Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2962.91
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Aralık 2022

Sünnetullah (2)

Öncelikle belirtmeliyim ki Kur’an-ı Kerim’de Sünnetullah sadece Allah-Peygamber-insan (toplum-birey) ile ilgili konularda geçmektedir.

Şu hususa da açıklık getirerek konumuza devam edelim:

Kimi toplumların peygamberlere iman ve hakikate uyma konusunda birbirine benzer inkâr ve sair olumsuzlukları olmasına rağmen aynı akıbeti yaşamadıkları bir vakıadır. Bu durum sünnetullahın işlemediği ya da sürekli olmadığı anlamına gelmez. Paradoks gibi görünse de bu farklı muamele bizim toplumları değerlendirmemizdeki isabetsizlik ile ilgilidir. Sünnetullah ile ilgili ölçü-gerekçe sadece Allah (cc) tarafından belirlenir ve uygulama olağan olmayan durumlarda ortaya çıkar.

“Senden önce gönderdiğimiz elçilere uygulanan sünnet budur. Bizim sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.” (17/İsra Suresi:77)

Ayet-i Celile ile, “Kur’an’da sünnet kelimesindeki ‘sürekli, düzenli ve özgün uygulama’ anlamı Allah’a nispet edilmek suretiyle Allah’ın yaratma ve yönetmesinde öteden beri süregelen ve değişmeyen uygulamasının bulunduğuna işaret edilmiştir.”

Sünnetullah, toplumsal uygulamalardır: Allah Subhanehu Teâla’nın tarih boyunca topluma yönelik davranış tarzıdır. Bu davranış tarzıyla Rabbulalemin Kur’an-ı Kerim’inde bizlere, insanlığın tarihteki yürüyüşünün determinist olmadığını, insanların başıboş da bırakılmadığını, dolayısıyla tarihi olayların Allah cc tarafından belirlenmiş uygulama tarzı (sünnetullah) gereğince işlediğini öğretiyor.

Dikkat ediyorsanız sünnetullahtan söz ederken “tabiat yasaları” ile ilgili bir tek cümlecik kurmadım çünkü “tabiat yasaları”nın sünnetullah olarak ifade edildiği hiçbir Kur’an-ı Kerim ayeti bulunmamaktadır. Her alandaki pek çok âlimin belirttiğinin aksine hiçbir şekilde Kur’an-ı Mecid “tabiat yasaları” anlamında bir sünnetullahtan bahsetmiyor. Kitab-ı Mubin tabiata (âlem) ve tabiatın hadise ve kurallarının geçtiği bağlamlarda “sünnetullah” değil, ekseriyetle “ayet” kavramını kullanmaktadır. (İsra: 12, Yasin: 37, A’raf: 58, Ra’d: 3-4, Ankebut: 44)

Kur’an-ı Kerim’de Sünnetullah

Sünnetullah ve akraba kavramlar Kur’an-ı Azim’in 11 Sure-i Celile’sinde 16 kez geçmektedir. Bu kavramların tamamı, “(Toplumla ilgili) süregelen Rabbani uygulama”, “Allah’ın (cc) (insanlarla ilgili) davranış tarzı” veya “Toplumsal ve bireysel uygulamalar…” anlamına gelmektedir.

Allah- insan-toplum gidişatı hakkındaki değişmez uygulamaları için “Sünnetullah”kavramını uygun gören Rabbulalemin, kâinata yerleştirdiği fizik kuralları için “ayet”, kimi yerde de “kader-takdir” ya da “fıtrat” gibi kavramları uygun görmüşken ulema genellikle “adetullah” kavramını seçmiştir. Bu tefrik ilahi uygulamalarda daha net görülebilir.

Allah Tebarek Teâla’nın, “Sünnetullah böyledir”, “Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın…”, “öteden beri sünnetimiz budur…” mealinde Kur’an-ı Kerim’de kayda geçirdiği bu tür uygulamaların tamamı bireysel ve toplumsal “yasa”lardır. (40:85, 8:38, 17:77, 15:13.)

Anlayacağınız Rabbulalemin sadece ve sadece topluma dair özel uygulamaları için, “sünnen, sünnetullah, süneni evvelin…” gibi kavramları kullanılmaktadır.

Sünnetullaha daha yakından bakalım:

Allah Subhanehu Teâlâ Kur’an-ı Mubin’de Kendisine hasrettiği sünnet yani “sünnetullah”ı sadece gönderdiği Resullerle kavimlerinin ilişkileri bağlamında ifade buyuruyor (35/Fatır: 43). Resuller topluma tebliğde bulunup onları Allah’a imana davet eder, onlara zulüm ve haksızlıkları terk etmelerini söylerler, ancak toplum bu ilahi mesaja kulak asmayıp tuğyanlığa devam edince Allah Teâla’nın özel uygulaması/Sünnetullah devreye girer ve o toplum cezalandırılır.

Kur’an-ı Kerim’de tabiat ile yani fiziki hadiselerle ilgili hiçbir bağlamda SÜNNETULLAH kavramı kullanılmıyor dedik. Allah’ın cc sünnetullahı kullandığı bağlamın “fizik-tabiat ile ilişkisi” tarih boyunca bilinen “fiziki yasa ve kurallar”ın Âlemlerin Rabbi tarafından yerle bir edilmesinden ibarettir. (33/Ahzab: 60-61-62)

Örneğin;

Dağın kaldırılması, asanın yılana dönüşmesi, ateşin yakıcılığını yitirmesi, Ashab-ı Kehf’in mağarada kalışı, (Zekeriyya’da as olduğu gibi) konuşabilen insanların “sebepsizce” günlerce konuşma yeteneğini yitirmesi vb. mevzular bu minvalde olup bilinen “tabiat yasaları”nın ihlalidir.

O zaman sünnetullah için spesifik durumlarda ortaya çıkan ve kevni yasaların ihlali olan başka bir ilahi uygulamadır, diyebiliriz. Zaten sünnetullah ile ilgili ayetlerde olağan bağlamdan hiç bahsedilmiyor. Şayet sünnetullah tabiat yasaları olsaydı, bizzat sünnetullahın geçtiği ayetler tabiat yasalarının ihlalinden (mucize) (2:50, 21:69) bahseder miydi? Kur’an-ı Kerim “sünnetullah değişmez” dedikten sonra aynı ayetlerde tabiat yasalarını yerle bir edildiği olaylar anlatılır mıydı?

Oysa biliyoruz ki iddia edildiği gibi mucizeler tabiatın olağan işleyişi değil, mucize tabiat yasalarının ihlalidir. Bu da, Allah Teâla’nın tabiat yasalarına mahkûm olmadığının ispatıdır.