Suriyeli göçmenlere mi ağlıyorsunuz?
Batının bunun için gözyaşı dökmesinin anlamsızlığı ortada. Lakin bu, kimi Batılı vatandaşların vicdani tutumlarını görmezden gelmemizi de gerektirmiyor.
Sözgelimi, Suriyeli göçmenler için sadece 50 kişilik kota belirleyen devletine mukabil İzlandalı halkın sosyal medyada Suriyeli göçmenleri evlerinde ağırlama teşebbüsüne yığınla insanın dahil olması olaya/olguya insani ve vicdani bakabilenlerin varlığına da bir delil.
Öte yandan Batı'nın Suriyeli mültecilere bakış açısının genel olarak ciddi bir ayrımcılık gösterdiği aşikar. Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil'in şu sözleri Batının mültecilere bakışını göz önüne sermekte. "Kimi ülkelerin alacakları insanları kültür ve din gibi bazı ölçütlere göre seçme stratejilerinden endişeliyiz. Lübnan'daki göçmenlere doğrudan verilen para desteği gibi tutumlar bize göre faydalı değil. Çünkü bu bir yandan göçmenleri ülkelerine dönmemeye teşvik ederken diğer yandan da dini grupların çeşitliliğini yok etmeye hizmet ediyor."
Cibran'ın bu açık ve keskin ifadesi sebepsiz değildi elbette. Bazı Avrupa ülkeleri -nihayet lütfedip- Lübnan'daki Suriyeli göçmenlerden ülkelerine çok az sayıda almayı düşündüklerinde iki kriter belirlemişlerdi. Bunlardan birincisi göçmenlerin Hıristiyanlığı ikincisi ise eğitimli ve kültürlü olmalarıydı. Her ne kadar Batılı ülkeler başta söz konusu iddiaları yalanlamış olsalar da zamanla basına yansıyan haberler aracılığıyla desteklenmişti.
İlk başlarda yoğun olarak Türkiye'ye gelen göçmen nüfusun 2 milyonu aşmasının da etkisiyle son günlerde Avrupa'ya gitmek isteyen Suriyelilerin sayısında artış görülüyor. Sadece geçtiğimiz ay 107.500 Suriyelinin göçmen olarak Avrupa'ya geçtiği biliniyor.
Avrupa Birliği'nin Suriyeli göçmenlere destek olunması çağrısından sonra Slovakya ve Çek Cumhuriyeti, Avrupa Birliği'nin mülteci kotasına karşı çıkarken ancak Hıristiyan olmaları koşulu ile düşünülen kotanın çok altındaki sayıda Suriyeli göçmeni ülkelerine alabileceklerini açıkladı.
Slovakya Hükümeti ayrıca, "Buraya yüzlerce Müslüman Suriyeli geldiğinde büyük bir kültür çatışması yaşanacak. Ülkemiz sosyal, kültürel, ekonomik, kültürel ve güvenlik açısından sıkıntılara girebilir. Suriyelilerin gelip buralarda camiler yapmalarını istemiyoruz. Geleceklerse bize uyarak Hıristiyan olmalılar." İfadesiyle isteğini mantığa bürümeye çalıştı.
Öte yandan Macaristan Başbakanı Victor Orban da, Alman Allgemeine Zeitung gazetesi için yazdığı makalesinde ülkesinin Avrupa'nın Hıristiyan köklerini tehdit eden sığınmacılarla istila edildiğini yazmaktan çekinmemiştir.
Bu ve benzeri örnekler bize Avrupa'nın insan hakları, eşitlik, adalet kavramlarının birer şehir efsanesi olduğunu anlatırken postmodern bir ırkçılık ve din ayrımcılığının devam ettiğini de göstermiştir.
Hitler'in saf ırk teorisinin modern sürdürücüleri olan Batılı devletler, aynı zamanda hayatları kurtarılacak kişileri Hıristiyanlar içerisinden seçerek Haçlı zihniyetinin mirasını devraldıklarını da ispatlamışlardır.
Batılının din, ırk ayrımcılığı bir yerde anlaşılabilir. En azından, kültürel kodları düşünüldüğünde mantığı kavranabilir olsa da bizdekilerin baştan beri geliştirdikleri göçmen düşmanlığını anlamak biraz daha zor. Kimileri çıkar ve menfaati zarar gördüğünden kimileri siyasi düşmanlıklarından Suriye'den canlarını kurtarmak için çıkmış insanlara düşmanlık etmekten vazgeçmediler.
Şimdi Bodrum'da kıyıya vurmuş mülteci çocuk cesedi üzerinden timsah gözyaşları döken iç ve dıştaki Suriyeli göçmen düşmanlarının belleğimizin tutarlılık ve samimiyet testinde tıkanıp kalmaları sebepsiz değil tabii. Yaşanmışı yok saymak öyle kolay mı kiu2026
Twitter.com/sabihadogann