Taksim saldırısı şifreleri
Artık geri gelmeyecek olan ve yerini
maddiyatın dolduramadığı şehitlerimizi rahmetle anarak işin başka bir yönünü
ele alalım.
Türkiye bugüne kadar terörle
mücadelede yaklaşık 2,5 trilyon dolar para harcadı. Bunun yan etkilerini ve paranın
istimal dışı kalmasından dolayı kaybedilen miktarı düşündüğümüzde 39 yılda toplam
6 trilyon dolarlık maddi kaybımız olmuş. Yani biz ülke olarak 6 trilyon doları
terörle mücadelede harcadık. Türkiye'nin bugün GSMH’sının 1 trilyon dolar
civarında olduğunu biliyoruz. Demek ki biz Türkiye'nin bugünkü bütçesinin 6
katını terörle mücadeleye harcamışız.
Şayet bu 6 trilyon dolar bu ülkenin
gelişmesi için harcanabilseydi son 40 yılda Türkiye dünyanın sayılı birkaç
ülkesinden biri olacaktı. Ama istemediler; dost(!) ve müttefiklerimiz(!)
Türkiye gelişmesin, büyümesin ve üstelik hep bize muhtaç olsun dedi. Bu yüzden
elemanları üzerinden 40 yıldır aynı elemanları ile bize saldırıyorlar.
Peki, ne oldu da bu saldırı yapıldı?
Olan şey alışık olduğumuz bir
durumdur. Ne zamanki bu ülke sağduyulu bir adım atmaya kalktıysa terörü
besleyen dost(!) ve müttefik(!) güçler harekete geçerek adımımızı sekteye
uğratmaya kalktılar. Mesela;
Selahattin Demirtaş Mersin’deki terör
saldırısını kınayınca Kandil Demirtaş’ı sert bir şekilde kınayarak onu “münafık” ilan etti. Demirtaş geri adım
atmadı ve Taksim saldırısını da en net bir dille kınadı.
Bunun anlamı şudur:
HDP içinde önemli bir kesim artık
PKK’nın ABD Conilerinin aparatı olduğunu gördü. Kürtlerin yasalara, inanca ve
kardeşliğe dayalı sorunlarının TBMM çatısı altında ele alınabileceğini kabul
ettiler. Bu yüzden HDP’liler artık
Kandil’in değil sivil siyasetin konuşması gerektiğini tartışıyordu.
Bu tartışmaların sürdüğü günlerde
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki Ak Parti heyeti anayasa değişikliği
için HDP’yi ziyaret etti. Daha da önemlisi Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı MHP
lideri Devlet Bahçeli bu ziyareti sorun etmediği gibi gerekli gördüğünü açıkladı.
Terörü besleyen dostlarımızın(!)
karşısına asla istemedikleri bir tablo çıktı. Bu onlar için kabul edilemez bir
durumdu.
Sadece bu mu?
(Bakınız, G20 zirvesi öncesini, Türk
Devletlerinin toplantılarını, Suriye’ye düşünülen operasyonu geçiyorum.)
Bundan 20 gün önce AK Parti Genel
Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan Diyarbakır’da 70 bin kişiyle tarihin
en büyük ikinci mitingini gerçekleştirdi. Yani Diyarbakır Sayın Erdoğan’ı ve
attığı adımları desteklediğini ilan etti.
Dahası;
Geçtiğimiz Cumartesi günü hasta anne
ve babasını ziyaret etmesi için Edirne’de tutuklu bulunan Eski HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş özel uçakla Diyarbakır’a getirildi. Bu jest
Diyarbakır ve çevre illerde büyük takdirle karşılandı.
Şimdi söyleyin;
Diskalifiye edildiği vehmine kapılan
PKK ve terörü besleyen müttefiklerimiz(!) bu tabloyu gördüklerinde durular mı?
Durmadılar, önceden beraberce
planladıkları ve böylesi durumlar için beklettikleri Taksim saldırısı için start
verdiler.
Demem o ki;
Avrupa’da tartışılan PKK varlığının
her gün biraz daha PKK aleyhine büyüdüğü günlerde bu tür eylemlerin kendilerini
zor durumda bırakacağını bilmeyecek kadar akılsız değil PKK. Ama başta
Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP’nin son adımları PKK’yı bu riski almaya
sevk etmiş olabilir. Çünkü PKK kendi sözü dışında hiçbir söz ve adımı kabul
etmez.
Anlaşılan PKK’nın asla kıramayacağı büyük
müttefikleri/miz(!) “Türkiye Yüzyılı”
mottomuza uygun atılan adımları engellemek için her zamanki gibi sabotaj
eylemlerine başladılar.
Yani,
Türkiye doğru yoldadır ve bunu son
adımlarıyla da kanıtladı. HDP de tereddüt etmeden adımlarını dış güçlere göre
değil, 80 milyonun yararına olacak şekilde atmalıdır.
Türkiye Yüzyılı bu doğru yolda
atılacak doğru adımlarla gerçekleşebilir. O da terörle Kürtlerin sırtında boza
pişirenlerin durdurulmasıdır. ABD olur başka bir devlet olur fark etmez; her
kim yolumuzu kesmeye kalkarsa kalksın biz doğru yoldan sapmayalım.
Türkiye Yüzyılı böyle engelleri
aşarak hak edilir.