Suriyede Ne Su Uyur, Ne de Düşman
Anglo-Sakson yer kürenin Ortadoğu’ya pro-dizayn projesi ile fitilini ateşlediği halk isyanları, Tunus’la başlayıp bir domino etkisiyle Ortadoğu coğrafyasında bölgenin yüz yıllık statükosunda tarihi nitelikte kırılmalara neden oldu. Bu yeniden dizayn projesinden Irak ve Suriye yeni dönemin kaotik parametrelerinden en fazla etkilenen ülkeler oldu. Bu iki devlet, egemenliklerinin zayıflamasıyla birlikte devlet dışı aktörlerin sahne aldığı melez bir dönem içerisine girdi. Irak’ta Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) adı altında hukuki statü kazanırken; dış güçlerin bölgesel rekabetinin de etkisiyle DAIŞ, Haşdi Şaabi, gibi devlet dışı aktörler küresel devletlerin gizli ajandalarını uygulamaya koyarak, bölgede de facto olarak hakimiyet tesis etmeyi başardılar. Irak-Suriye siyasi sınır hattı bu aktörler tarafından fiilen ortadan kaldırıldı. Kuzey Suriye’de Demokratik Birlik Partisi (PYD)-Halk Koruma Birlikleri (YPG) de bu yeni dönemin ABD güdümündeki en önemli piyonlarından birisi olarak neşet etti. PYD/YPG Suriye’de yaşanan kaostan istifade ederek, Esed rejimiyle girdiği angajmanın da sağladığı etki ile kısa sürede Türkiye-Suriye sınır hattında bazı bölgeleri kontrolü altına alıp buralarda kanton ilan etti.
Gelinen aşama
itibariyle anlaşıldı ki DAEŞ ile mücadele üzerinden meşruiyet kazandırılmaya
çalışan PYD/YPG; bu coğrafyada kendisini hamil gören batılı devletlerin
kadimden beri Kürt etnik yapsını manipüle ederek bir terör devleti kurma
idealarının ete kemiğe bürünmüş haliydi. Bir PKK devleti karanlık dehlizlerde
kurulan masada çoktan dizayn edilmiş, bundan sonra sıra de-facto hamlelerle bu
“masa devletine” ruh üflemeye gelmişti.
İşte tam bu
zamanda Türk devlet aklı, sınırda bir oldu- bitti PKK devletinin kurulma
çabalarına karşılık proaktif hamleleri ardı ardına yapmaya başladı. 24 Ağustos 2016 da, Fırat Kalkanı Harekatı
ile YPG’nin Afrin- Münbiç arası kurmak
istediği koridora engel olundu.28 Ocak 2018 Zeytin dalı operasyonuyla Afrin YPG
den temizlendi. 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı ile özellikle
Resulayn ve Tel-Abyad’daki YPG unsurları Türkiye sınırlarından püskürtüldü. En
nihayetinde 27 Şubat 2020 yılında yapılan harekât ile de özellikle bölgede YPG
eliyle bozulmaya çalışılan demografik yapının korunması hedeflendi.
Türkiye hemen
ensesinde kurulmak istenen PKK devletini önlemek için bir yandan fiili olarak sahada mücadele ederken
diğer yandan Astana süreci ile diplomatik alana da müdahil olarak muhtemel
diplomatik hamleleri de önlemek istedi. Astana zemini Türkiye’nin Suriye
politikalarının hem hukuki hem de siyasi alt yapısını oluşturması bakımından
oldukça önemli. Astana sürecinde Suriye’deki terör örgütleri ile mücadele
edilmesi hususu Türkiye’nin istediği gibi kaleme alındı. Bu anlamda Türkiye’nin
Astana zirvesinde özellikle bir terör örgütü ile mücadele etmek için (DAEŞ),
bir başka terörü örgütünün kullanılmasının (YPG) uluslararası hukuka
aykırılığını dile getirmesi önemliydi. Her ne kadar da Astana zirvesinde
özellikle İran’ın terör örgütü tanımı ile Türkiye’nin terör örgütü tanımı
birbiriyle örtüşmese de, Astana zirvesinin terörle mücadeleye ilişkin hüküm
içeren metni Türkiye’nin son hava harekatının meşruiyeti bakımından çok önemli
bir hukuki dayanak teşkil etmektedir.
Son olarak
Suriye Fıratın doğusu/ batısı ayrımı yapılmadan düzenlenen başarılı hava
harekâtı akabinde Sayın Cumhurbaşkanımız bir kara harekatının sinyalini verdi.
Kara harekâtı yapılma ihtimali hem ABD hem Rusya hem de İran tarafında
tedirginlik yarattı. Kamuoyu ilgili devletlerden gelen mesajları tartışa
dursun, farazi Meksika sınırından ABD sınır hattına füze atılsa ABD buna
karşılık vermeden önce acaba ahali ne der diye bekler mi? Sorusunu soralım.
Türkiye, kara harekâtını epey
uzun zamandır erteliyordu. Son olan olaylar dikkate alındığında kara harekâtı
ülkemizin güvenliği için artık zorunluluk arz ettiği tartışmasız. Bu harekât
öncesi bir durup bakalım ABD ne diyor? Ya da Rusya veya İran ne diyor? diye beklemenin, gelen itirazlara kulak
asmanın hiç bir anlamı bulunmamaktadır. Gerçekleştirilen hava harekatı elbette
kıymetlidir. Ancak askeri lügatta telaffuz edildiği üzere “zafer süngünün
ucundadır” ve “postalınızın değmediği yer kontrolünüzde değildir.”
Kara harekatı
bakımından, Uluslararası hukukun de-facto durumları tümden dışlamadığı, bilakis
yaratılan fiili durumu fail lehine müktesep hak kabul ettiği de dikkate
alınmalıdır. Asla unutmayalım, düşmanı beri dursun, suyun dahi uyumadığı bu
coğrafyada proaktif politikalardan bir anlık zafiyet gösterilerek konu, komşu,
ahali ne der arafında vakit kaybetmek, mazallah PKK terör devletinin ayak
seslerinin Ankara’dan duyulmasına neden olabilir.