Suriçi'nde Tarih
İstanbul esasında Suriçi'dir. 'Nefs-i İstanbul' tarihu00ee yarımadadır. Osmanlı'da bu böyleydi, Cumhuriyet devrinde de bu hal aynen devam etmiştir, bugün de hakikat bu merkezdedir. Evet İstanbul dört koldan büyümüş, sınırları Avrupa yakasında Tekirdağ'a, Anadolu istikametinde ise İzmit'e kadar uzanmıştır. Şile ve Sarıyer ile Karadeniz'e ellerini uzatmıştır. Ama İstanbul'un kalbi Suriçi'dir. Yani bugünkü Fatih . Eskilerin "bilad-ı selase" dedikleri Üsküdar, Pera (Beyoğlu) ve Eyüp ise bu tarihu00ee şehri hareleyen üç güzel semt. Bazıları farklı baksa da 1985'te kendisiyle görüştüğüm rahmetli Münevver Ayaşlı, "Beyoğlu Müslüman bir beldedir." demişti.
İstanbul'un surları dışındaki bölgeler zaten elden çıkmış durumda. Zeytinburnu'ndan başlayarak neredeyse bütün ilçelerde, Anadolu yakasında boy boy uzanan azman binalar İstanbul'u çirkinleştirmeye devam ediyor. Hadi büyümeye, genişlemeye engel olunamıyor diyelim, ama Suriçi, yani Fatih koruma altına alınamaz mı? Bu gidişle yakında Sultanahmet Camii'nin minarelerini göremeyeceğiz. Cağaloğlu, yani o güzelim Babıali her gün can çekişiyor. Her gün bir yayınevi buradan ayrılıyor ve yerine bir otel, halı mağazası veya turistik lokanta açılıyor.
ESKADER, eski Adliye Binası'nın "Kültür Sarayı" olması için bir kampanya başlatmıştı. Sonra binanın Milli Eğitim'e geçici olarak verildiği söylendi, bir ara bir üniversiteye tahsis edildiği söylentileri çıktı, şimdi ise binanın yıkılıp otel yapılacağı şayiaları yayılıyor. O yapı her şey olabilir, peki Kültür Sarayı yapılamaz mı? Kültürümüzden, sanatımızdan ve medeniyetimizden niçin korkuyoruz? Halbuki bina tam da Kültür Sarayı olmaya uygun. Hemen karşısında İbrahim Paşa Sarayı (Türk İslam Eserleri Müzesi) bulunuyor. Zaten bina sarayın bir parçası üzerine kurulmuş. Yani Kültür Sarayı yapılması halinde aslu00ee görevine dönecek. Restore edilse bir katında Türk müziği dinletilse, bir katında ebrularımızı, minyatürlerimizi, hatlarımızı yerli ve yabancı sanatseverler görse, bir katında kitabevlerimiz olsa, iki salonu cep sinemasına ve tiyatro sahnesine çevrilse fena mı olur? Bu hayal, niçin hakikat olmasın?
İstanbul'a hoyrat eller, 'kör kazma'lar uzanmasın artık. Şehrin her tarafına gökdelenler dikilsin yine ama Fatih'e yan gözle bakılmasın, Üsküdar'a dokunulmasın, Eyüp Sultan'a ilişilmesin, Beyoğlu'na müdahale edilmesin. Bazıları İstiklal Caddesi'nde bir pastane, bir sinema salonu için kıyameti koparıyor. Ki bu tepkilerin büyük kısmı ideolojik. Halbuki asıl İstanbul elden gidiyor, tarihu00ee Suriçi gözümüzün önünde eriyip yok oluyor, umursayan yok. Bu gidişata dur denecek mi, Kültür ve Turizm Bakanlığı hiç olmazsa bu dört ilçeye sahip çıkacak mı? 35 ilçeye olan oldu, ama Fatih, Üsküdar, Eyüp Sultan ve Beyoğlu 'tarihu00ee ilçeler' denilerek koruma altına alınacak mı?
İsterseniz Topkapı'dan şehre girelim ve sadece ana yol üzerinde bulunan tarihu00ee mekanlarımıza bakalım, belki birileri bu manzara karşısında ürperir de "Hiç olmazsa Suriçi'ni kurtaralım" diye ayağa kalkar ve duruma müdahale eder. Eresin Oteli'nde ayda bir "Suriçi Toplantıları" yapılıyor. Buraya 'etkili devletlu'lar davet ediliyor. Acaba bu hayatu00ee konu, orada konuşuluyor mu?
Yola çıktık, devam ediyoruz. Tarihu00ee binalarımızdan Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi bütün heybetiyle arz-ı endam ediyor. Fındıkzade'de sağlı sollu camiler süslüyor semti. Haseki'de solda yol üzerinde üstad Sezai Karakoç'un Cumartesi sohbetleri devam ediyor. Ki bu binada yıllar önce merhum Ahmet Kabaklı oturmuştu. Sağda yine kültürel faaliyet yapan dernekler var. Haseki Sultan'a ait mabetler, medreseler, çeşmeler, sebiller.
Aksaray'a kadar yol boyunca camilerin seyrine dalıyoruz. Murat Paşa Camii. Sağda sübyan mektebi. Aksaray'ın merkezinde Pertevniyal Camii ve mektebi. Laleli'de solda sizi Laleli Camii karşılıyor, az ilerde sağda Rüştem Paşa Kütüphanesi. Edebiyat Fakültesi'nin karşısında tarihu00ee Süpürgeciler Hanı. Patrona Hamamı ve Beyazıt. Solda meydan ve üniversite kapısı. Beyazıt Camii ve kütüphanesi, bitişiğinde Sahaflar Çarşısı. Karamustafapaşa Medresesi ve Çorlulu Ali Paşa Medresesi karşı karşıya. Arada sebiller. Atikali Paşa Camii, sübyan mektebi, çeşmesi ve medresesi. Yani Birlik Vakfı'nın mekanı. Ki kültür sanat faaliyetlerinin İstanbul'daki merkezlerinden biri. Az ileride meşhur Çemberlitaş, Hamamı ve sağda Köprülü Medresesi. 43 yıldan beri kültürümüze, sanatımıza ve medeniyetimize hizmet eden Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı'nın merkezi. Basın Müzesi, Sultan Abdülhamid Han Türbesi ve Türkocağı. Yüzlerce tarihu00ee mezar. Tam karşıda Köprülü Kütüphanesi. Firuzağa Camii, Cevri Kalfa Mektebi. Ki bu bina şimdi Türk Edebiyatı Vakfı'nın mekanıdır. Sultanahmet Camii, Ayasofya ve Yerebatan Sarnıcı. Gülhane, Alayköşkü ve Zeynep Sultan Camii. Sirkeci'ye kadar sağlı sollu cami, çeşme, sebil ve türbeler. Topkapı Sarayı, Süleymaniye, Fatih, Yavuz Selim ve Şehzadebaşı camileri. Daha yüzlerce hazine. Fatih, Eyüpsultan, Üsküdar ve Beyoğlu'nu gözümüz gibi koruyalım mı? Bir pastaneyi savunanlar kadar buraları korumayalım mı? Ne dersiniz ey muhafazakar İstanbullular, yoksa koca bir tarihin göçüp gitmesine seyirci mi kalalım? Karar sizin.