Tahıl koridoru Türkiye'nin ikinci 'One Minute' olayıdır
Jeoekonomi ve jeopolitik alanın en belirleyici unsuru ve
üzerinde odaklandığı en temel konu, güç ve gücün kullanımıdır.
Dünyanın yeniden şekilleneceği bir süreç tüm
sancıları ile beraber yaşanmaktadır. Ekonomi ve Enerjinin belirleyici olduğu bu
süreç sonunda, günümüz dünyasından çok daha farklı bir dünya coğrafyası ve
uluslararası ilişkilerin şekilleneceği muhakkaktır.
Var olan realite de; Türkiye, uluslararası politikada jeopolitik
ve stratejik açılardan öne çıkan kilit konumu dolayısıyla önemli bir aktör
konumunda.
Tahıl koridoru ile potansiyel olarak felaketle
sonuçlanabilecek bir küresel gıda krizi tehdidinin önlenmesinde anahtar ülke
konumuna gelen Türkiye, Dünyanın 5’ten ibaret olmadığını pratikte göstermiş
oldu.
Türkiye, tüm dünyanın/insanlığın, belki de
çaresiz ve çözümsüz kaldığı bir durumda
tekrardan ''one minute'' diyerek ilkinden farklı bir amaçla küresel dünyayı bir masa etrafında
toplamıştır.
Küresel siyasette yeni hedef ve amaçlar ve kaynak keşfi, bir
taraftan dünya enerji arz güvenliğinin sağlanması için yeni politikalar
belirlerken diğer yandan Türkiye'yi uluslararası politikada söz sahibi ve küresel
enerji arenasında önemli oyunculardan biri yapmıştır.
Günümüzde ülkelerin güç parametreleri, artık birbirlerinden
bağımsız yalın unsurlar olarak değil, her biri yeni fonksiyonlarla birbirini
etkileyen dinamik unsurlar olarak değerlendirilmektedir. Kabul etmek zorundayız
ki çağımızda ulusal gücün en önemli belirleyicisi, ekonomi ve gıdadır.
Tutarlı bir strateji belirleyip, bu doğrultuda ekonomik
kaynaklarını ve nüfus potansiyellerini iyi değerlendirebilen ülkeler zaman
içerisinde büyük güç ya da küresel güç haline gelebilirler.
Artık hasta adam yok. Yüzyıldır kirli politikaları ile dünyayı
sömüren batı ve haçlı yağmacılarının maskesini düşüren, Ortadoğu ve Asya dahil
neredeyse tüm dünya mazlumlarının umudu olan bir lider ülke var.
Evet, yüz yıldır varlık içinde yokluk yaşayan ülke,
bataklıklarını kurutmuş bu bataklıklardan beyaz zambaklar çıkartmaya başlamış
bir ülke.
Ne kadar baskı, ne kadar saldırı gelirse gelsin, ayağa kalkan,
21. Yüzyılın lider ülkesi olmaya hazırlanan bir ülke.
Üstad Necip Fazıl diyordu ya ‘'Bir akıl gelecek ki akıllar
delirecek ve bir devrim evvela devrimi devirecek''
Ardından ‘'Kimsesizlerin sesi olduk. Sessiz yığınların sesi
olduk'' çığlığı ile Anadolu'yu kıyama kaldıran yürüyüş.
Devletin, siyasetin, politikanın, savunmanın milli olması hali,
Milli bir zihinsel devrim.
Sonuç, her şeye rağmen. Ekonomik savaşa, muhalefetin yetkinsiz
ve pervasızca saldırılarına rağmen Yükselen bir Ülke.
Kurtuluş savaşı nasıl ki Hint Müslümanları için bir umut idiyse,
bugün Türkiye'nin siyasi bir güç olarak yükselişi aynı şekilde tüm Dünya
halkları için bir umut olacaktır.
Ve tüm saldırılar bu umutları sabote etmeye yönelik değil miydi?
12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz dâhil, bütün saldırılar bu amaçla
yapılmadı mı?
Çocuklarımız ya terör örgütlerinin kızıl ateşi ya da FETÖ'nün
Alamut KALESİ arasında tercih yapmak zorunda bırakılmadı mı?
Hem içerde hem dışarıda bu ‘'sessiz yığınların sesi'' ne karşı,
tarihi ve siyasi sicili kirli odaklar, partiler ve devletler demokratik
muhalefet maskesi ile tek çatı, tek aday, tek amaç etrafında birleşmedi mi?
Akılları ve hesapları delirtecek, yüzyıllık sömürü, kan ve
irinden müteşekkil bu sofrayı dağıtan bu sese karşı tüm saldırılar tek bir
planın ve bu plan doğrultusunda oluşan siyasetin bir parçasıdır.
İçerde muhalefet, dışarıda ise küresel güçler bu siyaset ile
Türkiye'yi istedikleri çizgiye çekmeye çalışsa da.
Türkiye'nin karşısında duran Ahlâkî temelden yoksun, ahlâkî
değer yargılarının süzgecinden geçmeyen bu siyasetin, küresel skandallar
dizisinde, Sömürü ve haksız bir bölüşüm olarak karşılık bulacağı muhakkaktır.
Avrupa ve ABD şunu kesin olarak bilmeli ki, artık Ortadoğu ve Asya'da hiçbir hesabın Türkiye ve Türkiye ekseninde birleşen bölge halkları hesaba katılmadan gerçekleşme şansı yoktur
Çünkü artık her şey farklı; ne tas eski tas ne de hamam eski hamam.