Suriye’de Güvenli Bölge
Türkiye’nin Suriye’deki PKK/YPG unsurlarına yönelik sert ve kararlı tutumunu iyi analiz eden ABD, durmadan yan çiziyor. Uzun süredir mevcut bölgeye dair strateji değişikliğine giden ABD’nin bu güven vermeyen taktiğinin sebebi Türkiye’nin gücüdür. Türkiye hem yumuşak (soft power) hem de sert güç(hard power)unsurlarını kullanarak bu bölgeleri terörün esaretinden kurtarma düşüncesindedir. Uzun vadede Türkiye kazanacaktır.
Türkiye, İstiklal Mücadelesi yıllarından beri Irak, Suriye, Filistin bölgelerinde etkisi azaltılmak istenen ülke olmuştur. Bu coğrafyada asırlarca hüküm süren Osmanlı’nın tarihî ve kültürel varlığını bile yok etmek isteyenler olmuştur. Yine bu bölge halkıyla kardeş olan Türkler kader birliği içinde asırlarca bir ve beraber yaşamışlardır.
ABD Başkanı Trump, ilk çekilme kararını açıkladığında bu bölgenin Türkiye’nin komşusu olduğunu ve kendilerinin de evlerine döneceklerini ifade etmişti. Bu açıklama, Türkiye lehine uluslararası anlamda ciddi bir başarı olarak algılanınca Trump, yaşadığı iç siyasetteki sıkıntılarını aşmak ve gündem değiştirmek için yine Suriye üzerine oynadı. Önceki kararını boşa çıkaran veya çelişkiler içeren yeni açıklamalar ile Trump, Türkiye’nin olası hamlelerinin de önünü kesmek istemiştir. Türkiye’yi ekonomik yıkım ile tehdit eden Trump’ın açıklamaları kısa süreli de olsa ekonomik göstergelerimizi etkilemiş ve piyasada tedirginlik oluşturmuştur. Bu durumu iyi takip eden Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen Trump ile telefon konuşması gerçekleştirerek, soğukkanlı davranmış ve olası krizi makul bir zemine çekmiştir. Trump da tek taraflı bir hamle yapmaktan kaçınmaktadır. Bunun sebebi kabul edilsin edilmesin Türkiye’nin gücüdür. Masada varlığını her zaman hissettiren bir Türkiye, Trump’a sürekli yeni hamleler yaptırmıştır. Trump kaçıyor, biz kovalıyoruz!
Sonunda “güvenli bölge” gündeme gelmiş durumda. Türkiye’nin yıllardır bahsettiği “tampon bölge” kavramına benzer bir teklifi ABD, sonunda önümüze koymak mecburiyetinde kalmıştır. ABD niçin oyun üstüne oyun kuruyor, Trump’ın aklındaki nedir? Türkiye kısa ve uzun vadede ne düşünüyor? Diğer taraftan bu bölgelerin haritasını cetvel ile çizen güçlerin sessizliği ne anlama geliyor? Masada çok soru ve sorun var. Tüm bu karmaşık siyasi yapıda hem iç hem de dış siyasetimizde bu bölgenin kaderinde etkili halk Kürtler olarak gündeme getirilmiştir. Oysa anılan bu bölgelerde Arap, Türkmen varlığı da ciddi oranda yüksektir. Ne var ki uluslararası güçler daima Kürtlerin üzerine oynamıştır.
İç tehdit olarak tanımlanan terör unsurlarının insan kaynağının bu bölgelerden oluşması da ayrı bir sorun olmuştur Türkiye için. Türkiye ne yaptıysa da PKK’ya katılımı ve onun siyasî uzantısı olan partilere olan desteğin önünü kesememiştir. Onlarca yıldır PKK ile mücadele edilmekte, askerî harcamalara ayrılan bütçe payı sürekli artmaktadır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Türkiye, öz savunma sanayisini güçlendirmiş, dışa bağımlığı yüzde 35’lere düşürmüştür. Türkiye askerî anlamda güçlendiği kadar sosyal devletin gereğini de yerine getirerek, sağlık, eğitim, spor ve kültür gibi alanlarda da etkili hamlelerle vatandaşının refah seviyesini yükseltmiştir. Şayet bu gelişmişlik olmasaydı iç tehdit unsurları daha güçlenecek ve Türkiye’nin bugün Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarının önünü kesecekti. Türkiye, önce hendek operasyonları ile sınırlarının içindeki güvenliği sağlamıştır. Bugün, sınırlarımız genişlemiştir. Münbiç, Afrin gibi bölgelerde huzur sağlanmadan iç huzurumuzu sağlamak mümkün değildir.
Türkiye’nin önünde şu günlerde hem içte hem de dışta oldukça fazla problem vardır. İç siyasetimizde 31 Mart Seçimleri, dışta ise olası Münbiç operasyonu var. Güvenli bölgeyi sadece askerî güçle sağlamak mümkün değildir. Türkiye, yumuşak gücünü de kullanarak bölge halkının sempatisini kazanmalı, Türkiye’ye karşı bu sempati oluşmuştur, sonrasında ise sert güç unsurlarını devreye sokmalıdır. Unutmamak gerekir ki mesele Türk-Kürt meselesi değil, ABD ve vahşi Batı’nın sömürgelerini kaybetmeme ve İsrail’in güvenliğini sağlama meselesidir.