Sünnetullah (2)
Öncelikle belirtmeliyim ki Kur’an-ı Kerim’de Sünnetullah sadece Allah-Peygamber-insan (toplum-birey) ile ilgili konularda geçmektedir.
Şu hususa da açıklık getirerek konumuza devam edelim:
Kimi toplumların peygamberlere iman ve hakikate uyma konusunda
birbirine benzer inkâr ve sair olumsuzlukları olmasına rağmen aynı akıbeti
yaşamadıkları bir vakıadır. Bu durum sünnetullahın işlemediği ya da sürekli
olmadığı anlamına gelmez. Paradoks gibi görünse de bu farklı muamele bizim
toplumları değerlendirmemizdeki isabetsizlik ile ilgilidir. Sünnetullah ile
ilgili ölçü-gerekçe sadece Allah (cc) tarafından belirlenir ve uygulama olağan olmayan durumlarda ortaya çıkar.
“Senden önce
gönderdiğimiz elçilere uygulanan sünnet
budur. Bizim sünnetimizde bir
değişiklik bulamazsın.” (17/İsra Suresi:77)
Ayet-i Celile ile, “Kur’an’da
sünnet kelimesindeki ‘sürekli, düzenli ve özgün uygulama’ anlamı Allah’a nispet
edilmek suretiyle Allah’ın yaratma ve yönetmesinde öteden beri süregelen ve değişmeyen
uygulamasının bulunduğuna işaret edilmiştir.”
Sünnetullah, toplumsal uygulamalardır:
Allah Subhanehu Teâla’nın tarih boyunca
topluma yönelik davranış tarzıdır. Bu davranış tarzıyla Rabbulalemin Kur’an-ı
Kerim’inde bizlere, insanlığın tarihteki yürüyüşünün determinist olmadığını, insanların
başıboş da bırakılmadığını, dolayısıyla tarihi olayların Allah cc tarafından belirlenmiş uygulama tarzı (sünnetullah) gereğince
işlediğini öğretiyor.
Dikkat ediyorsanız sünnetullahtan
söz ederken “tabiat yasaları” ile
ilgili bir tek cümlecik kurmadım çünkü “tabiat
yasaları”nın sünnetullah olarak ifade edildiği hiçbir Kur’an-ı Kerim ayeti bulunmamaktadır.
Her alandaki pek çok âlimin belirttiğinin aksine hiçbir şekilde Kur’an-ı Mecid “tabiat yasaları” anlamında bir
sünnetullahtan bahsetmiyor. Kitab-ı Mubin tabiata (âlem) ve tabiatın hadise ve
kurallarının geçtiği bağlamlarda “sünnetullah”
değil, ekseriyetle “ayet” kavramını kullanmaktadır.
(İsra: 12, Yasin: 37, A’raf: 58, Ra’d: 3-4, Ankebut: 44)
Kur’an-ı
Kerim’de Sünnetullah
Sünnetullah ve akraba kavramlar Kur’an-ı Azim’in 11 Sure-i
Celile’sinde 16 kez geçmektedir. Bu kavramların tamamı, “(Toplumla ilgili) süregelen Rabbani uygulama”, “Allah’ın (cc) (insanlarla ilgili) davranış
tarzı” veya “Toplumsal ve bireysel uygulamalar…”
anlamına gelmektedir.
Allah- insan-toplum gidişatı hakkındaki değişmez uygulamaları için
“Sünnetullah”kavramını uygun gören Rabbulalemin, kâinata yerleştirdiği fizik
kuralları için “ayet”, kimi yerde de
“kader-takdir” ya da “fıtrat” gibi kavramları uygun görmüşken
ulema genellikle “adetullah”
kavramını seçmiştir. Bu tefrik ilahi uygulamalarda daha net görülebilir.
Allah Tebarek Teâla’nın, “Sünnetullah
böyledir”, “Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın…”, “öteden beri sünnetimiz
budur…” mealinde Kur’an-ı Kerim’de kayda geçirdiği bu tür uygulamaların
tamamı bireysel ve toplumsal “yasa”lardır.
(40:85, 8:38, 17:77, 15:13.)
Anlayacağınız Rabbulalemin sadece ve sadece topluma dair özel uygulamaları için, “sünnen, sünnetullah, süneni evvelin…” gibi
kavramları kullanılmaktadır.
Sünnetullaha
daha yakından bakalım:
Allah Subhanehu Teâlâ Kur’an-ı Mubin’de Kendisine hasrettiği sünnet yani “sünnetullah”ı sadece gönderdiği Resullerle kavimlerinin ilişkileri
bağlamında ifade buyuruyor (35/Fatır: 43). Resuller topluma tebliğde bulunup
onları Allah’a imana davet eder, onlara zulüm ve haksızlıkları terk etmelerini
söylerler, ancak toplum bu ilahi mesaja kulak asmayıp tuğyanlığa devam edince
Allah Teâla’nın özel uygulaması/Sünnetullah devreye girer ve o toplum
cezalandırılır.
Kur’an-ı Kerim’de tabiat ile yani fiziki hadiselerle ilgili hiçbir
bağlamda SÜNNETULLAH kavramı
kullanılmıyor dedik. Allah’ın cc sünnetullahı kullandığı bağlamın “fizik-tabiat ile ilişkisi” tarih
boyunca bilinen “fiziki yasa ve kurallar”ın
Âlemlerin Rabbi tarafından yerle bir edilmesinden ibarettir. (33/Ahzab:
60-61-62)
Örneğin;
Dağın kaldırılması, asanın yılana dönüşmesi, ateşin yakıcılığını
yitirmesi, Ashab-ı Kehf’in mağarada kalışı, (Zekeriyya’da as olduğu gibi) konuşabilen
insanların “sebepsizce” günlerce
konuşma yeteneğini yitirmesi vb. mevzular bu minvalde olup bilinen “tabiat yasaları”nın ihlalidir.
O zaman sünnetullah için spesifik durumlarda ortaya çıkan ve kevni
yasaların ihlali olan başka bir ilahi uygulamadır, diyebiliriz. Zaten sünnetullah
ile ilgili ayetlerde olağan bağlamdan hiç bahsedilmiyor. Şayet sünnetullah
tabiat yasaları olsaydı, bizzat sünnetullahın geçtiği ayetler tabiat
yasalarının ihlalinden (mucize) (2:50, 21:69) bahseder miydi? Kur’an-ı Kerim “sünnetullah değişmez” dedikten sonra
aynı ayetlerde tabiat yasalarını yerle bir edildiği olaylar anlatılır mıydı?
Oysa biliyoruz ki iddia edildiği gibi mucizeler tabiatın olağan
işleyişi değil, mucize tabiat yasalarının ihlalidir. Bu da, Allah Teâla’nın
tabiat yasalarına mahkûm olmadığının ispatıdır.