SURİYE: YARIM KALAN HESAP
II. Dünya Savaşına giderken yeni kurulan Türkiye, sınırlarının korunmasını esas almış, bu anlayışla hareket eden İsmet İnönü ve dönemin yöneticileri önce Balkan Antantı (1934) ve sonra 1937'de Sadabad Paktı'na katılmayı uygun görmüştü. İttifak amaçlı kurulan bu paktlar üzerinden kendisini güvenceye almaya çalışan Türkiye, 12 Mayıs 1939u2032da İngiltere ile, 23 Haziran 1939'da da Fransa ile 'Barış Cephesi'nde yer alacak anlaşmalar yaptı.
Sovyetlerle de anlaşma arzulayan Türkiye, Sovyetlerin Almanya ile Ağustos 1939'da anlaşması üzerine bu amacını gerçekleştiremedi. Türkiye, asırlardır Rusların Ak Deniz'e inme sevdasında olduğunu biliyor ve bunun önüne geçmek için tedbiri elden bırakmıyordu. Bunun içinSovyet tehdidine karşın İngiltere ve Fransa ile yakınlaşmak durumunda kalan Türkiye,19 Ekim 1939u2032da Türkiye-İngiltere-Fransa İttifakına imza atmıştı.
Bu antlaşma ile,
- Türkiye Avrupa'dan gelecek bir saldırıya maruz kalır ise İngiltere ve Fransa Türkiye'ye yardım edecekti.
- Avrupau2032da çıkacak bir savaşın Akdenizu2032e sıçraması halinde ise Türkiye İngiltere ve Fransau2032ya yardım edecekti.
Burada bir hususu belirtmez isek dönemin yöneticilerinin basiretsiz, korkak ve bir o kadar oportünist yaklaşımlarını göremeyebiliriz.
Türkiye, ABD'nin henüz savaşa girmediği 1941 Sonbaharında ve Almanların Sovyet Cephesinde ezici üstünlük sağladığı, yani Almanların savaşın favorisi olduğu dönemde Hitlerin Almanya'sına u2013ittifaklar imzaladığı İngilizlerle Rusları kızdıracağını bilerek- 120.000/yüzyirmibin ton krom satmıştı.
Bu kurnazlığı! yapan Türkiye'den 1940 Haziran'ında İtalya'nın da savaşa katılması ile daha önce üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmesi istenmişti. Türkiye tam da bu savaşa girmeye mecbur bırakılacağı sırada Fransa Almanlara teslim olmuş, diğer ülkeler de Türkiye'den savaşa girme ısrarlarından -şimdilik kaydıyla- vazgeçmişlerdi.
Ayrıca 28 Ekim 1940u2032ta İtalya'nın Yunanistanu2032a saldırması da yukarıda anlattığımız Türk-İngiliz-Fransız Antlaşması'na göre Türkiyeu2032nin savaşa katılmasını gündeme getirmişti. İngiltere Türkiyeu2032nin en kısa zamanda savaşa katılmasını bile istemişti.
Çünkü İngiltere, Almanların İran ve Irak petrolleri ile Süveyşu2032e giden yola, daha doğrusu Ortadoğu'ya sahip olacağından endişe ediyordu. Gerçek şu ki İngiltere'nin bu endişesi Almanların diğer önemli bir amacıydı. Almanlar bu amacını gerçekleştirmek için Türkiye'ye kendi saflarında savaşa girmesi karşılığında Ege Adalarını bile teklif etti. Israrları sonuç vermeyen Almanya saldırmazlık anlaşmalarıyla Türkiye'yi gözden çıkarmış oldu.
Türkiye Israrı Neden?
1. Savaşı daha kısa sürede sona erdirmek,
2. Almanya'yı Ortadoğu ve Petrol Havzasından uzak tutmak,
3. Almanların petrol ihtiyacını karşılayan Romanya petrollerini Türkiye üzerinden vurmak.
Saydığımız üç temel sebepten dolayı, Almanlara karşı bir cephenin de (1943 Kazablanka Konferansı gereği) Türkiye üzerinden açılması istendi.
Bunun için 30 Ocak 1943'te İngiltere Başbakanı Churchill Adanau2032ya gelerek İsmet İnönü ile görüştü. İnönü ikna olmadı. Bir yıl sonra Churchill ve Roosevelt Kahire Konferansı'nda İsmet İnönüu2032den, Türkiyeu2032nin Şubat 1944'te savaşa katılmasını istedi.Türkiye, Sovyetlerin tehlikeli bulduğu etkisini ve ordunun acil ve çok büyük yardımlara duyduğu ihtiyacı gerekçe göstererek savaşa girmekten imtina etti.
Ferasetten yoksun hesaplar içinde olan Türkiye ancak 13 Ocak 1945'te Müttefik devletlere İstanbul ve Çanakkale boğazlarını açmak suretiyle Almanlarasavaş ilan etti.
Yukarıda anlattığımız II. Dünya Savaşı sürecinde yaşananları şimdi Suriye üzerinde yaşananlarla karşılaştıralım ve bakalım; yarım kalan II. Dünya Savaşı, hatta bitmediği iddia edilen I. Dünya Savaşı devam ediyor mu etmiyor mu?
Batı, birbiriyle yarım kalan hesabı görüyor.
ABD ve diğer Avrupa ülkeleri bildiğimiz hesapları olsa da Türkiye'yi daha aktif görmek istiyor. Tıpkı 1939 sonrası "Türkiye bir an önce savaşa katılmalı"daki amaçları gibi. Çünkü Çin de Rusya'nın yanında olduğunu gösterdi. Çin Hava Kuvvetleri Rusya ile beraber "ÖSO ile birlikte DAİŞ'i vuracak." Irak hükümeti de topraklarını Ruslara açıyor. Yani;
Suriye konusunda taraflar masaya oturmadan önce harita paylaşımı üzerindeki pazarlık paylarını arttırma derdinde. Bu manevralar nerede durur bilinmez, ama bölge oldukça tehlikeli bir süreç yaşıyor. ABD bölgede sadece Türkiye ve PYD'ye rol biçmiş görünüyor. PYD bu işe gönüllü katılırken Türkiye PYD'nin PKK ile aynı olduğunu öne sürerek ABD ile ters düşüyor. Rusya Bloğu çatlaksız iken ABD Bloğunda ciddi ayrışma görülüyor. Gerçek şu ki tehlike tırmanıyor.
Bakınız, ABD Dışişleri Bakanı Kery Rusya savaş uçaklarının Türkiye savaş uçaklarıyla karşı karşıya gelişini "Gerilimin ciddi anlamda tırmanabileceği" şeklindeyorumladıktan sonra"Bu konuda derin endişelerimiz var. Çünkü Türkiye haklı olarak, tam da daha önce yaptığı gibi yanıt verebilirdi, uçağı düşürebilirdi"diyor.
Yani?
Yani Türkiye Ruslarla her an savaşabilir (hatta belki de savaşmalı) demek istiyor Kery.
NATO yaptığı açıklamada "Türk hava sahasının ihlali BÜYÜK TEHLİKE ARZ EDEN sorumsuzca bir davranış" olarak nitelendirdi.
Buradaki "BÜYÜK TEHLİKE ARZ EDEN" bölümün vurgularını özellikle faş ettim.
Suriye'deki gelişmeler konusunda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın "Suriye'de yaşananlar eğer bir an önce çözüm yolu açılmazsa, tüm bölge, tüm dünya için ciddi bir tehdit oluşturma konumundadır..." açıklaması çok net. Türkiye İnönü dönemindeki gibi "kazanana yanaşırız" kurnazlığı!peşinde değil. Özellikle bölgesinde sessiz ülke olmayacağını ilan ediyor Türkiye.
II. Dünya Savaşı sürecini yeniden okumalıyız ve elbette ki bugünleri görerek, nelerin yaşanabileceğini de öngörerek. Zira Rusya, ABD için özel olan Irak'ta -hem de ABD'ye rağmen- DAİŞ'e! askeri operasyon düzenleyecek. Yalnız bu mu?
Çin Rusya'nın yanında Suriye'de Hava Kuvvetleri ile operasyonlar yapma kararı aldı. Anlayacağımız dünya ikiye ayrıldı. Bugün itibariyle Rusya-Çin-İran-Irak ittifakı kesinleşti. Bu ittifakın Batı ile Doğu arasındaki ticaret hacmi makasının kapanması ilişkisini bir başka yazıda ele alacağız.
Türkiye de net, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "Türkiye kendi havzasını bataklık görmez, buna ilgisiz kalamaz ve kalmayacaktır da" açıklamaları II. Dünya Savaşı'ndaki belirsiz politikanın takip edilmeyeceğini, bunu yerine kararlı bir diplomasi ile ve "gerektiğinde angajman kurallarını uygulayarak" bölgeye müdahil olacağını gösteriyor.
Çin, İran ve Irak Rusya ile beraber hareket ederken neyi hedefliyor ise Türkiye de bölge menfaatlerinde söz hakkına sahip olduğunu söylüyor. Bunu yadırgamamak, takdir etmek gerek. Dünya yeniden şekillenirken, paylaşım hesapları çarpışırken seyretmek acziyettir. 100 yıl daha pişmanlık yazıları yazmamak için İnönü'nün yaptıklarına bakmak yeterlidir. Türkiye bunu başaracak mı?
Evet.
Tabi ki Kürtleri hakkaniyetle, eşitlik içinde yeniden kazanarak, yanına alaraku2026