SURİYE'NİN LANETİNE KARŞI NE YAPMALI?
Doksanlı yıllardan itibaren Ortadoğu'de arka arkaya büyük depremler yaşanmaktadır. Her deprem kendisinden sonra daha büyük sarsıntının zeminini ve imkanını hazırlamaktadır. Kuveyt'in işgali, Körfez savaşları, Irak'ın işgali, Lübnan'da İsrail-Hizbullah savaşı, İsrail'in Filistin saldırıları, Ortadoğu'da büyük sarsıntılara neden olan olaylardır. Ortadoğu'da esas depremi, Arap Baharı denilen büyük olaylar zincirinin başlattığını söyleyebiliriz. Arap Baharı'ndan sonra Mısır, Libya, Yemen, Suriye ve Körfez'in eskisi gibi olması mümkün değildir. Arap Baharı, arkasında gri, karanlık, kaos ve çatışma dolu bir coğrafyanın oluşmasına neden olmuştur.
Suriye savaşı, Ortadoğu'yu ve dünyayı sanılanın ötesinde etkilemektedir. Ortadoğu'da bölgesel ve küresel aktörler, Suriye savaşına göre konumlarını ve politikalarını belirlemektedirler. Suriye savaşı, global düzeyde sayısız aktörün ve faktörün iç içe geçtiği içinden çıkılmaz bir cehennem çukuruna dönüşmüş durumdadır.
Suriye savaşı, ülkelerin direkt askeri güçleriyle karşı karşıya geldiği bir savaş değildir. Suriye savaşında bölgesel ve küresel güçler, kendi adlarına savaşacak irili ufaklı yüzlerce örgüt ve yapı üretmişlerdir. Örgütler ve yapılar, kendilerine destek veren ülkeler adına savaş vermektedirler. Vekalet savaşı olgusunu Suriye'de bütün boyutlarıyla görmekteyiz. Rusya'nın ve İran'ın Suriye'de fiili varlığı ve operasyonları, vekalet savaşlarının yetersiz kaldığını, asıl aktörler arasında sıcak çatışmanın kaçınılmaz olduğunun işaretlerini vermektedir. Amerika'nın Rojava'daki altyapısını güçlendirmesi, Batı'nın Suriye'yi Rusya ve İran'a bırakmayacağı anlamına gelmektedir. Uzun vadede Rusya, Suriye'de büyük zorluklar ve problemlerle yüz yüze gelecektir.
Suriye savaşı, coğrafyamızı sarsarken yüz binlerce insan hayatını kaybederken ve milyonlarca insan mülteci konumuna düşerken Müslüman toplumlar, ortaya bir çıkış yolu koyamamaktadırlar. Ortadoğu ve Suriye'ye ait plan ve politikalar, Moskova-Brüksel-Washington üçgeninde yürütülmektedir. İslam coğrafyasında yaşanan kısır ve verimsiz mezhepsel, etnik, siyasi ve hegemonik çatışmalar, çözümden ziyade çatışmanın ve maliyetin derinleşmesinden başka bir işe yaramamaktadır. Yaşanan çatışma, savaş ve kaos ortamında yaratıcı, derinlikli ve somut politikalar ve perspektifler yerine, komplo teorileriyle vakit kaybedilmektedir. Ezikliğimiz ve çaresizliğimiz bizi komplo teorilerine müptela hale getirmektedir.
Rusya, Suriye'de oyun kurucu ve belirleyici olduğunun uluslar arası düzeyde kabul edilmesi için her geçen gün gücünü arttırmaya devam ettirmektedir. Viyana Süreci çerçevsinde Rusya-Amerika'nın oyun planının uygulamaya konulacağını öngörebiliriz. Kırmızı çizgileri belirleyen güçler, Rusya ve Amerika'dır. Esad'ın gitmesine Rusya-İran ikilisinin engel olmasından ve Amerika'nın şu anda Esad'ın gitmesini öncelik olmaktan çıkarmasından dolayı mevcut durumda belirsiz bir süreye kadar Esad rejimi var olmaya devam edecektir.
Amerika ve Rusya'nın öncülük ettiği Viyana Süreci, Suriye savaşının çözümü için Cenevre-3 görüşmelerini yapmayı planlamaktadır. Şimdiye kadar yapılan birçok uluslararası toplantıya Kürtler ve PYD çağrılmadı. Amerika ve Rusya'nın ortak girişimiyle Cenevre-3 toplantısına katılması için PYD'ye davet gönderildi. Bu gelişme, PYD'nin Rusya ve Amerika ile sadece askeri müttefik olarak değil, aynı zamanda siyasi müttefik olmaya başladığının işaretini veren önemli bir gelişmedir.
Türkiye, tarihinde ilk defa Kürt sorununu çözüm süreci denilen siyasal bir proje ile çözmeye çalıştı. Çatışmanın ve kanın durmasını sağlayan çözüm süreci, 7 Haziran seçimlerinden sonra yerini çatışmalı bir ortama bıraktı. Çözüm sürecinin bitmesini sağlayan ana faktörün Suriye'deki gelişmeler olduğu artık net olarak ortaya çıkmış durumdadır. Türkiye'nin Kuzey Suriye dediği Rojava'da Kürdistan Bölgesel Yönetimi benzeri bir oluşuma izin vermeme politikası ve PYD'nin Rojava'da etkinlik kazanması, çözüm sürecinin bitmesini sağlayan ana nedendir.
Cenevre-3 görüşmelerinin hazırlıklarının yapıldığı, Irak-Türkiye ilişkilerinin gerildiği, çatışmaların yoğunlaştığı bir ortamda ABD Başkan Yardımcısı Biden, İstanbul'a bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret, Türkiye-ABD arasındaki stratejik ortaklığın tekrar tescillendiği anlamına gelmektedir. ABD yönetimi, Suriye politikasını belirlerken Türkiye'ye rağmen değil, Türkiye'yle beraber çalışmak istediğini ortaya koymuştur. Güneydoğu bölgesindeki çatışmalar bitmeden Suriye'de istikrarlı bir durumun gerçekleştirilemeyeceği açıktır.
Suriye savaşı, Ortadoğu'da ve Türkiye'de güvenlik merkezli bir yaklaşımı öne çıkarmıştır. Suriye kaosu, bölgede ve dünyada herkesin kendisini güven içinde hissetmemesine neden olmuştur. Ortadoğu'da hepimizin güvenliği birbirine bağlı bulunmaktadır. Bu coğrafyada hiç kimse tek başına güvenliğini ve huzurunu sağlama lüksüne sahip değildir.
Ülkemizin güvenliği, barışı ve refahı için Suriye, Ortadoğu ve dünyada olup bitenleri doğru okumamız gerekmektedir. Demokrasi, hukuk ve özgürlük standartlarımızı uluslararası düzeye getiren yeni bir anayasaya ve hukuk sistemine ihtiyacımız vardır. Suriye savaşının yarattığı kaos ve çatışma ortamına demokrasi, barış, hukuk ve özgürlük standartlarımızı yükselten politikalarla gerekli karşılıklar verilmelidir.