'Taksim'At Talepleri
Taksim'de meydana gelen olay ve gerilimlerle ilgili olarak gazetelerde ve televizyonlarda çok boyutlu yorumlar yapılıyor. Yeni nesil gençliğin talep ve istekleri, bunları hükümetin anlayıp anlayamadığı, faiz lobisi, dış güçlerin desteği vb. bunları çoğaltabiliriz. Tabii ki sosyal olaylar tek boyutlu değildir ve meselenin çok farklı vecheleri üst üste çakışarak ortaya bizim seyrettiğimiz manzara çıkmıştır.
Taksim'de gösteriler başladıktan sonraki birkaç gün içerisinde bu gösterilerin konusu kaybolmuş ve tamamen Tayyip Erdoğan karşıtlığına dönüşmüştür. Kimi gazeteler ve köşe yazarları gençlerin özgürlük arayışları üzerine odaklanan yorumlar yaparken, Onların dilinin anlaşılması gerektiğinden bahsediyorlar. Gençlerin dilini anlamak gerektiği kesin ama; bunun şiddet yüklü bu dili meşrulaştırma anlamına gelmediği de bilinmelidir. Diğer yandan, bazı köşe yazarları Tayyip Erdoğan'ın bir psikiyatrik vaka olduğunu belirten yazılar kaleme alıyorlar. Onların da içinde bulundukları durumdan vazife çıkartarak, bir psikolojik harp güttükleri hemen deşifre oluyor. Ama kamu malları, arabaları yakıp yıkan insanların psikiyatrik bir vaka olarak konuşulduğunu duyamıyoruz.
Sürekli hayat tarzına müdahaleden bahsediyorlar. Ama ben Türkiye'de AK Parti dönemi de dahil olmak üzere içki, zina vb. gibi hayat tarzını seçenlerin mağdur olduklarını, eğitim haklarının ellerinden alındıklarını görmedim. Ama tersi örnekleri hem gördüm, hem de Türkiye'de mebzul miktarda örnekleri vardır. Eşim daha önceki dönemde öğretmenlik yaparken, sırf başörtüsü yüzünden iki sene sürek avına maruz kaldı. Okulda azarlamalar, cüzzamlı gibi yapılan muameleler, verilen cezalar ve sürgün. Nihayet iki sene devam eden bu süreç sonunda işten atılma cezası. Kızım yine aynı gerekçelerle bulunduğumuz ilde okuyamadı; küçük yaşlardan itibaren başka yerlere gitmek zorunda kaldı. Hala psikolojisinde bunların derin izleri var. Ortadaki somut gerçeklik şudur; hayat tarzı dayatmasından bahsedenler, "çapulcuyum" diye pankart açıp vandallığa dolaylı destek çıkanlar, sanatçılar, işadamları, banka müdürleri hayat tarzınızdan dolayı mağduriyetinizi söyleyebilir misiniz?
İlk andan itibaren olayları ve Başbakanın söylemlerini takip ediyorum. Evet, Başbakanın sert ve sorunlu bir üslubu var. Ama ilk andan itibaren Başbakan sürekli olarak faiz lobisi üzerinde açık ve net olarak durdu. Olayların bir boyutu, oradaki gençlerin dili ve talepleri ise, arkaplandaki boyutu Amerikan politikaları, faiz lobisidir. Anladığım bir şey var ki; Türkiye'nin ekonomik yapısında hala kırılganlıklar mevcut olmakla birlikte; ülkeyi ekonomik açıdan bir anda krize sokacak bir kırılganlığın olmayışıdır. Faiz lobisi, spekülasyonlarla "taksimat"tan extra gelirler istemektedir.
Bu arada önplanda gösteriler üzerine odaklanırken, arkaplanda bu gösterilerden medet uman çevreler de artık duyuluyor ve konuşuluyor. Özellikle bazı holdinglerin bu işin direkt arkasında oldukları bilgisi ne kadar doğrudur? Bunu bir sormak lazım. Ayrıca zaman gazetesine "faiz lobisiyle birlikte hareket ediyor" etiketi yapışmıştır. Gazete çoğu yazarları ile birlikte kanaatimce bu süreçte iyi bir sınav verememiştir.
Açıkçası, bu gösterilerin en son bu tür müdahalelerle bitmesini asla arzu etmezdim. Bir sosyolog ve ilim adamı olarak sürekli teenni ile hareket edilmesi, sakin olunması, insanların dinlenilmesi gerektiğini savunuyorum. Sürekli bir iktidar savunuculuğunun, statükoculuğa düşme riskini biliyor ve bu sebeple muhalefeti akl-ı selim ile hak vermek üzere dinliyorum. Ben her halükarda iktidar her ne yaparsa onu savunan bir adam değilim. Fakat maalesef muhalefetin ufkunun sınırları, Tayyip Erdoğan'ınkinden daha dar. Herhalde bunun için Tayyip Erdoğan, üç dönemdir oylarını arttırarak iktidar oluyor. Bu sosyolojinin sebeplerini de entelektüellerin anlaması gerekiyor. Madem AK Parti iyi değil, Tayyip Erdoğan gitsin diyorsunuz; bunu hangi demokratik meşruiyet sınırları içinde talep ediyorsunuz? Tayyip Erdoğan'dan başka elinizde kim var? Bir de onu bilmek isterim.