“Suriyeliler” üzerinden başka hesaplar!..
Meselenin nasıl kaşındığını görüyorsunuz…
Bazı vatandaşlarımızın “haklı” tepkilerini istismar ederek “bunalım” ve “çatışma” üretmek isteyen zihniyetin neyi hedeflediğini gözden uzak tutmamak gerek.
Bir şeyler oluyorsa mutlaka arkasında başka bir şeyler vardır.
“Teröre destek bildirisi”ne imza atanlar, itibar görür ve adeta “haklı” (!) görülür hale geliyorsa…
Şehit yakınlarını çileden çıkartacak “işler” birbirini izliyorsa…
“Aile yapımızı” ve “kimliğimizi” çok yakından ilgilendiren meselelerde toplumun sinir uçlarıyla oynanıyorsa…
“Darbeci zihniyete karşı çıkışın” sembolü haline gelenlere itimadın azalması için her türlü operasyon yapılıyorsa…
Tekrar edeyim:
“Her türlü” operasyon yapılıyorsa…
“Darbeci zihniyetin” sözcüleri, her fırsatta ve gayet organize bir şekilde “Dolar patlayacak, ülke batacak!” propagandası yürütüyorsa…
Her söyleneni ve yazılanı, her yapılanı ve yapılmayanı “yıpratıcı” birer “sosyal medya malzemesi” haline getiren bir “üst akıl”ın varlığı belirgin bir şekilde hissediliyorsa…
“Din adına” ortaya çıkan kimi zatların söylemleri toplumun “sinir uçlarını” iyice tahrik eder boyutlara ulaşmışsa…
Birçok şey oluyorsa…
Bir şeylerin devamı olarak oluyor demektir ve bir şeyler hedefleniyor demektir.
İhtimaller muhtelif;
Mevcudu devirmek de olabilir, mevcudu “görüşme masalarına” hayli yorgun ve yıpranmış halde oturtmak da…
Meseleye sınırlarımız ötesine uzanarak bakarsanız; Nil ile Fırat arasındaki “hâyâl”in gerçekleşmesi yönünde belirgin adımlar atıldığını ve bu adımlar karşısında “direnen güç” olarak “aslında” sadece Türkiye’nin kaldığını da söyleyebilirsiniz.
Bütün bunların ve çok daha fazlasının arasında “Suriyeliler Meselesi” nereye tekabül eder?..
“Karışıklık ve kaos üretme potansiyeli” olan bir mesele olarak elbette çok “çarpıcı” bir yere…
Türkiye’yi bu meselenin çözümünü iyice zorlaştıracak çok “radikal” adımlar atmaya sürüklemek istiyorlar, bu açık.
Suriyeliler meselesi üzerinden “kışkırtılan” sokak gerilimlerinin vahim hadiselere sebep olduğunu biliyoruz, çok daha vahimleri meydana gelebilirdi, Allah korudu.
“Yalanım varsa Arap olayım, ne Şam’ın Şekeri Ne Arap’ın yüzü, Kâbe Arap’ın olsun Çankaya bize yeter!” dolduruşlarıyla “kinlenmiş” zihniyet malûm.
Hayatlarının daha da zorlaşmasından dolayı iyice “bilenmiş” topluluklar, bu zihniyetin kışkırtmalarına kapılırsa iş çok daha sıkıntılı noktalara gidebilir.
Bizler gibi, Türk Bayrağı’na âşık olan ve bununla birlikte, hiç kimsenin kavmini, anne babasını seçme imkânına sahip bulunmadığını, üstünlüğün “takva”da olduğunu bilen vatan evlâtlarının bu konudaki sorumlulukları çok büyük elbette.
Türkiye’nin bir “Suriyeliler Meselesi” yokmuş gibi davranmak ve meselenin tamamını “hamasi söylemlerle” izaha çalışmak doğru olmaz.
İşsizlik problemin, piyasadaki fiyatların, bilhassa da ev kiralarının artmasında, özellikle bazı şehirlerimizde hayatın iyice zorlaşmasında “Suriyeliler Meselesi”nin de önemli payı varsa, “şikâyetçi” vatandaşa “Boş ver sen, aldırma!” demek de elbette olmaz.
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun bilhassa “huzur” ve “güvenlik” alanında çok önemli adımlar atıldığını ortaya koyması önemli.
Bu mesele ancak tam bir “Kültürel İktidar” vizyonuyla ve “kuşatıcı” yaklaşımlarla çözüme kavuşturulabilir.
Türkiye, Suriye’nin Kuzeyi’ndeki “güvenli bölgeyi” oluşturup kontrolü altına aldığında, yük bir ölçüde hafifleyecektir.
Bununla birlikte Suriyelilerin önemli bir bölümünün “kalıcı” olma niyetini taşıdıkları da gözden uzak tutulmamalıdır.
Resmi rakamların epeyce üstünde olduğu tahmin edilen Suriyelilerin “entegrasyonu” (asimilasyonu değil!) noktasında da çok daha ileri adımların atılması gerekmektedir,
Dil öğretimi aynı zamanda bir “kültürün” verilmesidir.
Suriyeli çocukların bir kısmına Türkçe öğretiliyor, bunun daha da yaygınlaşması, Anadolu’nun hakim dili “Türkçe”nin çok daha fazla çocuğa öğretilmesi yararlı olacaktır.
Bunun yanı sıra, “istihdam piyasası”nda haksız rekabete, çok daha önemlisi, “insan hakkı ihlaline” sebep olan “kaçak çalıştırma” uygulamasının mümkün mertebe engellenmesi de çok mühimdir.
Devletin bütün Suriyeleri maaşa bağladığı, bir ellerini yağda bir ellerini balda tuttuğu gibi “yalanların” etkisi de sağlıklı iletişim yöntemleriyle azaltılmalıdır.
Bu konularda, üniversitelerimizden ve sivil toplum örgütlerimizden daha fazla destek alınması da elzemdir.
“Suriyeliler” meselesi üzerinden son yıllardaki oyunları pekiştirecek ne tür “hesaplar” yapıldığını görmek yetmez, bu “menfur” hesapların tutmaması için herkesin üzerine düşeni yapması da gerekmektedir.
Hiçbir şey yapamayacağını söyleyen, hiç olmazsa “tahriklere kapılmama” ihtiyatında olmalıdır.
Sakin olunsun, “Devlet Aklı” bu işin üstesinden gelecektir İnşallah.