Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.95
Gram Altın
2323.46
BIST 100
9140
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 May 2022

Suriyelilere Nefret

Türkiye sıradan bir devlet değildir, bir “Cihan Devleti”nin bakiyesidir.

Cihan Devleti olmak Türkiye’nin kaderidir. Türkiye’nin bu kaderden kaçması, kaçınması mümkün değildir.

Vaktiyle rahmetli Korkut Özal’dan dinlediğim şu fıkra bizim durumumuzu çok açıklayıcıdır.

Bir adam kendini darı sanmakta, sokakta gördüğü tavuklardan dörtnala kaçmaktadır.

Ailesi ne kadar uğraşsa da bir sonuç alamazlar, sonunda adamcağızı bir akıl hastanesine götürürler.

Doktorların uzun uğraşlarıyla şahıs, darı olmadığını kabul eder ve taburcu edilir.

Ne var ki adamcağız daha hastanenin önünde gördüğü ilk tavuktan feryat figan yine kaçar. Hastaneye dönülür.

Doktorlar “hani sen darı değildin, insandın, tavuklardan kaçmayacaktın?” derler.

Adam, “Evet, ben darı olmadığımı biliyorum ama tavuklar bilmiyorlar!” der.

Galata Türkleri bizi “küçük”lüğe zorlasalar da, bütün dünya bizi halâ “Devlet-i Aliye” biliyor.

“Devlet-i Aliye” olmak, ruhumuza işlemiş, genlerimize yazılmıştır.

Bu baht, her milletin oturabileceği bir taht değildir.

“İslam’ın Kılıcı” namını kazanmış bir millete Anadolu dardır.

Bizim doğal sınırlarımız, Fas’ın okyanus sahillerinden Yakutistan’a, Viyana’dan Hint okyanusu sahillerine kadardır.

Bu sınırlar içindeki kıpırdayan her yaprak, Türkiye’yi ilgilendirir. Gözünü kapasa, uzak dursa da o sorunlar gelip Türkiye’yi bulurlar. Türkiye oralarda masanın bir köşesinde olmak durumundadır. Bu Türkiye’nin kaderidir.

Türkiye ne Ukrayna’ya, ne Suriye’ye, ne Yemen’e, ne Afganistan’a, ne Keşmir’e “Bana ne!” diyemez.

Bilhassa Suriye’ye ve Arap Dünyası’na sırtımızı dönmemiz ne tarihi, ne coğrafi, ne askeri, ne ekonomik bakımdan mümkün değildir, çıkarımıza da değildir.

Türk-Arap düşmanlığı İbrani bir projedir ve İsrail için hayati öneme haizdir. Bu, İsrail kadar Hristiyan dünyanın da rüyasıdır, emelidir.

Devlet- Aliye’nin parçalanmasında önemli rol oynayan kurumların başında, ülkemizdeki Amerikan Board Okulları gelir ve bunların en ünlüsü de “Beyrut Amerikan Üniversitesi”dir.

1866 yılında açılan bu okul, Amerikalı birçok bankerin ve misyoner teşkilatlarının desteğini almış ve Orta-Doğu için kendilerine elemanlar yetiştirmiştir.

Okulun faaliyetlerinde iki konu üzerinde ısrarla durulmuştur.

Birincisi, Arap milliyetçilik hareketlerini yürütecek liderler yetiştirmek ve bunları Osmanlı’ya karşı koz olarak kullanmak... İkincisi de; Ortadoğu petrollerini kontrol altında tutmaktır.

İsrailli yazar Harari “Irkçılık Avrupa’dan yayılan ölümcül bir pandemidir” der.

“Cihan Devleti”mizin sonunu ırkçılık pandemisi getirmiştir.

Emellerine nail olmuşlardır.

Bugün ülkemize sığınan Suriyelilere gösterilen nefretin tohumları bu okullarda atılmıştır.

Beyrut Amerikan Üniversitesi’nin kurucu müdürü Dr. Daniel Bliss okulun açılış konuşmasında:

“Dostlarım, bugün tarih yazıyoruz. Bu okul bir dünya kuracaktır. Paul’un meşhur deyimiyle ‘ben tohumları attım, Apostol (bir havari) suladı, biz de burada mahsulü alacağız” demişti.

Sıradan yurdum insanı boyutlarını aşıp ırkçılığa bürünen “Suriyeli nefreti”, o okulların ve misyoner öğretmenlerinin attığı tohumların mahsulleridir.

Biz bu oyunlara ilk kez gelmiyoruz.

Kemal Tahir geldiğimiz bu menhus oyunlardan birini “Kurt Kanunu”nda şöyle anlatır:

Bizim alık Cemal Paşa Suriye’de Arap milliyetçilerini astı, sağlam suç delillerine dayanarak. Nerden ele geçirdi bu sağlam delilleri, el attığı zaman sakalını bulamayan derbeder? Fransız konsolosu savaş açıldıktan sonra giderken, adettir, kağıtlarını yakar. Allah’ın işine bakmalı ki bütün kağıtları yakan cingöz Frenk diplomat, nasılsa kendileriyle iş birliği yapan Arap Milliyetçilerin listesini unutuyor. Budur Cemal Paşamızın harp divanında kullandığı delil…

— Adamlarını neden darağacına yolluyor Fransızlar?

— Savaşın sonuna göre hesapları var. Yıllarca size bağımsızlık vereceğiz diye kandırdıkları avanaklardan kurtulmak. Bunun için ip parası ile cellat ücretini de bizim Büyük Cemal Paşamıza ödetiyorlar?”

Bu oyunlarla bize koca bir imparatorluk kaybettirdiler.

Çanakkale’de 300 bin Türk aslanını hunharca katleden İngiliz-Fransızlarla panpiş, Sarıkamış’ta 110 bin Türk evladını donduran Ruslarla kankiş olurken, 900 yıl bizim bayrağımız altında problemsiz yaşamış, –imparatorluğumuzun hazin dağılışında sadece azınlık isyancı gruplarıyla mevzi çatışmalar yaşadığımız– Müslüman Araplara kin ve nefret dolu olmak, bu kin ve nefreti nesilden nesle aktarmak “Türki” bir proje olabilir mi?

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan