Sürdürülemez dünya insanları
İsveçli şirket Arla Foods’un yüzde 100 İsveç ham maddesinden yapılan kefiri sırf ambalajındaki şekil Moskova’daki Aziz Vasil Katedrali’ne benzediği için yani Rusya’yı çağrıştırdığı için üretimini bir süreliğine durdurduğu söyleniyor.
Şaka gibi ama “değil” sevgili okuyucular…
Artık Rusya, kıtlık başta olmak üzere tüm kötülüklerin anası kabul ediliyor.
Ama sevgili hayırseverleri(!) milyarder Gates, geçenlerde The Hill aracılığıyla Technology Review’e bir röportaj verdi.
Kendisine; “Ülkelerin gıda üretiminden kaynaklanan metan emisyonlarını azaltmaya nasıl yardımcı olabileceği” soruldu.
Cevap; “Tüm zengin ülkelerin %100 sentetik sığır etine geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Zamanla lezzet farklılığına alışabilirsiniz” oldu.
Yazılımcı Gates, bitki bazlı proteinlere geçişin hayvancılıktan kaynaklanan metan emisyonlarını azaltmaya yardımcı olacağını düşünüyor.
Şaşıracak bir şey yok. Tüm bunlar küreselleşmeye doğru giden yolun taşları…
Sahte pandemi, küresel seçkinlerin küresel hedeflerini açıkça ifade edebildikleri ilk eylemdi. İkinci perde ise Rus-Ukrayna krizi.
Dr. Igor Shepherd, küreselleşmenin aşağı yukarı tamamlandığını ifade ediyor. Çünkü dünyadaki 195 ülkeden 193'ü BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nin (SKH) üyesi ve “2030 Gündemi”nin katılımcıları.
Bu da tüm ulusların tek bir küresel otorite altında yeniden oluşturdukları son büyük organizasyon anlamına geliyor.
1987 yılında Gro Brundtland (Brundtland Raporu) tarafından tanıtılan sürdürülebilir kalkınma, BM tarafından tam olarak desteklenen ve teşvik edilen bir yapay stratejidir.
Brundtland, o zamanlar Sosyalist Enternasyonal'in Başkan Yardımcısıydı ve aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü'nün de Direktörüydü.
Stepherd, makalesinde, sürdürülemez olduğu düşünülen her şeyin toplumdan dışlanacağını ve kaldırılacağını söylüyor.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yaşam tarzları, orta sınıf, özgürlük, ev, iş ve araç sahipliği, özel çiftçilik, kırsal yaşam, yapay et tüketimi ve gıda, enerji, barınma, ulaşım, eğitim, teknoloji gibi insan hayatında köklü değişikliklere neden olabilecek birçok unsur var.
Küreselcilerin kendileri bize Batı toplumunun yasalarının ve değerlerinin artık yeni küresel hükümet altında var olmayacağını söylüyor. Bunun anlamı; sürdürülebilir kalkınmanın özellikle komünist ideolojiye yönelik olduğudur.
WEF zaten bunu açıkça ifade ediyor.
Kaldı ki 1945'te kurulduğundan beri BM, yeni dünya düzenine açılan kapı olmuştur. 1964 yılına kadar BM’nin İcra Direktörü ve ardından ABD, BM Derneği Başkan Yardımcısı olan Clark Eichelberger, 1949'da bir dergide BM'nin ve ABD'nin bu konudaki niyetlerini açıkladığı bir makale yazdı.
Eichelberger şöyle diyor; “Bana göre, “BM tarafından “dünya hükümeti” konusuna cevap vermek kolaydır. Dünya hükümeti gelişti ve eğer insanlar gelişmeye istekliyse BM aracılığıyla gelişecektir. Bu süreç çoktan başladı.”
Dönemin Başkanı George Bush ise sık sık tek dünya hükümeti kurmaktan bahsediyordu. En son Biden da bunu dillendirdi. Kovid döneminde yeni dünya düzenine sert geçiş yaptığımızı söyleyen bürokratlar bile oldu.
Kovid-19'un mRNA gen aşılarının yapımcıları olan Pfizer, Moderna, AstraZeneca ve Johnson & Johnson'ın WEF’in resmi ortakları olması da tesadüf değildi.
Dünya halkları bu küresel darbeye karşı bir tavır almazsa, hepimiz sürdürülemez varlıklar olacağız ve hayal kurma, hedef belirleme, ev alma, iş sahibi olma, et yeme, araba kullanma, seyahat etme hakkımızı kaybedeceğiz ve daha da kötüsü, insan olma hakkımız reddedilecek.
Kısacası bu yeni rejim kimseye merhamet göstermeyecek. Çünkü bugüne kadar onların sofrasında insan kıymetinin yeri hiç olmadı.