''Suriyeliler Meselesi'' ne olacak?
Irkçı kafa kaos arıyor! İktidarı Suriyeliler meselesi kadar yıpratan mesele var mıdır bilmem, “hayat pahalılığı”ndan da ağır oldu
siyasi faturası bu işin.
Olmaya da devam edecek gibi; kaşınmaya, tahrik edilmeye son derece müsait bir alan.
Siyasette yeri yurdu kalmadığı için gündeme gelebilmenin çaresini “Suriyeliler Meselesi”ni kaşımakta bulan bazı politikacıların da tahrikleri sonucunda neler yaşandığını gördünüz.
12 yaşındaki bir Suriyeli çocuğun, 12 yaşındaki Türk çocuğa evinin penceresinden “gel” işareti yapması “cinsel taciz” yaygarasına vurulunca ortalık fena halde karışıyor…
Mahalle sakinleri toplanarak linçe yöneliyor.
Dışarıdan gelen provokatörler, Suriyelilere ait dükkânlara zarar veriyor, “yağmalama”ya girişiyor, polis karakolu önünde toplananlar oluyor…
Berbat durumlar…
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un Fındıkzade Semti’nde konuştuğumuz bir “Yerli” esnaf, “Gariban bakkalı bir olup dövdüler. Bir hadise oldum mu toplu halde geliyorlar, bizde bu birlik yok abi!” demişti.
Özellikle İstanbul’da gördüğümüz;
İki toplum mümkün olduğunca ayrı yaşıyor, Suriyelilerin lokantalarına, berberlerine vs. Türkler pek gitmiyor, Suriyeliler de “kendilerinden” olanı tercih ediyor genellikle.
İki toplumun karşı karşıya geldiği anlarda da, tahrikler ve küçük-orta çaplı çatışmalar...
******
Tansiyon Yükseliyor!
Eminönü’nde şahit olduğum bir hadise: Dondurmacının önünde “polis, polis” diye bağıran iri yarı esmer bir adam, yanında üç çocuk, bir de hanım.
Esnaf elindeki “demiri” kafaya doğru kaldırıyor, bağıran Arap müşteri, “gırtlağını keserim” işareti yapıyor…
Sorunca öğreniyoruz ki…
Beşer liralıktan beş adet dondurma istemiş aile; hesaplarınca 25 lira yapıyormuş, yerli esnaf Arap müşteriden 175 lira istemiş…
Verdiği 100 liranın üstünün gelmesini bekleyen Arap müşteri, 75 lira daha istenince küplere binmiş…
Esnaf “Ben haklıyım.” diyor, Arap müşteri “Vallahi Haram, Vallahi Haram!” diye bağırıyor.
“Same size, same size” diye de İngilizce ekliyor; “Aynı miktar, Türk’e 5 bize 25!” anlamında.
Esnaf “Hayır aynı değil!” diyor…
Arap müşteri “Yemin” istiyor, esnaf “Bizde öyle her şeye yemin olmaz, esas seninki haram” diye cevap veriyor.
O sırada bazılarından “Bu Suriyeliler de iyice azdı, çok şımardı bu herifler, ama suç bunlarda değil, başımızdakilerde!” yollu lâflar yükseliyor.
Adamın Suriyeli değil Tunuslu olduğunu söylüyorum; “Olsun, bunların hepsi aynı!” karşılığı geliyor.
Hatırlarsınız, İrlandalı bir Turist bizim esnaftan bir grubu nasıl dövmüştü; “İyi ki bu da bir yumruk atmadı bizim dondurmacıya. İrlandalı vursa bir şey olmaz ama böyle olunca büyük sıkıntı çıkardı” diye düşündüm o an…
Neyse, mesele böyle birkaç olaylık mesele değil, endişe verici hızla büyüyor…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bana altı ay süre verin, zaten şu kadar yüzbini gitti, bu meseleyi çözüme kavuşturacağız!” dedi ama meselenin halli altı ayı çok aşacak gibi.
Nüfusun neredeyse 20’de birinden bahsediyoruz, ne olursa olsun “gitmeme” kararlılığına ermiş, eni konu yerleşmiş çok büyük bir kitle.
“Irkçılık” dalgası yükseliyor karşılıklı olarak.
Bırakın Irkçıları, AK Parti’nin çoğu politikasına gözü kapalı “evet” diyenler bile homurdanıyor artık.
Suriyelilerin “entegre” olma çabası diye bir görüntü pek yok.
Almanya’ya ve diğer “gelişmiş” ülkelere giden Türkler ve özellikle de çocukları Almanca öğrenme çabası içine girerlerdi…
Rahmetli Babam ve muhtereme Validem, 1960’ın ilk yarısında gidenlerden, memlekete geldiklerinde Alman turistlerle çatır çatır sohbet ederlerdi de,
imrenirdik o vakitler.
Türkiye, Suriyeli çocuklara “Türkçe öğretme” çabası gösteriyor ama görünen o ki çok az bir bölümüne ulaşılabiliyor Suriyelilerin.
Ben İstanbul’da, aralarında 10,12 yaşlarında olanların da bulunduğu bazı Suriyeliler ile Türkçe konuşmaya çalıştım, hiçbirinden karşılık alamadım.
“Easy easy” dediğinizde hemen “Tamam tamam” diyorlar ama, “Summer Cem” onları da kuşatmış.
Konuştuklarımın Suriye’ye geri dönmek gibi bir hesapları yok, “Olursa Amerika, Avrupa” diyenleri gördüm ve daha çok da “Türkiye’de kalmayı” düşünenleri.
******
Güvenlik Meselesine Dikkat
İlginç bir durum…
Genellikle “Türklerin kendilerini ucuz iş gücü olarak gördüklerinden, evlerini çok yüksek bedellerle kiraya verdiklerinden ve sattıklarından” şikâyetçi
oluyorlar.
“Türkiye, size en zor zamanınızda kucak açtı, ekmeğini bölüştü. Avrupa sizlere kapılarını kapatırken, Türkiye’deki siyasi irade her türlü riski üstlenerek Ensar kardeşliğini gösterdi..”
dediğinizde yürek dolusu karşılıklar almakta güçlük
çekiyorsunuz…
Beni ençok endişelendiren “güvenlik meselesi.”
Bu işin “güvenlik boyutu”na dair tedbirler alıyor elbette.
Lâkin, bu kadar büyük ve hatırı sayılır kısmı neredeyse “kontrolsüz” bir şekilde gerçekleşen göçün çok ciddi güvenlik problemlerine yol açmaması
imkânsız gibi.
Sokak aralarında kaybolan Suriyeli çocuklardan kaçının hangi örgüt tarafından nasıl kullanılacağını nereden bilebiliriz ki, Allah muhafaza “Radikal Dinci” maskesiyle bile neler yaptırabilirler, yürütülmekte olan “Yeni 28 Şubat Projesi”ne
uygun olarak!..
Türkiye Suriyelilere bağrını açtı, böyle yaparak “İnsanlık dersi” verdi ama bu büyük dalganın üstesinden gelmekte güçlük çektiği aşikâr.
İlk zamanlar Suriyelilerin gelişini sevinçle karşılayan Şanlıurfalılar, Hataylılar bile şu sıralar “Bu yükü kaldıramadıklarını” söylüyorlar.
Ev kiralarındaki büyük artışa, ev fiyatlarındaki fahiş tırmanışa ve işsizliğin büyümesine
vurgu yapıyorlar.
Aile yapısına da zarar verir hale gelmiş bu durum; Bölgeye gidenler birçok ailenin “bu yüzden” yıkıldığını ya da yıkılma noktasına geldiğini rahatlıkla
görebilirler.
Suriyeliler meselesi, memleketin en önemli “Beka Meselesi” haline geliyor, dikkat!..
Bunda “ırkçı kışkırtmaların” etkisi büyük ama bunu söylemek neye yarar ki, mesele varsa çözmek iktidarın işi.
******
Siyasi Faturası Büyük!
Suriyeliler meselesinin siyasi faturası da var elbette.
İstanbul’da Ak Parti’nin kaybetmesinin belki de birinci sebebi, “Suriyeliler Meselesi.”
Muhalefet bunu çok iyi kullandı, AK Parti’nin savunma çabalarıysa çok yetersiz kaldı.
Türkiye “Ensar kardeşliği” diyerek büyük fedakârlıkta bulundu ama… O ruh başka bir ruhtu, bizler “Ensar” gibi olmak, onlar da “Muhacir” gibi davranmak istese de…
Öylesine bir kaynaşmanın izine bile rastlayamadık maalesef.
Bir yandan da “Araplar bizi arkadan vurmuştu” ezberindeki “ırkçı” kafa provokasyon üstüne provokasyon yapıyor ve bunların tutmayacağını gösteren bir veri de yok elimizde.
Bu durumda… Büyük bir geri dönüş seferberliği başlatılmasını beklemekten başka çare
yok galiba.
Bir vakitler, “Kapıları bir açarız, görürsün gününü Avrupa!” diyorduk ya…
Bilemiyorum o “koz” masada mı hâlâ…
Şimdi… Geriye kalıyor bir “Barış Koridoru.”
Sayın Erdoğan’ın G-20 Zirvesi’nde gündeme getirdiği “Suriyeli Mültecilerin ülkelerine geri dönebilmeleri için Kuzey’den güneye doğru 32 kilometrelik barış koridoru” teklifi hayata geçirilir mi?..
Bize böyle bir “iyilik”te bulunacaklarına fazla ihtimal vermem.
Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek durumunda kalacağız yine de…
Nasıl?.. Suriyeliler meselesini çözüme kavuşturacak “tutarlı” bir “yol haritası” görürsem sizlerle paylaşırım.