıllar geçer, Taksim
ticaret ve turizm merkezi haline dönüşür. Bir camiye ihtiyaç duyulur, lâkin
kimin haddine!.. Taksim’e gelen her Müslüman yıllarca “camiler şehri İstanbul”da camisizliğin burukluğunu yaşar.
*
Taksim Meydanı’ndaki cami
eksikliği aslında yeni bir mesele değil. Mevzu çok derin!..
Duayen siyasetçi İsmail Kahraman,
Gerçek Hayat’a verdiği mülakatta bu konuyla ilgili tarihin tozlu raflarına
hapsedilmiş bilgileri paylaşarak her şeyi özetleyivermiş.
Osmanlı Devleti, 3 Kasım 1839’da
Tanzimat Fermanı’nın ilânıyla birlikte birçok siyasal değişimle birlikte diğer
dinlere de bazı imtiyazlar sunmuştur. Bunlardan biri de bu tarihe kadar
camilerden başka kubbeli mâbedlere izin vermeyen Osmanlı, Taksim’de Aya Triada Kilisesi’nin inşa edilmesine
müsaade etmiştir.
“93 Harbi”de Yeşilköy’e kadar ilerleyen Ruslarla Ayastefanos
Antlaşması imzalanmış, bu antlaşmanın şartı olarak da bir Ortodoks kilisesinin
yapımı şart koşulmuştur. Antlaşmanın diğer bir maddesi ise Pera’da (Beyoğlu)
bir cami yapılmasıdır. Rum Ortodoks Kilisesi 3 yıl içinde bitirilip 1880
yılında faaliyete geçmesine rağmen “Haçlı
İttifakı” ve “içimizdeki Bizanslılar”
Taksim’e cami yapılmasını hep engellemiş.
Pera’da Cadde-i Kebir (İstiklâl
Caddesi) üzerinde inşa edilen ve ibadete açılan Hüseyin Ağa Camii de olmasa
burasının milyonlarca Müslümanın yaşadığı bir semt olduğunu söylemek zor.
Milyonlarca Müslümana 1 cami, 30 bin gayrimüslime onlarca kilise ve sinagog. Rahmetli
Üstad Necip Fazıl Kısakürek ne güzel ifade etmiş: “Allahın on pulunu bekleye dursun on kul; / Bir kişiye tam dokuz, dokuz
kişiye bir pul. / Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; / Yaşasın,
kefenimin kefili karaborsa!..”
*
Tarihler 1956’yı gösterdiğinde
Taksim Cami Yaptırma Derneği kurularak 1878’deki Ayastefanos Antlaşması’nın
gereğinin yerine getirilmesi için çalışma başlatılır. Cumhuriyet tarihinin ilk
teşebbüsü olarak Başvekil Adnan Menderes’ten tutun da Halk Partililere,
İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’dan tutun da Türkiye’nin en zengin
ailelerine kadar birçok kesim ve isim derneğin kurucuları arasındadır. Fakat demokrasi
tarihinde “kara bir leke” olarak
anılan 27 Mayıs 1960 darbeyle birlikte, Taksim Camii projesi de rafa
kaldırılır.
Yarım kalan bu hayale iş
insanları Süleyman İshakoğlu ve Sabri Ülker dahil olur, onlar da başaramaz.
Ancak İshakoğlu, Taksim Mescidi Yaptırma ve Yaşatma Cemiyeti’nin gayretleriyle
1977’de İstiklâl ve Taksim Caddesi’nin başlangıcına, devasa kiliselerin
arasına, Fransa Konsolosluğu’nun yanına, tarihi Taksim Su Maksemi’nin (Sultan
1. Mahmud tarafından 1731 yılında bölgenin su ihtiyacının karşılanıp taksim
edilmesi için küfeki taşından yaptırılan su deposu) önüne teneke minareli bir
mescid yaptırmaya muvaffak olur.
Adnan Menderes’ten sonra bayrağı teslim
alan Başbakan Süleyman Demirel halkın talebi, Menderes’in hayali Taksim Camii’ni
13 Mayıs 1977’de Taksim Su Maksemi’nin arkasına yaptırmak için girişimde
bulunur. Anıtlar Yüksek Kurulu uzun bir sürenin ardından bu talebe onay verir.
Demirel temel atma hayali kurarken 12 Eylül 1980 darbesi olur.
*
12 Eylül Darbesi’nden sonra
iktidara gelen ve hem iktidar hem de muktedir olan Başbakan Turgut Özal, batı
dünyasının simgesel anlamlar yüklediği Taksim Meydanı’na yapılacak cami gündeme
getirildiğinde, “Bu iş beni de aşıyor”
diyerek karşılaştığı “küresel reaksiyon”un
şiddetini özetler.
Karanlık odaklar, her seferinde Taksim
Camii hayalini ya Anıtlar Kurulu kararıyla ya da siyasetçilerin üzerine balyoz
gibi inen darbe marifetiyle defalarca sekteye uğratır.
Yıl 1991’i gösterdiğinde iş insanı
İbrahim Arslan’ın öncülüğünde Taksim Su Maksemi’nin bitişiğindeki otopark
alanına cami, çarşı, otopark ve kültür merkezi inşa etmek amacıyla Taksim
Camisi Kültür ve Sanat Vakfı kurulur. 300 kişiyi bulan vakıf meclisinde iş
dünyasından politikacılara, eğitim camiasından medya patronlarına kadar birçok
isim elini taşın altına koyar. Bu ekibin içindeki isimlerden birisi de doğma
büyüme Kasımpaşalı olan Recep Tayyip Erdoğan’dır.
*
Günler günleri kovaladı, tarih 27
Mart 1994’e erişti; Erdoğan, Refah Partisi saflarında çarpışa çarpışa yüzde 25,19
oy oranıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Vaadleri arasında Taksim’e
cami yaptırma sözü de vardı.
“94 Ruhu”yla destan yazan belediyelerin andından Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmeddin
Erbakan seçimlerde milletin teveccühüne mazhar olarak büyük bir başarı
yakaladı. Bütün engellemelere rağmen Türkiye Cumhuriyeti 54. Refahyol Hükümeti’ni
kurdu. Pusuya yatan ve fitne çıkarmakta mahir olan çevreler Erbakan’ın Ayasofya
Camii’ni ibadete açacağı, Taksim’e cami yapacağı haberlerini köpürttü. Hatta
caminin temelinin 29 Mayıs 1997’de gerçekleştirilecek “Fetih Kutlamaları”nda atılacağı haberleriyle birlikte 54. Refahyol
Hükümeti’ni yıkmak için “büyük taarruz”
başlatıldı.
“İrtica tiyatrosu”nun gölgesinde, kurmaca senaryo ve dezenformasyon
fırtınasıyla bir kaşık suda fırtına kopartan kartel medyası “irtica hortluyor, rejim çatırdıyor, laiklik
elden gidiyor...” feveranlarıyla iktidarı köşeye sıkıştırılıp, “postmodern” darbeyle alaşağı etti.
Böylece Taksim Camii hayali bir kez daha darbe yedi.
***
Recep Tayyip Erdoğan çıktığı yoldan, verdiği sözden geri adım
atmamakta kararlıydı. Peki bunca sınama ve darbeye rağmen çıktığı yoldan
dönmeyen, ilkelerinden ödün vermeyen Kaptan Ahmet’ten olma, Tenzile’den doğma,
Kasımpaşalı Recep Tayyip Erdoğan (26
Şubat 1954) kimdi?..
O, çocukluğu ve gençliği Taksim
Meydanı’nın hemen aşağısında geçirmiş, İstanbul İmam Hatip Okulu ve Millî Türk
Talebe Birliği’ndeki (MTTB) söylemleriyle dikkat çekmeye başlamıştı. Sonraki
dönemlerde Millî Görüş’ün önemli neferlerinden biri olarak Millî Selamet
Partisi (MSP) Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanı olarak aldığı bayrağı MSP İstanbul
Gençlik Kolları Başkanlığı’na taşıdı. Her fırsatta fethin simgesi mâbedin
özgürlüğüne kavuşması için “Ayasofya
açılsın, zincirler kırılsın” münacatını yılmadan hep en ön saflarda
tekrarladı.
Beyoğlu sokakları ona dar
geliyordu. İstanbul’u sevdasını hem kavlî hem de fiilî olarak herkese
anlatmalıydı. Bütün engellemelere rağmen, yanına aldığı yoldaşlarıyla gece
gündüz demeden milletine hizmetkâr olma yolunda yürüdü. Artık “reis”liğini sandıkta da tescil etmiş,
çöp, çukur, çamur (3Ç) cenderesindeki müjdeli şehri yeniden kuşatmak için
hiçbir engel kalmamıştı.
İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı Recep Tayyip Erdoğan kendine “reis”lik
görevi tevdî edenlere söz vermişti. Bunlardan biri de Taksim’e cami yapmaktı.
Her daim “savunma değil, taarruz
siyaseti” güden Erdoğan, “Taksim
Kentsel Tasarım Projesi”yle meseleyi gündeme getirdi.
Önüne çıkan esaret zincirlerini
birer birer kırarken zamanın ruhuna seslenmek için 6 Aralık 1997’de Siirt’in
Cumhuriyet Meydanı’nda “Minareler süngü,
kubbeler miğfer, / Camiler kışlamız, müminler asker, / Bu ilahi ordu dinimi
bekler, / Allahu Ekber, Allahu Ekber...” dizelerini okuyunca vesayet
odaklarının kurduğu mahkemede hükmü verilerek görevden el çektirilip, 120
günlüğüne Pınarhisar’daki “Medrese-i
Yusufiye”ye gönderildi.
Önü vesayetçilerce kesildikçe
millet arkasından yürüdü.
14 Ağustos 2001’de AK Parti’yi
kurdu. Akabinde o günkü siyaset ve mücadelenin gereği “Millî Görüş gömleğini çıkardık. Geçmişi unutun, yeni bir partiyiz...”
diyerek yeni bir rota çizdi.
3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde
kurduğu parti aldığı oylarla sandıkları patlattı.
Fakat yasaklı olduğu için 58.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni kurmak “kardeşim”
dediği Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’e nasip oldu.
Çıktığı kutlu mücadelede “hiç heveslenme, muhtar bile olamazsın”
denildi.
Yasağın kalkması için Anayasa’nın
78. maddesinde yapılan değişiklikle ara bir formül bulundu. Kaderin cilvesine
bakın ki, daha sonra “Sakın ha
cumhurbaşkanı adayı olma!.. Sakın ha!.. Sakın ha olma!.. Olmasın!..
Oldurmayız!..” tehditleri savuran CHP Genel Başkanı Deniz Baykal “sehven” önünü açtı.
Yiğit düştüğü yerden kalkardı, o
da öyle yaptı. Yapılan ara seçimde Siirt’ten milletin vekili olarak seçildi.
4 Mart 2003’te Başbakan oldu...
*
Tarihler 2012’yi gösterdiğinde
hem iktidar hem muktedir olmanın verdiği özgüvenle tozlu raflara kaldırılan
Taksim Camii fikrini yeniden gündeme taşıdı. Camiye ek olarak Topçu Kışlası için
dozerler çalışmaya başlayınca pusuda bekleyen ve “zulüm 1453’te başladı” sloganını atmaktan imtina etmeyen “içimizdeki Brutuslar” 28 Mayıs 2013’te Taksim Gezi Parkı Olayları’nın fitilini ateşledi.
Dikkat buyurun hangi tarihte?!..
İstanbul’un fethinin yıldönümüne denk gelen 29 Mayıs’tan 1 gün önce. “Mesele ağaç değil, hâlâ anlamadınız mı?!..”
repliği aynı “Meksika Dalgası” gibi
dilden dile dolaştırılarak bütün Türkiye yangın yerine çevirdi.
Bölgeyi asırlardır kendilerine
kıblegâh yapan güruha, Topçu Kışlası ve Taksim Camii Projesi tıpkı Kâbe’de
putları kırılan putperestler gibi ağır geldi.
Erdoğan, bütün dayatma ve
tehditlere rağmen10 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanı oldu...
Darbe üstüne darbe...
27 Nisan 2007 Muhtırası’ndan tutun da 15 Temmuz 2016 Darbe girişimine kadar birçok sınama ile karşı
karşıya kalan Recep Tayyip Erdoğan 17 Şubat 2017 tarihinde Taksim Camii
temelini attı.
24 Haziran 2018’de Başkanlık
koltuğuna oturduğunda artık “sembolik”
değil, muktedirdi...
*
Eser siyasetiyle Türkiye’ye altın
çağını yaşatan Erdoğan, Büyük Çamlıca’ya 63 bin kişinin aynı anda ibadet
edebileceği cami ve külliye yapma projesini açıklayınca bazı aklı evveller “Hangi akıllının başına Çamlıca Tepesi’ne
60 bin kişilik cami yapmak gelir ya? Bir kere doldursunlar ellerini öperim…”
diye demeç üzerine demeç verse de İstanbul 3 Mayıs 2019’da (Fatih Sultan Mehmed
3 Mayıs 1481’de vefat etti. Rûhu şâd olsun) dünya durdukça öğünülecek bir esere
daha kavuştu. O eser ki, 7 tepeli İstanbul’a 8. tepede yakılan kandilleriyle
ruhlara nûr, gönüllere sürûr oldu. Doldu doldu taştı, taşlaya devam ediyor.
*
Artık zincirleri kırmak, Ayasofya’yı
açmak farzdı. “Zincirler kırılsın,
Ayasofya açılsın” sloganını söylemden eyleme geçirme vakti gelmişti. Bütün
tehditlere, algı operasyonlarına rağmen tarihler 24 Temmuz 2020 Cuma gününü
gösterirken 87 yıllık “kara leke”yi
silen kararnamesiyle bütün hesapları alt üst ederek, hem müjdeli komutan ve
askere, hem de kadîm belde İstanbul’a büyük bir vefa borcunu ödedi. Duyanların,
görenlerin, kıyama duranların, secdeye varanların “Allah senden razı olsun” duasına mazhar oldu.
Çünkü Ayasofya-i Kebîr Cami-i Şerîfi ibadete açmak; Allah’a kul,
Peygambere ümmet, Fatih’e hürmetti.
*
Sırada gözünü ilk açtığında
gördüğü ve milletine söz verdiği Beyoğlu’na bir mâbed dikmek vardı. Her
deneyenin engellendiği Taksim Camii için artık psikolojik savaş ve kalkışma
devresi kapanmış, sıra “Bismillah”
denilerek temele ilk kazmayı vurmaya gelmişti.
Tarihler 19 Ocak 2017’yi
gösterdiğinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde inşa edilen Beştepe Millet
Camii’nin de mimarları olan Yüksek Mimar Şefik Birkiye ve Dr. Mimar Selim
Dalaman’ın çizdiği proje Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’ndan onay almayı
başardı.
Allah’ın izni ve inayetiyle,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
iradesiyle, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın himayesiyle, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın ev
sahipliğiyle, Şefik Birkiye ve Selim Dalaman’ın mimari zerâfetiyle, Sur
Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Altan Elmas’ın
ahde vefasıyla 17 Şubat 2017’de Taksim
Su Mahzeni’nin arkasında cami ve külliye tarzında inşa edilecek kutlu bir
eserin temeli atıldı.1994’te İstanbul Belediye Başkanı seçilen Recep Tayyip
Erdoğan için artık söz bitmiş, 23 yıl aradan sonra bir hayal gerçeğe
dönüşmüştü.
Tarihi Taksim Su Mahzeni’nin
arkasında cami ve külliye tarzında inşa edilen Taksim Camii’nin ve külliyesinin
inşaatının büyük bölümü Ramazan-ı Şerif’te bitti.
Yaklaşık 15 bin metrekare kapalı
alana sahip Taksim Camii ve külliyesinin birinci bodrum katında çok amaçlı salon,
abdesthane, dijital İslâm kütüphanesi ve aşevi yer alıyor. Zemin ve birinci
katta ise ibadet alanları, ziyaretçi dinlenme alanları ile vakıf merkezi
bulunuyor.
Minare yüksekliği 61 metre olan
caminin kapalı ibadet alanında 2 bin 250, açık alanda ise 700 kişi aynı anda
namaz kılabilecek.
1968 yılından bu yana yapılsın
mı, yapılmasın mı tartışmalarıyla gündemden düşmeyen Taksim Camii projesi
aslında bir cami projesi olmaktan daha ziyade, 53 yıllık bir hayalin
gerçekleşmesi, bir zincirin daha kırılmasıdır.
*
Aymazlığın, itaatsizliğin fink
attığı Taksim Meydanı’na inancın mührü dikenli bahçeye bir gül misali dikildi.
İstanbul yine, yeniden İslâmlığın nişânesi bir camiyle, tâclandı.
Çünkü Taksim Meydanı’na cami
dikmek İstanbul’u yeniden fethetmekti.
Ramazan-ı Şerif’in son cumasında,
“Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi”nin arefesinde ibadete açılacağı ilan
edildi. Fakat programda “eksiklikler”
ve “tam kapanma” nedeniyle
değişikliğe gidilerek açılış tarihi bugüne ertelendi.
***
Bugün 28 Mayıs 2021; içinde simgesel
anlamlar barındırıyor.
Bugün müminlerin bayramı mübarek
Cuma. Vakit cem olup; Yaradan’a hep birlikte yakınlaşarak dua etme vakti.
Ve bugün 8 yıl önce Gezi Parkı
Olayları’nın başlatıldığı gün. Hani şu “mesele
ağaç değil, hâlâ anlamadınız mı?!..” sloganının tıpkı “Meksika Dalgası” gibi dilden dile dolaşarak Türkiye’yi yangın
yerine çevirdiği gün.
Operasyon üstüne operasyon, darbe
üstüne darbe. 27 Nisan Muhtırası’ndan
tutun da 17-25 Aralık itibar suikastine,
15 Temmuz Darbe girişiminden tutun
da ekonomik operasyonlara kadar bir
çok sınama ile karşı karşıya kalan Recep Tayyip Erdoğan 17 Şubat 2017 tarihinde
temelini attığı Taksim Camii ve Külliyesi’ni anlamlı bir günde açacak.
Yani Taksim Gezi Parkı Olayları’nın
fitilinin ateşlendiği 28 Mayıs’ta...
Yani bir cuma vaktinde...
Yani müjdeli şehir İstanbul’un
fethinin 568. seneidevriyenin arifesinde...
Yani yıllardır süren sefer,
nihayet bugün zaferle tâclandırılacak.
Yani Beyoğlu İstiklâl Caddesi’ndeki
Hüseyin Ağa Camii’ne, Tarlabaşı Bulvarı’ndaki Kamer Hatun Camii’ne Taksim
Meydanı Bilalvâri ezanlarla süslenecek.
Ve bugün Allah’ın izni, lütfu ve
keremiyle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesiyle bir zinciri daha
kıracak. Ayasofya’yı ibadete açıp özgürleştirmesinden sonra manevi ustalık
eserine bir yenisini daha ekleyecek. Taksim Meydanı’nı ulu bir mâbedle
buluşacak.
Şükürler olsun, İstanbul bizimdi,
fethin 568’nci yılında “Allah’ın
mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan,
zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imâr eder. İşte doğru
yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe, 18) emri mucibince
bir kez daha bizim olacak.
*
Taksim Camii ve Külliyesi bugün
Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Kültür ve Turizm
Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah
Demircan, Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız, Yüksek Mimar Şefik
Birkiye - Dr. Selim Dalaman ve Sur Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Altan Elmas ve
yoğun bir cemaatin katılımıyla açılacak.
***
AŞKINAN KOŞAN YORULMAZ
Eser ve hizmet üretmek gayretiyle
yılın 365 gününü “aşkınan koşan yorulmaz”
inancıyla ülkesi ve milletine vakfeden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
2020 yılında gerçekleştirdiği hizmet mesaisi, Cumhurbaşkanlığı İletişim
Başkanlığı Yayınları arasında çıkan “aşkınan
koşan yorulmaz” adı altında kitaplaştırıldı. Erdoğan sadece insanların
değil, milletlerin ve ülkelerin tarihinde izler bırakacak unutulmaz
gelişmelerin yaşandığı 2020 yılında durmak bilmeden, yorulmadan ülkesi ve
milleti için çalışan 2023 ve 2053 hedefleri ile 2071 vizyonu doğrultusunda emin
adımlarla geleceğe yürümeye devam ediyor.