'Susaydıysanız özgürlük için'
Özgürlük kavramı, günümüz dünyasında en çok anlam kaymasına uğratılıp içi boşaltılan kelimelerden birisidir. Genç neslin özgürlük arayışı ve söylemleri, risk almayan, sorumsuz ve başıboş bir yaşama referansta bulunuyor. Halbuki özgürlüğün öncelikli gereği, irade göstermek, sorumluluk ve risk almaktır. Özgürlüğe "her istediğini yapabilmek" anlamının yüklendiği post/modern dünyada fert, insan, çevre ve dünya ile ilgili herhangi bir sorumluluk üstlenmek istemiyor. Bu bağlamda özgürlüğün bir tüketim ahlakını beslediği ve ondan da beslendiği bir başka boyut olarak kendisini gösteriyor.
Fakat özgürlük, insanın bir insan olma sorumluluğunu üstlenebilmesi açısından gerek şarttır. Belki modern zamanların en önemli paradoksu, özgürlüğü bir sorumsuzluk anlamı içerecek biçimde konumlandırmaktır. Bundan dolayı öncelikle insanı, "kendi"si olmasının önündeki engellerden kurtarmak, kadim gelenek ve dinlerin de temel amacı olagelmiştir. Bu engeller, insanın kendisinden çevre ve kültüre kadar bir çok farklı faktörleri içermektedir. Bacon'ın idolleri, Şeriati'nin insanın zindanı dediği şeylerdir bunlar.
İslam dünyasının özellikle muzdarip olduğu sorunların başında bu gelmektedir. Arap Baharı diye nitelenen hareketin, bilhassa Tahrir Meydanı'nda kendisini gösteren boyutu, insanların yaşama, topluma, tarihe "kendisi olarak" katılma; kaderleri üzerine bizzat kendilerinin söz söyleme talepleridir. Onlar özgürlüğe vurgu yaparlarken, aynı zamanda mezar evlerindeki yaşamlarından kurtulmayı, bölüşümde adaleti, ekmeği, insan yerine konmayı, bir şeyi seçebilmeyi tahayyül ediyorlar. Çünkü yıllarca diktatörlerin zulmü altında yaşıyormuş gibi yapmayı, özgürmüş gibi davranmayı artık onurları kabul etmiyor. Özgürlük, onların dünyayı inşa etme sorumluluğuna katılabilmelerinin en temel şartlarından birisi.
Muhammed Mursi, Time dergisine verdiği demeçte, "Özgür olmayı öğreniyoruz; bunu tecrübe etmemiştik" diyor. Hiç şüphesiz, burada Mursi"nin "özgürlük " kavramına yüklediği anlam, sadece insanların Hüsnü Mübarek'ten kurtulmasını ifade etmiyor. Mısır 'da halk Tahrir meydanını günlerce doldurdu; Bu tam da bir diktatörden kurtulmak için iyi bir fırsattı. Mübarek gitmek zorunda kaldı. Özgürlük söylemleri yeni talepleri de içinden çıkarmaya devam ediyor. Mursi'nin sözleri Mısır'ın yeniden inşa edilmesinde halkın tek tek kendi iradeleriyle, çatışmalar, gerginlikler, tartışmalar, itirazlar, kabuller ve en önemlisi kendileri olarak özgürlüğü yani adil paylaşımı, liderini seçmeyi, kendisini ifade etmeyi tecrübe edeceğini bize söylemektedir. Hiç şüphesiz bunun gerçekleşebilmesi uzun bir süreci gerektirmektedir. Ancak, tüm bunların ifade ettiği en önemli şey; Mısır'ın tarihe bir aktör olarak katılabilme talebidir. Mübarek'li Mısır, hem kendisi olmayı hem de tarihe katılmayı reddediyordu. Mısır'ın kendisi olması, İran ve Türkiye'nin gücü ile birleşince, küresel aktörlerin öyle kolay hareket edememesi demek. Mısır ve diğer Ortadoğu halklarının kendilerine gelmeleri karşısında küresel aktörlerin sabotajları devam edecektir. İşte bu da müslümanların özgürlüğü tecrübelerinin önemli bir parçası olarak görünmektedir. Zaten özgürlüğün kökleşmesinini de bu engeller sağlayacaktır işin gerçeği. Bunun için özgürlük, ekmek, su hava ve yaşam gibi hayatın içindedir.
Başlıktaki sözler "Bir Demet Tiyatro" programında, pasifist yoldaşına karşı bilinçli bir emekçinin Spartaküs'e atfen söylediği sözler. Spartaküs, etrafında adamlarla birlikte giderken, adamları "suyumuz kalmadı, çok susadık" deyince Spartaküs; "Susadıysanız Özgürlük İçin" diyor. Bundan dolayı, her şeyin yolu önce özgür olmaktan geçiyor.
Hz. Peygamber'in (SAV) evrensel mesajını toplumla buluşturduktan sonra, ortaya çıkan "kölelere özgürlük" sloganı sadece, Mekke toplumu içindeki paryaların kölelik etiketinden kurulmalarını ifade etmiyordu. Onurlarını, ekmeklerini, kendilerini ifade etmeyi, cemaat olmayı, sözünü söyleyebilmeyi hatta sözünü söyleme ihtimalini, duygularını ve aklını özgürleştirmeyi, insan olabilmenin ilk adımını ifade ediyordu. Yani insana dair ne varsa, insanlığa dair ne varsa, insan olabilmeye dair ne varsa hepsini ifade ediyordu. Çok geçmeden işte onlar, tarihin akışını belirlediler. İlahi mesaj onlara özgürlüğü öğretti; onlar sorumlu birer insan olarak bunu tecrübe ettiler. Özgürlüğü, tüm insan/lığı uyandırmak üzere kendisini diriltmek olarak anladılar.
Bugün sorulacak en önemli soru şudur: Modern zamanlarda talep edilen özgürlük insan/lığı diriltiyor mu? Umarsızca yaşamak, her şeye boşvermek, uyuşmak, idealsizleşmek, gündelikleşmek, isyan etmeyi bize özgürlük olarak takdim edenler, insanlığa karşı büyük bir savaş açtıklarının farkında mıdırlar? Bu özgürlük anlayışları "insan" kavramının içini boşaltmaktan başka bir işe yaramıyor. Üstelik de gittikçe canavarlaşıp vahşileşen yeni bir "Leviathan" üretiyor.