Suriye İkinci Bir Afganistan Olmamalı-II-
Geçmişte olduğu gibi bugün de bölgemiz
ve Türkiye; tarihten gelen bölgesel, coğrafi ve jeopolitik konumu gereği,
istese de istemese de Orta Doğu’da yazılıp çizilen tüm küresel projelerin merkezinde
oluyor.
Bölgemiz, coğrafi ve jeopolitik
konumundan dolayı, küresel masanın odak noktasında bulunduğu sürece, ABD ve
Batı eksenli emperyal hesaplar kaçınılmaz olacaktır.
Son yüzyılımız, Orta Doğu ve
İsrail (vaat edilmiş topraklar)’in bir arada anılır olduğu bir yüzyıl oldu.
20. yüzyılda, küresel akıl
tarafından orta ve uzun vadede kullanılmak üzere kurulan ‘’Oldu da bitti
maşallah’’ bir devlet, bir kutsal idea, bir felsefe…
Hedef ve politikaları, aynı
kaynaktan çıkmışçasına geçmişten gelen tarihî ve kültürel asabiyet üzerine
kurulu, yüksek ideallere inandırılarak devletleşmeleri karşılığında, bugüne
kadar ABD ve Batı’nın küresel hesaplarında kullanılan, daha doğrusu tetikçilik
payesi ile payelendirilmiş bir devlet…
Bu devlet tarafından bugün Gazze’de
ve akabinde Orta Doğu bölgesinde işlenen ve işlenecek olan soykırım, aslında
21. yüzyıla etki edecek, büyük ve küresel güç olmaya aday bölge coğrafyasına
karşı yapılmış bir operasyondur.
Operasyonu başlatan sebep her
ne olursa olsun ne hazindir ki bu küresel programa hizmet etmiştir maalesef.
Saldırının yapıldığı yer, sınır
çatışmalarının yaşandığı yerlerden çok, artık, Filistin ve işgal altındaki
diğer yerlerdeki çatışmalardan biraz daha farklı görünüyor.
Saldırı; Gazze, Batı Şeria, Beyrut
ve bundan sonra muhtemelen Suriye’de gerçekleşecek. Bu da gösteriyor ki; mesele
sadece Hamas İsrail arasındaki bir sorun değil çok daha ötesinde bölgesel
hesaplar barındıran bir meseledir.
İsrail yönetimi burada, ülkeler
diplomasisinde, gayriresmî hukukun geçerli olduğu ilişkiler içerisinde, yıkıcı
ve vurucu güç konumunda. Sözde kutsal hedefler için harekete geçilmiş, tüm dünyaya
bir mesaj vermek istiyor.
Bölgedeki son durum aynı akla
ve hedefe hizmet edilip edilmemesi meselesidir.
Barış ve düzenin bölgede kararlı
bir şekilde var olması, Batı ve küresel güçlerin bir türlü kabullenememesidir İsrail
saldırıları.
Batı, bütün terör göçünü bu
yönde seferber etmiş görünüyor.
Nihai ihale İsrail’de bu sefer.
Amerika’nın yıllardır koruyucu
aile olarak hamilik yaptığı İsrail’e yaktığı bir yeşil ışıktır bu saldırı.
Bu amaçla Doğu ve bölge
coğrafyasına karşı bir Batı-ABD cephesi kurulmuştur. Projenin bölge coğrafyasındaki
başını Tel Aviv çekmektedir.
ABD, Çin ile kaybettiği ekonomik
savaşı Akdeniz ve Filistin topraklarına taşıyarak, hem İslam coğrafyalarını
hizaya çekmeye çalışıyor hem de İran, Türkiye vb. gibi ülkeleri vekâlet güçleri
aracılığı ile olsa da birden fazla cephede meşgul ederek bölge haritası ile
ilgili bazı şeylere mecbur edeceğini sanıyor.
Anlayacağınız, 1940’ların veya
2. Dünya Savaşı sonrasında yapılagelmiş siyasi hamlelerin bugün son rötuşları
yapılıyor.
Bu rötuşların bölgeden ne götüreceği
ve bölgeye ne getireceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Çok basit bir
matematik aslında. Nihai hedef İsrail’in güvenliği. İsrail’in güvenliği demek
Türkiye, İran başta olmak üzere bölge ülkelerinin güvensizliği demek.
Düne kadar Gazze’den çıkamayan bir İsrail bugün Nil’den Fırat’a uzanan
bir bölgede terör estiriyor. Bir önceki yazımızda şunu belirtmiştik: Oluşabilecek
iç çatışmalar hem Suriye’yi hem de tüm bölgeyi uçtan uca bir güvensizlik
hattına dönüştürebilir.
Gazze-Lübnan-Suriye
ve neredeyse İran’ın kapısına kadar gidecek olan mevcut proje ile ABD-İsrail
ortaklığı, çatışma merkezini tekrar Orta Doğu’ya getirmiş oldu.
Savaşın Suriye
üzerinden İran’ın burnunun dibine kadar gelmesi bölgenin Irak ve Lübnan gibi
yeniden bir muharebe sahasına dönüşüp bölgede ikinci bir Afganistan’ın oluşması
kaçınılmaz olacaktır.