Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3011.37
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Ocak 2022

Tahrip ya da tamir, mamur

Öyle bir hale geldik ki adab, ahlak, izan gibi değerlerin adını bile unutmuşuz. Yeni nesil zaten bu kavramlara yabancı. İnsanlar bilmedikleri kavramların gereği her ne ise ondan da mahrum kalıyor. Mesela kültüründe “sabır” kavramı olmayan insanlardan sabır gerektirecek davranışların sadır olması da mümkün olmamaktadır.

Sosyal medyada dacasuslara taş çıkartan yöntemlere başvuruyoruz. Hesapları didik didik ediyoruz. Başkalarına ait ahlaksız paylaşımları bulup ifşa ediyoruz. Kimileri bunu hafifmeşrepliğinden, kimileri “like” hastalığından ve kimileri de ahlaksızlığın yaygınlaşmasını arzulamasından hareketle ifşacı.

Hz. İsa’nın “İlk taşı günahı olmayan atsın” kıssasını bilirsiniz. Kimse günahsız, ayıpsız, suçsuz değil. Herkesin kendi imkânlarınca vardır eksiği, ayıbı, günahı.

Kim bilir belki bizim elimizde imkânlar olsaydı bugün kınadığımız pek çok insanın günah ve ayıplarından daha fazla günaha ve ayıba batacaktık. Her şeyi ve herkesi boş verelim demiyorum lakin günah ve hata araştırmacılığının Müslümanların hasletlerinden olmadığını unutmayalım. Rabbimiz, Hucurat Suresi 12. Ayet-i Celile’de tecessüsün yani başkalarının ayıplarını araştırmanın yasakladığını buyuruyor. Keza, İnsanların ayıplarının peşine düşerseniz, şüphesiz onları fesada uğratırsınız, buyurur Resul-i Ekrem (sav).

Bu konuda yazılmış pek çok hikâye var, ama bunlardan bir tanesi oldukça değerli. Bu sebeple sizlerle paylaşmak istedim. Bize örnek mi lazım? Alın size çok güzel bir örnek:

Adam 40 yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp selam verdi. Adını söyledi, öğretmeninin halini hatırını sorduktan sonra, "Hocam beni tanıdınız mı?" der.

Yaşlı öğretmen: Hayır, üzgünüm tanıyamadım.

Adam: Hocam nasıl tanımazsınız?.. Ben ilkokul öğrenciniz S.M.

Hocadan kendisini tanıdığına dair bir cevap alamayınca hangi yıllarda ve hangi şehirde öğrencisi olduğunu söyler ama öğretmeni yine tanımaz. Bunun üzerine öğretmeninin hatırlamasına yardımcı olacağı umuduyla kendisi için çok önemli olan ve yıllarca unutamadığı anısını anlatır:

Hocam sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım, yani çalmıştım. Siz de "Herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım" demiştiniz. Ben utanmış ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler döküyordum kisizden bir komut daha geldi:

Şimdi herkes gözlerini kapatsın!

Sıradakilerin ortasında bir yerdeydim. Aranma sırası bana gelmişti. Elinizi cebime dokundurduğunuzda saati fark edip almıştınız. Ama en sondaki arkadaşa kadar aramaya devam etmiştiniz. En son arama da bitince oturmamızı istemiştiniz ve saati sahibine vermiştiniz. Saati kimin ç/aldığını söylemediniz. İnanın ben büyüdükçe bu davranışınız da içimde büyüdü.

Hocam ben şimdi 50 yaşındayım. Düşünüyorum da hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım. Her aklıma geldiğinde sarsıldım ve her aklıma geldiğinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim…

Şimdi beni hatırladınız mı Hocam?

Yaşlı öğretmen yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak:

O olayı ben ertesi gün unutmuştum. Şimdi sen anlatınca hatırladım. Sizlere "gözlerinizi kapatın" dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği hataya düşen öğrencime karşı içimde bir olumsuz düşünce oluşmasın istedim. O sen miydin? Bilmiyordum, nasılsın evladım?

50 yaşındaki adam yeniden sarsıldı!

Nasıl sarsılmasın ki?

Öğretmen de gözlerini kapatmış. Sırf bu hatanın sahibini bilmemek için!

Bu ne büyük erdem!

Biz olsak kim olduğunu öğrenmek için kendimizi paralarız ama öğretmeni bu hataya düşen yaşı daha çok küçük olan öğrencisinin kim olduğunu bilmek istemez.

Öğretmen o gün öğrencisinin ve belki de sınıftaki pek çok öğrencinin yüreğini tahrip edebilirdi. Ama öğretmen mesleğine yakışanı yani tamiri, mamuru seçti.

Güzel bir örneklikti değil mi?

Yüreğine güvendiğimiz Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer Bey’in de dikkatlerine!..