Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.26
Gram Altın
2920.99
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 May 2022

Suudi Arabistan Gezisi Önemliydi

Türkiye’nin güney hudutlarından Umman Denizi’ne kadar uzanan coğrafyada bulunan ülkelerin en belirgin özelliği İsrail hariç hepsinin halklarının Müslüman olmalarıdır. Bir diğer özelliği ise, bu ülkelerin sınırları milli esaslara dayanmaksızın Birinci Dünya Savaşı’nın galibi İngilizler tarafından belirlenmiş olmasıdır.

Bilindiği gibi o tarihlerde Osmanlı Cihan Devleti’ne karşı yürütülen savaşta aşiret reislerini, şeriflerini ikna ederek tarafına geçirdiler. Akabinde muhtemel petrol yataklarını dikkate alarak mevcut güncel sınırları çizdiler.

Bu sebeptendir ki bugün her bir Arap ülkesinin bir diğer ülkeyle sınır sorunu bulunmaktadır. Hâlbuki bu ülke halkları ortak bir inanca, ortak bir tarihe ve dile sahipler. Hatta onların kanını ve kaynaklarını sömüren düşman bile ortaktır.

Doğru teşhis doğru sonuca götürür.

Bir hasta doktora gittiğinde önce sorunu doğru teşhis etmeye çalışır. Aslında sosyal ve siyasal sorunlar için aynı şey geçerlidir. Sorunu doğru teşhis etmek adına Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki ilişki, belirli etkenlerin tesiri altında oluştuğunu söyleyebiliriz. Kısaca bu etkenleri şu üç başlık altında toplayabiliriz:

Birincisi, psikolojik etkenler: Özellikle Arap Milliyetçileri 16’ncı yüzyıldan 20’nci yüzyılın başlarına kadar Osmanlı/Türk hâkimiyeti altında yaşadıkları için bir ulus olamadıklarını belirtirler. Bu iddialarını temellendirmek için de sürekli Batılı araştırmacıların eserlerini kaynak gösterirler. Hâlbuki Arapların ve Türklerin birbirlerini ‘’öteki’’ görmelerinin kendilerinin değil, onların kanını akıtan, kaynaklarını sömüren bölge dışındaki Batılı güçlerin işine yarar.

İkincisi, İsrail faktörüdür: Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin manda yönetimine terk edilen Filistin, BM’nin Genel Kurulu’nun 29 Kasım 1947 tarihinde aldığı kararla Araplar ve Yahudiler arasında ikiye bölündü. Türkiye bölünmenin aleyhinde oy kullansa da İngiltere’nin 14 Mayıs 1948’de Filistin’i terk etmesiyle İsrail Devleti kuruldu.

O günün şartlarında Türkiye Sovyet tehdidine karşı Batıyla yakınlaşmak istediği için İsrail’i 28 Mart 1949’da tanıyan ilk Müslüman ülke oldu. Tabi bu Arap halkları arasında Türkiye’ye karşı büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Daha sonra Türkiye her fırsatta Filistin’in haklı davasını savunsa da acaba ‘’bir komplo mu kuruluyor?’’ şüphesini yaratmıştı.

Üçüncüsü, dış etkenler: Batılı güçler, zengin petrol kaynaklarını sorunsuz almak için devamlı Türk-Arap ilişkilerini germeye çalışmıştır. Dünya enerji ihtiyacının büyük bir kısmı petrol ve doğalgazla karşılandığı sürece bu kaynakların kontrolü için buna devam edeceklerdir.

Teşhisi bu şekilde koyduktan sonra peki, çözüm nedir?

Çözüm: Bu ülkelerle diyalog yollarını aramaktır. Bu nedenle Suudi Arabistan dâhil olmak üzere, Türkiye’nin son zamanlarda bölge ülkeleriyle yürüttüğü diplomatik ilişkiler de bunu gösteriyor. Bu fikirleri bugün değil, uzun bir zamandan beri bu köşede hep yazdım.

Üstelik bunları yazdığım zaman bu ülkelerle karşılıklı sert açıklamalar yapılıyordu. Demem o ki o gün savunduğum fikirlerin bugün hayatta geçtiğini büyük bir memnuniyetle izliyorum. Bu duygu ve düşüncelerle herkesin Ramazan Bayramı’nı tebrik eder bölgemize ve tüm dünyaya barışın hâkim olmasını dilerim.