Suskunluğun Sesi
İnsanlar arasındaki ilişki, kelam ve konuşmayla gerçekleşmektedir. Dil, insanın iletişim uzvudur. Ancak irtibat ve muhabbet sadece lisanla yapılmaz. Bir de gönül dili ve kelamı vardır ki, harf ve kelimelere ihtiyaç duymaz. Konuşmak, sürekli konuşmak ve başkalarına söz vermeden konuşmak, haddi aşmaktır. Onun için Karacaoğlan ne güzel söylemiştir:
Mecliste arif ol kelamı dinle
El iki söylerse sen birin söyle
Elinden geldikçe sen eylik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
Az konuşmak ve çok dinlemek âriflerin geleneğidir. Susmak sınırları bilmektir, yani kendini bilmektir. Kendini bilen, Hakk’ı bilir ve dolayısıyla hakikati bilme yolunda mesafe alır. Susmak, pasif kalmak, edilgen olmak değildir. Çok konuşmakla, susmanın asaletine ulaşılamaz. Sesli ve bağırarak konuşmak, cesaretin işareti değildir. Bilakis korkaklık ve sinikliğin alameti olarak söylenebilir.
Cesaret sahibi kimse, az konuşur, çok iş üretir. Sözden ziyade yaptıkları onu anlatır. Zira dilini tutan kazançlıdır ve kurtulur. Selamet ve dinginlik, sükutun kardeşidir.
Susmak, hikmet dilini konuşmaktır. Dilini tutan hikmet insanı, güzel ahlâkın numunesi haline gelir. Dilini tutan, şeytan ve dostlarını mağlup eder. Eline, diline ve beline sahip olan iffet insanı, kâmil ve âriflerin yoldaşlığına talip olduğunu beyan etmektedir.
İrfan ehlinin özelliği sükûnet, hayır konuşmanın diğer adıdır. Hayır konuşmak gibi, hayır için susmak, güzel ahlâkı gerçekleştiren bir ibadettir. İbadette tezekkür, tesbih ve tefekkür bulunur. Mü’min olan hayrı, iyiyi düşünür ve onu konuşmasının konusu yapar.
Nifak ehli ise, içindekini konuşmaz, hakikati gizler. Hayrın konuşulmasını ve yayılmasını istemez. Çok konuşur, dolayısıyla çok yanılır ve çok yalan söyler. Nitekim yalan da nifak alameti değil midir?
Salah ve felah için dili tutup, suskun kalmasını bilmek lazımdır. Suskunluk, kalbin düşünmesi ve ağlamasıdır. Dil ile iman sübut bulur, kalple itminana erer. Diline sahip olmayan, imanın kemâlatından nasiplenmekte zorlanır.
Çok gülmek gibi çok konuşmak da kalbi karartır. Kalbi kararan ve katılaşan Hakk’ın divanından uzaklaşır.
Sükût etmeyen dil, bütün hataların ve noksanların merkezi haline gelir. Sükûnet, rahatlığı getirir. Hayrın yayılması ve şerrin son bulması için, kelam kadar, suskunluk da fayda sağlar. Onun için Yunus Emre, söz ve sükût arasındaki farkı ortaya koyar:
Sözünü bilen kişinin, yüzünü ağ ede bir söz.
Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,
Söz ola zehirli aşı, bal ile yağ ede bir söz.
Göz ve kulak, çift olduğu için çok görür ve çok duyar. Ancak dil bir tanedir. Her gördüğünün ve duyduğunun peşine düşmemek, gönül dilinin özelliğidir. Gönül dili hakikat karşısında susar, batıl ve bidat karşısında aslan ve ejderha olur. Sükûnetin alameti gönül ve kalp dili, istikametin levhalarını göstermektedirler.
Sözün gümüş, sükutun altın olması, beşer terazisinin dengesinden kaynaklanmaktadır. Dünyanın değerleri, ahiretin değersizleridir. Söz insana şeref te kazandırır, rezil de eder. Sözün terazisi, akıl ve kalp dengesidir. Gönülde birleşen sükûnet, dille yapılan hiçbir konuşmayı/kelamı tartmaz.