Tahrir'dekiler seçim isterdi ya bizimkiler?
Aylar önce başladı kampanya. Hatta bir yıl önce medya altyapı çalışmalarına başladı. Şimdilerde "devrim karargahı" gibi operasyonel haberler yapan Hürriyet'in kadim kinli yazarı Ertuğrul Özkök, 5 Haziran 2012'de köşesinden "Türkiye'nin Tahrir'i neresi olacak?" sorusunu sordu.
Türkiye Tahrir olacaktı kesin de hangi meydanın buna uygun olduğunu araştırıyorlardı. Özkök şimdi de bıyık altından sırıtarak "Başbakan halktan kopmuş" analizi yapıyor(!) Türkiye'yi 'artık Erdoğan'ın değil gezi çocuklarının temsil ettiğini' söylüyor sevinçle! Bunun anlamı şu; "bundan sonra siyasetin alanını, sandıktan çıkanlar değil, sokaklar tayin edecektir!"
***
Sonra organizasyonun siyaset ayağı devreye sokuldu. Hem ulusal hem uluslar arası platformlarda Erdoğan-Esed anolojisi yaparak diktatör kavramı ile Başbakan Erdoğan'ı aynı paranteze sokmaya çalıştılar. Önce Tahrir'leştirecekleri meydanı, sonra devirecekleri "diktatörü" belirliyorlar, ne güzel!
***
Taksim Gezi Parkı'nda masumane bir çevre eylemi olarak başlayan gösterilerin geldiği noktaya bakın. Akrabalardan, tanıdıklardan, komşulardan çocuklar vardı aralarında. 97-98 doğumlu, Facebook kuşağı liseli çocuklar. Onlara sadece şefkat duyabilir, anlamaya çalışabilir insan. Ama ya araba yakan, cami talan eden, her şeyi yakıp yıkan, mağaza yağmalayan "Çiçek çocuklara" ne demeli?
Eski bir yayın yönetmeni Twitter'dan "Varoşların öfkesidir bu" diye yazarak ne kadar büyük analist(!) olduğunu gösteriyor.
Nerenin, hangi gettoların, hangi varoşların öfkesinden bahsettiğini kendisi bile bilmiyordur demli kafasıyla. Ellerindeki ıPhone'larıyla, Galaksileri ile tivit atan, video çeken, baba parasıyla bira içip "Tayyip'in baskısından da bıktık" sloganı atan çocuklara habire "gaz" veriyorlar!
***
Bu vesileyle herkes sosyolog, siyaset bilimci, analist oldu. Psikiyatr olup Başbakan'ın psikolijisini analiz etmeye, ona akıl vermeye başladı hepsi!
Taksim'deki 98'li çocuktan tutun, yıllanmış köşe yazarlarına kadar, "Başbakan sokağı doğru okuyamadı" diyor. Herkes anlamış "'çiçek çocukların' Baba'ya duyduğu ergen tepkiyi" ama bir tek Başbakan anlayamamış. 12 Eylül öncesinin sağ-sol kavgasını, 80 darbesini, 28 Şubat'ı yaşamamış "çiçek çocukların" isyanını, öfkesini anlamlandırmaya çalışıyorlar.
Hatta açık açık "devrim" diyerek içlerinde kalmış özlemlerine, kendi çocuklarını yem etmeye çalışıyorlar. Eskinin "devrimci"leri, şimdinin ebeveynleri, kursaklarında kalan devrim hayallerini "apolitik" 90 kuşağının sırtına yüklemek istiyor.
***
"Hayat tarzına müdahale" yalanına tüm toplumu inandırmaya çalışıyorlar. Taksim'den gelen çocuğa son 11 senedir hangi yaşam tarzına müdahale oldu diye soruyorum. "Kürtaj, alkol, 3 çocuk, 444 baskısı" diyor. Alkol düzenlemesi hariç hepsinin "tavsiye" niteliğinde olduğunu, hukuki bir dayatma olmadığını söyleyince, "Ama Erdoğan diktatör" dedi.
11 yıldır el altından, derinden, içindeki kini unutmadan, 28 Şubat refleksini kaybetmeden, bilinçaltına yönelik "algı" oluşturan medyanın ve dizilerden nemalanan artistlerin(!) çabasının sonucudur bu.
Apolitik 90 kuşağı özgürce bira içip Hükümete ve Başbakan'a sallıyor. Bazı muhalefet milletvekilleri nin, rahat rahat "faşist-dikatatör" dediği Başbakan diktatör oluyor ama kendileri demokrat(!)
***
Halbuki dünya siyasal tarihinde eşi olmayan bir veri var elimizde.
"İktidar yıpratcılığı"na rağmen, üç dönem üst üste hem de her seçimde oylarını artırarak iktidara gelen Başbakan Erdoğan için diyorlar bunu. Halkı okuyamama yalanını!
**
Ya ilk günden yabancı ajanslara servis yapan ajanların ortak seslendirdiği, "Türk Baharı oluyor" yalanı?
Hayatlarında ya hiç seçim sandığı görmemiş ya da sandık süsü verilmiş kumpaslarla diktatörlerin eline mahkum olan Tunus, Mısır, Libya ve Suriye'deki halkların "seçim" talebiyle başlayan "Arap baharı" ile "Türk baharı" analojisi yapmanın maksatsız olduğu iddia edilebilir mi?
Arap Baharı devrimcilerinin ortak sloganı vardı: "Seçim istiyoruz!" Bizimkilerin ortak söylemi ise "Seçim demokrasi demek değildir!"
"Türk Baharı" diyenler, bizimkilerin sadece içinde "Ağaç", "rakı", "kürtaj" geçen cümleler kurup işi Erdoğan'dan sıkıldıklarına vardırmaktan başka talepleri olmadıklarını anlayamıyorlar mı?
Analizin de saçmalamanın da bir sınırı olmalı ama değil mi?
***
Bir de 28 Şubat sürecinde olduğu gibi tencere-tava çaldırmaya başladılar. Biz o tencere tava çalmanın ne manaya geldiğini de biliyoruz. Susurluk'ta kaza yapan "Derin devlet"e yönelik tepkilerin anında Rahmetli Erbakan'ın "Havuz sistemini" kuran hükümetine kasteden bir savaş borusu olduğunu çok sonra anladı birileri. Ama daha sonra bu milletin 300 milyar dolayının nasıl iç edildiğini görünce dilleri tutuldu.
Ama tencere kapaksız olmaz...
75 milyon "akil insan" her zamanki gibi tencere-kapak diyalektiğinde son mührü vurmak için sessizce bekliyor.
"Demokrasi sadece seçim demek değildir" diyenlere inat, açılan her sandık, "çiçek çocukları" sokaklara salıp dolmuşa bindirenlerin tencerelerine kapak olacak!