Tahrip ya da tamir, mamur
Öyle bir hale geldik ki adab, ahlak, izan gibi değerlerin adını bile unutmuşuz. Yeni nesil zaten bu kavramlara yabancı. İnsanlar bilmedikleri kavramların gereği her ne ise ondan da mahrum kalıyor. Mesela kültüründe “sabır” kavramı olmayan insanlardan sabır gerektirecek davranışların sadır olması da mümkün olmamaktadır.
Sosyal
medyada dacasuslara taş çıkartan yöntemlere başvuruyoruz. Hesapları
didik didik ediyoruz. Başkalarına ait ahlaksız paylaşımları bulup ifşa ediyoruz.
Kimileri bunu hafifmeşrepliğinden, kimileri “like” hastalığından ve
kimileri de ahlaksızlığın yaygınlaşmasını arzulamasından hareketle ifşacı.
Hz. İsa’nın “İlk
taşı günahı olmayan atsın” kıssasını bilirsiniz. Kimse günahsız, ayıpsız,
suçsuz değil. Herkesin kendi imkânlarınca vardır eksiği, ayıbı, günahı.
Kim bilir
belki bizim elimizde imkânlar olsaydı bugün kınadığımız pek çok insanın günah
ve ayıplarından daha fazla günaha ve ayıba batacaktık. Her şeyi ve herkesi boş
verelim demiyorum lakin günah ve hata araştırmacılığının Müslümanların
hasletlerinden olmadığını unutmayalım. Rabbimiz, Hucurat Suresi 12. Ayet-i
Celile’de tecessüsün yani başkalarının ayıplarını araştırmanın
yasakladığını buyuruyor. Keza, İnsanların ayıplarının peşine düşerseniz,
şüphesiz onları fesada uğratırsınız, buyurur Resul-i Ekrem (sav).
Bu konuda
yazılmış pek çok hikâye var, ama bunlardan bir tanesi oldukça değerli. Bu
sebeple sizlerle paylaşmak istedim. Bize örnek mi lazım? Alın size çok güzel
bir örnek:
Adam 40 yıl
önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp selam
verdi. Adını söyledi, öğretmeninin halini hatırını sorduktan sonra, "Hocam
beni tanıdınız mı?" der.
Yaşlı
öğretmen: Hayır, üzgünüm tanıyamadım.
Adam: Hocam
nasıl tanımazsınız?.. Ben ilkokul öğrenciniz S.M.
Hocadan kendisini
tanıdığına dair bir cevap alamayınca hangi yıllarda ve hangi şehirde öğrencisi
olduğunu söyler ama öğretmeni yine tanımaz. Bunun üzerine öğretmeninin
hatırlamasına yardımcı olacağı umuduyla kendisi için çok önemli olan ve yıllarca
unutamadığı anısını anlatır:
Hocam
sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım, yani çalmıştım. Siz
de "Herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım"
demiştiniz. Ben utanmış ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl
bakacağım diye soğuk terler döküyordum kisizden bir komut daha geldi:
Şimdi
herkes gözlerini kapatsın!
Sıradakilerin
ortasında bir yerdeydim. Aranma sırası bana gelmişti. Elinizi cebime
dokundurduğunuzda saati fark edip almıştınız. Ama en sondaki arkadaşa kadar
aramaya devam etmiştiniz. En son arama da bitince oturmamızı istemiştiniz ve
saati sahibine vermiştiniz. Saati kimin ç/aldığını söylemediniz. İnanın ben büyüdükçe
bu davranışınız da içimde büyüdü.
Hocam ben
şimdi 50 yaşındayım. Düşünüyorum da hayattaki en büyük dersi, o gün sizden
almışım. Her aklıma geldiğinde sarsıldım ve her aklıma geldiğinde kendimi
sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim…
Şimdi beni hatırladınız
mı Hocam?
Yaşlı öğretmen
yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak:
O olayı ben
ertesi gün unutmuştum. Şimdi sen anlatınca hatırladım. Sizlere
"gözlerinizi kapatın" dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. O
yaştaki her çocuğun düşebileceği hataya düşen öğrencime karşı içimde bir olumsuz
düşünce oluşmasın istedim. O sen miydin? Bilmiyordum, nasılsın evladım?
50 yaşındaki
adam yeniden sarsıldı!
Nasıl
sarsılmasın ki?
Öğretmen de
gözlerini kapatmış. Sırf bu hatanın sahibini bilmemek için!
Bu ne büyük
erdem!
Biz olsak kim
olduğunu öğrenmek için kendimizi paralarız ama öğretmeni bu hataya düşen yaşı
daha çok küçük olan öğrencisinin kim olduğunu bilmek istemez.
Öğretmen o
gün öğrencisinin ve belki de sınıftaki pek çok öğrencinin yüreğini tahrip edebilirdi.
Ama öğretmen mesleğine yakışanı yani tamiri, mamuru seçti.
Güzel bir
örneklikti değil mi?
Yüreğine
güvendiğimiz Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer Bey’in de dikkatlerine!..