Suriyeliler üzerinden kaos çıkartmak isteyenler
Resmi rakamlara göre Türkiye’de % 75’lik kısmı kadın ve çocuk olmak üzere 3.6 milyon civarında geçici koruma altına alınan Suriyeli var. Bunun yaklaşık % 3’lük kısmı kamplarda ve barınma merkezlerinde iyi şartlarda ve insani ortamlarda yaşarken, geriye kalan % 97’lik kısmı da hemen hemen tüm illere dağılmış durumdalar. 3.6 milyon civarında Suriyeli kardeşini kıt imkanlarla barındırmaya çalışan Türkiye, Dünya’nın en cömert, en onurlu ve en çok sığınmacı barındıran ülkesi olmuştur. Batı ülkeleri, 3-5 bin mülteci hesabı yaparken Urfa'nın şanlı evlatları 400 bin, Hatay'ın yiğit evlatları 386 bin, Gaziantep'in kahraman evlatları 350 bin, 110 bin nüfuslu Kilis'teki kardeşlerimiz ise 100 binden fazla mülteci kardeşimize gönüllerini açmışlar, ekmeklerini aşını paylaşmışlar, tarihe insanlık dersi vermişlerdir.
Muhakkak ki ülkemize sığınmış Suriyeli mültecilerle ilgili gerekli önlemleri milli seviyede alacağız. Sosyal, ekonomik, güvenlik, kültürel açından ülkemizde bir kırılma ve çatışma yaşanmaması için her türden çalışmayı yapacağız. Toplumun her kesiminden samimi olarak bu meseleye kafa yoranlar, sorunların çözümü için insani ve rasyonel yol ve yöntem arayanlar bir araya gelmeli ve bu meselelere çözümler aramalı. Ama bu sorun “isterse ölsünler yeter ki gitsinler” seviyesine indirgenirse çözüm bulmak zorlaşır, içinden çıkılmaz bir hal alır.
3.6 milyon Suriyeli muhakkak ki Türkiye gibi bir ülke için büyük bir külfettir. Bunların bir kısmı kaçak yollardan geçmiş, kimi belge ve kimliksiz, kimi ikamet etmesi gereken ilin dışında başka bir ilde yaşıyor. Suça karışanlar, kayıtsız çalışanlar, çevreyi rahatsız edenler elbette ki tartışılmalı ve çözüm yolları araştırılmalı. Ancak, teşhis, çözüm ve saha gerçekliği konularında çok dikkatli olunmalı. Tabi ki ülkemizdeki Suriyeliler belirlenen yerlerde ikamet etmeli, suça karışanlar hakkında gerekli müeyyideler uygulanmalı, sokaklarda halkı rahatsız edenlere, günlük yaşamı taciz edenlere kesinlikle izin verilmemeli, gerekli güvenlik ve asayiş tedbirleri alınmalı. Yasal düzenlemeler yapılmalı.
Ancak tüm bunları yaparken ki görüntü “Türkiye, Suriyeli avına çıktı” görüntüsüne asla dönüşmemeli. 8 yıldır verdiğimiz emekler, yaptığımız yardımlar bir çırpıda çöpe gitmemeli. İstanbul gibi bir ilde 1.5 milyon civarında yabancı var. Evet, bunların çoğunluğu da Suriyeli. Ancak Afgan, Pakistanlı, Özbek sayısı da küçümsenmeyecek kadar fazla. Bir de Suriyeli sorunu sadece İstanbul’un sorunu değil yüz binlerce Suriyeli Hatay, Antep, Urfa, Kilis’te yaşıyor hem de daha zor şartlar altında. Bu nedenle bu sorunu sadece İstanbul’da varmış gibi gösterme çabası çözüme gidecek yolda yanlış bir reçete olacaktır.
Yüzyılın vahşetine, cinayetlerine maruz kalmış, vatanlarından hicret ederek, Ensar olan bizlere sığınmış mülteci kardeşlerimize karşı münferit de olsa son günlerde ciddi manada bizleri üzen, insani duygularımızı yaralayan, Anadolu'nun yiğit insanlarına yakışmayan ırkçı söylem ve eylemler geliştiren belli bir güruh var maalesef ülkemizde. Soruna çözüm üretmek üzere halkı Suriyelilere ve İktidara karşı kışkırtma ve tahrik etme çabasındalar. Hem de sözde mürekkep yalamış, okumuş aydın geçinen bir güruh. Resmen ırkçılık yapıyorlar, etnik ve mezhepsel fay hatlarını kaşıyorlar. Sorunun çözümü değil sorunun büyümesi ve ülkede Suriyelilere karşı adeta toplumsal bir çatışma, kin ve nefret durumu yaratmak için çalışıyorlar. Ülkeyi kaosun eşiğine götürmek için var güçlerini ortaya koyuyorlar.
Sadece İdlib’te Nisan ayından bu yana Suriye ve Rus uçakları tarafından atılan bombalarla ölen sivillerin sayısı 700’ü geçti. Kendi ülkesini ve kendi ülkesinde yaşayan vatandaşlarını varil bombalarıyla yok eden, gücünün yetmediği yerde Rus uçaklarına bombalatan, hastane, okul, ibadethane fark etmez hiçbir kutsal ve dokunulmazlık gözetmeyen bir katilin hüküm sürdüğü bugünkü Suriye topraklarına kimseyi zorla ölüme gönderemeyiz. Tarihsel geçmişimiz, kültürel birikimimiz, dini ve milli değerlerimiz buna asla izin vermez. Nesiller boyu unutulmayacak kardeşlik hikâyemiz, atılacak yanlış adımlarla nesiller boyu anlatılacak bir düşmanlık ve trajedi hikâyesine dönüşmemeli. Kaş yapayım derken gözü tümden çıkarmamalıyız.