Suriye İkinci Bir Afganistan Olmamalı
Belirsizliğin ve kaosa dönüşme ihtimalinin yüksek olduğu bir Suriye’de iç
savaşın gelebileceği aşama veya Suriye’nin istikrarı üzerinde düşünmenin
anlamsızlaştığı bir dönem ile karşı karşıyayız.
Bir iç savaşın sonuçlarını az çok tahmin eden bölge ve komşu ülkelerinin
tüm olanlara kayıtsız kalma gibi bir lüksleri artık yok.
Yıllardır Suriye meselesi, Türkiye’nin terörle mücadele çerçevesinde
PKK/PYD’ye karşı yürüttüğü operasyonlar, İsrail’in hava saldırıları, Suriye
vatandaşlarının ülkelerine dönmelerine ilişkin tartışmalar çerçevesinde gündemimizdeydi.
Sahnenin ön perdesi bölgeyi kontrol eden dört yerel aktörün kendi
bölgelerinde güçlerini konsolide etme girişimlerine yönelme olarak lanse edilse
de durumun hiç de öyle olmadığı apaçık
ortada.
2019 yılından itibaren HTŞ’nin lideri Ebu Muhammed Culani, önce ılımlı
muhalifleri, sonra El Kaidecileri devre dışı bıraktı. Sonra kendi içine döndü
ve HTŞ içinde kendisine alternatif olabilecek isimleri teker teker sahneden
sildi. Bugün HTŞ İdlib’de 2800 km²’lik bir alanı kontrol ediyor ve 20 binden
fazla doğrudan kendisine bağlı militana sahip.
Bugün itibariyle gelinen noktada Dünya
Gıda Programı’nın verilerine göre Suriye’de gıda maddelerine erişim sorunu
yaşayanların sayısı 12.9 milyon, açlık tehlikesinde olan nüfus ise 2.6 milyon.
BM İnsani Yardım Koordinasyonu Ofisi’nin verilerine göre 2024 Ocak ayından
itibaren kamplarda ve geçici yerleşim yerlerinde yaşayanların büyük bir gıda
problemiyle karşılaşması olasılığı çok yüksek. Bunun sonucunda oluşabilecek bir
göç dalgasının en olası rotası Türkiye olacaktır.
Ekonomik krizin 2024’te ağır toplumsal sonuçlar üretmesi mümkün olacaktır.
2023 sonlarında daha çok Suriye ayaklanmasına da katılmamış bir grup olan
Durzilerin yaşadığı Süveyda’da başlayan gösteriler pek dikkat çekmedi. Fakat
dikkat edilirse oradan yayılan tepki federalist veya ayrılıkçı hale
dönüşebilecek sinyaller barındırıyor. Oluşacak iç çatışmalar, ülkeyi uzun
sürecek çatışmaların eşiğine getirebilir.
PYD’nin “toplum sözleşmesi” girişimi, İran ile ABD arasında Suriye
topraklarında gerçekleşen düşük yoğunluklu çatışma, İdlib’de HTŞ’nin iç
hesaplaşmalar sonucu karşılaştığı karmaşa ve son olarak ekonomik krizi başka
bir gündem yaratarak perdeleme isteği gibi faktörler ciddi siyasi
istikrarsızlıklar doğuracak etkenlerdir.
Bu siyasi istikrarsızlık sonucu muhtemel bir nüfus hareketliliğinde insanlar
Türkiye’ye veya Suriye Geçici Hükümeti’nin kontrolündeki bölgelere ilerlemeye
başlayacaklar. Bu durumda karşılaşılacak sorun yumağının altından Geçici
Hükümetin tek başına kalkması mucize olur.
Bu olasılığın gerçekleşmesi Suriye Geçici Hükümeti’ni politik olarakta bir
kaos ve çıkmazın içerisine sokabilir.
Bununla beraber oluşabilecek iç çatışmalar Suriye’yi uçtan uca bir
güvensizlik hattına dönüştürebilir.
Gazze-Lübnan-Suriye ve neredeyse İran’ın kapısına kadar gidecek olan mevcut
proje ile ABD-İsrail ortaklığı; çatışma merkezini tekrar Orta Doğu’ya
getireceği muhakkaktır.
Savaşın Suriye üzerinden İran’ın burnunun dibine kadar gelmesi bölgenin Irak
ve Lübnan gibi yeniden bir muharebe sahasına dönüşüp bölgede ikinci bir
Afganistan’ın oluşması kaçınılmaz olacaktır.