Suriyelileri bir görme yanlışı
Birkaç aydır yükselen yabancı düşmanlığı dalgasının "arkasındaki
dinamikler" çok iyi anlaşılmalı.
Fizikteki temel kaidelerden biri her maddenin bir esneme
noktası olduğu gerçeğidir.
Eğer maddeyi o noktadan daha fazla bir kuvvete tabi
tutarsanız madde kırılır.
Sosyal doku da böyledir.
Eğer sosyolojik gerçeklerden uzak kalınırsa o zaman toplum
da bir yerde kırılır.
İşte birkaç aydır bu kırılmayı yaşıyoruz.
2011’den bu yana Ensar-Muhacir kalıbına
hapsettiğimiz Suriyeliler meselesinde, gördüğümüz ile yaşananlar
arasında inanılmaz tezatlıklar var.
Meselenin tüm taraflarını dinlediğimi düşünerek siz değerli okurlarıma
durumu özetlemek istiyorum.
3,7 milyon GEÇİCİ KORUMA STATÜSÜNDE SIĞINMACILARIN bir
kısmı "savaş"tan ziyade "ekonomik" gerekçelerle
Türkiye’de bulunuyor.
Bir kısmı ise Esed’ın zorunlu askerlik uygulaması nedeniyle
kimseyi "öldürmek ya da ölmek" istemediği için
ülkesinden kaçmış.
Öte yandan Esed’in zulmüyle anne babasız, yersiz yurtsuz kalan
10 binlerce çocuk var.
Yine gösterilerde kan dökmeyi umursamayan Esed güçlerinin
sakat bıraktığı birçok insan...
Komutanlarla yaptığım görüşmelerde bunların birçoğunun cephede yardım
edilemediği için öldüğünü öğrendim.
Çok azı sağ kurtuluyor. Kurtulanlar da çoğunlukla yine Suriye’de
geri hizmette görev alıyor.
3,7 milyon insanın içerisinde "vatan özlemi" çekenlerin
oranı yapılan anketlerde yüzde 70’ten fazla çıksa da bir o kadar da Suriye’ye "geri
dönmek istemeyenler"in oranın olması işleri iyice karıştırıyor.
Suriye’nin imar edilmesi gerekiyor ama ne AB ne de ABD bu
meseleyi gündemine almış değil.
Almazlar da...
Çünkü PKK’nın Suriye uzantısı PYD-YPG’nin
bölgede olası bir "terör devleti" kurması hem İsrail’in
güvenliğini güçlendirir hem Türkiye’nin yükselişini yavaşlatır hem
de İran’ın "Şii Hilâli" rüyasının ortasına
çengel olur.
Bu kadar reel politik çıkar varken Suriyeliler için
uluslararası fonlarla "arpalık" seviyesinde yardım
yapılık meselenin kadük bırakılması "Türkiye dışında" herkesin
işine geliyor.
Bu dengede 3,7 milyon Suriyeli’nin büyük çoğunluğu "mazlum"...
Ama bunu dışında pasaportuyla gelen 1 milyona yakın Suriyeli’nin
meselesi ise çok başka...
Onların çoğu ekonomik olarak hâli vakti yerinde olan, canlarının yanında
mallarının bir kısmını kurtararak Türkiye’ye sığınanlar aslında...
Yanlış anlaşılmasın, bunların büyük kısmı Esed’e de karşı değil.
Yaşanan olaylarda taraf bile değiller esasında...
Konfor alanları bozulduğu için Türkiye’nin açtığı kapıyı "fırsat" olarak
görmüşler.
Çünkü diğer "Arap ülkeleri"nde bu kişilere hiç
misafir gözüyle bakılmıyor.
Sığınmacıların yaşadığı zorluğu görüp de bu ehli keyfin yaşam standardını
onlarla kıyaslamak ise olayın tam anlatılamamasından kaynaklanıyor.
Gelelim birkaç aydır artan tepkilere...
10 yıldır göze gelmeyen Suriyelilerin, bir anda “tehdit” olmasının
sebebi tamamen ekonomik...
Pakistan ve Afganistan’dan gelenlerle birlikte çalışma izni olanlar
hariç kabaca 5 milyon insanın konut, gıda ve
diğer temel ihtiyaç talepleri, bozulan dolar/tl dengesiyle
daha da göze gelir oldu.
İnsanlarımızın hayatları kolaylaştırılmazsa artan bu ayrım yakında bizi
70’lerdeki gibi solcu sağcı tanımlamalarına benzer
ayrıştırmalara kadar götürebilir.
Siyaset üstü adımların atılma zamanı geldi.
CAMBAZA BAKMA EY VATANDAŞ!
Hakikati yakalayacak bir dil ile gerçeğe dokunmamız gerekiyor.
Aksi takdirde ne söylenen sözün ağırlığı kalır ne de itibarın bir
karşılığı...
Hz. Muhammed’in Mekkeli müşriklere “Şu tepenin ardında ordu var, desem inanır mısınız?”
sorusuna gelen “Sen Muhammed’ül Eminsin, inanırız.” cevabı, inancı ne olursa
olsun sosyal dinamiklerin her çağda, aynı şekilde refleks
gösterdiğini ortaya koyuyor.
Eğer dürüst olursanız tüm dünyayı etkileyecek bir yol
önünüzde duruyor.
Ama bunun yerine var olan konfor alanlarını korumak için
ya da bu konfor alanlarına gelip oturmak için yalan
söylemek ya da gerçeği saklamaya girişmek ufak ayak
oyunlarından başka bir şey değil.
Düşmana karşı akıllı olma gereği, dışarıda bu taktik işlese de içerideki
paydaşlarına karşı dürüst olma gereği iç barışın garantisidir.
Bunu asla unutmamak gerekir.