Tahakkümcü liberal dil
Türkiye'nin Osmanlı'dan başlayan batılılaşma ve/veya modernleşme tarihinde, gündelik hayatın da sekülerleşmesi için uygun vasatı oluşturmak ve bunun farklı siyasal, sosyal, kültürel araçlarını üretmek konusundaki çabaları görmek mümkündür. Yukarıdan aşağıya bir batılılaş(tır)manın yaşandığı bu süreçte, kadim ile modern olan arasındaki sarkaçta bir çok eklektik, senkretik görünümler ortaya çıktığı gibi gerilimli alanlar da oluştu. Aynı zamanda uyum ve direnişlerin farklı tonlardaki renkleri, gündelik hayatın girift ilişkiler ağı içerisinde görünür oldu.
Türkiye'de müslüman değerler üzerinden geliştirilen dirence karşı oluşturulan vasat ve geliştirilen vasıtalar, ciddi anlamdaki değişim ve dönüşümlerin müsebbibi oldular. Müslümanlar geçirilen badirelerin ardından ve özellikle 28 Şubat sürecindeki travmalardan sonra iki noktada krize girdiler. Birincisi, iktidara odaklanan siyasal, sosyal, kültürel vb. tüm düşünsel süreçlerde, post-iktidar durumunda müslümanlığın gündelik yaşam içerisindeki yeni sorunlarını henüz maddeleyebilmiş olmamaları. Bu durum, onları yaşamın anlıksal akışı içerisinde küresel hale gelen tüketim ahlakının içine entegre etmeye doğru götürüyor.
Yaşanan küresel sorunlar karşısında, sadece politik alanda değil, gündelik yaşamın kültürel, sosyal vb. alanlarında, yeni ve küresel süreçte gittikçe genişleyen sorunların farkında olan ve bunlara öneriler geliştirebilecek tartışmaların acilen başlaması gerekmektedir. Mesela, gündelik yaşamın ahlaklı kılınması, yaşam felsefesi ve ahlakı, aile, tüketim vb. bir çok sorunlar. "İslamileşme" meselesinin zahirde değil, gündelik yaşamın kodlarına yerleştirecek bir deruni tartışma sürecine ihtiyacımız var. Aksi halde imam hatip liselerinin, ilahiyat fakültelerinin sayısını çoğaltmak, başörtülülerin sayısını artırmak meselesi değildir tartıştığımız.
İkincisi, bu sorunların orataya konulmaya çalışıldığı dil ise liberal bir nitelik arz ediyor. Müslümanlar, 28 Şubat sürecindeki sıkıntılardan sonra bugün gelinen noktada, kendilerini ifade edebilmenin yegane dilini, yoğurdu üfleyerek yemek gerektiği sözünden hareketle kendilerine sunulan liberal bir dil olarak görmektedirler. Tabii burada asıl önemli sorun, bu dilin "kendi"lerini ifadeye yetip yetemeyeceği sorunudur. Liberal dil, futursuz bir biçimde kullanılırken, yanı sıra liberal kavramlar da artık hayatın yönelim ve amaçlarını belirleme konusunda devreye giriyor. Kavram kullanımının çok uzun vadede gündelik yaşam kodlarını belirlediğine hiç kuşku yok. Bu açıdan sorunlarımızın ama asli sorunlarımızın farkındalığı kadar, onun ifade edildiği dil ve kavramlar da büyük önem arz ediyor.
Öte yandan resmetmeye çalıştığımız bu durum, asli kaynaklarımızla sahih irtibatımızı da oldukça sorunlu hale getiriyor. Liberal sorunlar ve dilden hareketle, kadim geleneğimiz, İslam öncelikle zihniyet olarak sorunsallaşıyor; sonra da marjinalleşiyor. Tüm bunlarla ilgili sorunları aslında gündelik hayatımızın içindeki bir çok tartışmalarda rahatlıkla izleyebiliyoruz. Nitekim liberal bakış açısından, kürtaj hemen annenin bir tercihi haline geliveriyor. Taşıyıcı annelik ve evlilik dışı kişiden alınan spermle çocuk sahibi olma meşrulaşıyor. Tüm bunların aynı zamanda, tarihi birikimi, müktesebatı ve büyük bir değerler dünyasını yeniden dönüştürme operasyonu olduğu ise gündeme gel(e)miyor.
Şunu burada özellikle belirtmeliyiz. Liberal kamu anlayışına göre (legalistik kamu), kamusal alanda neyin iyi olduğuna dair aşkın bakış açıları bir önkoşul olarak reddedilir. (Bkz. Şeyla Benhabip, "Kamu Alanı Modelleri", Cogito, S. 8, ss. 243-244) Bir ayı geçgin bir süredir devam eden kürtaj vb. bir çok tartışmalarda, ısrarla "dini bakış açısını dışarıda tutalım" yaklaşımlarının beslendiği arkaplan budur. Dolayısıyla bir özgürlük söylemi olarak müslümanların sarıldıkları liberal dil, kendi kendini dışarıya atmak anlamına gelmektedir pratikte. Öte yandan kendisini merkeze oturtmaya çalışan liberal dilin tahakkümcü yapısı ise gözlerden kaçmaktadır.